Irakı doğru okumak
17 Aralıkta ABDnin Iraktan çekilmesi ile birlikte Irak ve bölge için yeni bir süreç başladı. Bu çekilmeyle Mart 2003ten beri devam eden kanlı ve karanlık işgal tam olarak bitmedi aslında, sadece boyut değiştirdi.
2003teki işgal, tarihte çok nadir meydana gelen bir hadiseydi ve hem bölge ülkelerine derinden etki etme hem de Irakın siyasi ve sosyal yapısına müdahale amaçlıydı. Halen devam eden etkileriyle Irak işgali ve Irakın şu anki durumu bölge ülkeleri ve bilhassa Türkiye tarafından doğru okunamazsa kurulan oyunun boşa çıkartılması zorlaşacaktır.
Irakın etnik-mezhep temelli bölünmesi, İsrailin güvenliği hedefi ve görünenin aksine İran nüfuzunun artırılmak istenmesine ayarlı işgal projesi tam anlamıyla başarıya ulaşamasa da büyük oranda bölge dinamiklerini hareketlendirdi.
Bölgedeki her ülke gibi Irakda bölgenin bir prototipi veya küçük ölçekte bir örneği. Dolayısıyla her bölge ülkesi gibi Irakın da müstakil olarak değerlendirilmesi ve buna göre politika geliştirilmesi sağlıklı bir yol değil. Iraktaki köklü değişiklikler ve toplum esaslarındaki sarsılmalar tüm bölgeyi yakından ve derinden etkilemekte.
Kısa bir formül ile ifade edecek olursak; Lübnan, bölgenin fitili, Suriye kilidi ise Irak da tetiğidir! Türkiye ve İran gibi tarihi derinlikleri olan ülkeler ve Suudi Arabistan gibi konjonktürel ittifaklar ve stratejik zenginliklerini kullanarak etkinliğini artırmak isteyen ülkeler ise bazen tetiği çeken bazen de ateşi dindiren ülke rolünü oynamaktalar. Roller zaman zaman değişse de değişmeyen gerçek bölge halklarının kaderlerinin ortak oluşudur.
ABDnin çekilmesinden sonra Maliki hükümetinin (ki bu hükümetin uzun pazarlıklarla kurulan, bu haliyle dünya siyasi tarihine geçen, temsil gücü zayıf bir hükümet olduğunun altını çizelim) nüfuz hamleleri, ABD-İran gizli mutabakatını gösterir niteliktedir. Aksi sanılsa da ABD ve İranın bölgedeki çıkarlarının örtüştüğünü söylemek gerçek dışı değildir. Tüm bunlara rağmen ABD güçlerinin çekilmesi, gerek ABD iç dengelerinin tesirini gerekse Iraktaki direniş hareketlerinin de başarısını göstermektedir.
Türkiyenin Irak politikası, ilkeler bağlamında isabetli olsa da ABD işgalinin etnik-sekteryan, mezhepsel nihaî projesi ve hedefi olan federalizmin tesisine bir şekilde destek verdiği için son tahlilde başarılı sayılması zorlama bir ifade olur. Her kesimle görüşebiliyor olmaktan öte, mevcut yapının bölge ve Türkiye aleyhine gelişimi henüz durdurulabilmiş değildir.
Irak konusunda Türkiyeyi alakadar eden kritik bir konu da Kuzey Irak meselesi ve İsrailin bölgeyle olan hususi bağlantılarıdır. İsrail güvenliği odaklı ABDnin bölge politikası ile örtüşen, Kuzey Irak yönetiminin güçlen(diril)mesi, doğrudan Türkiyenin iç dinamiklerini ve bölgesel duruşunu ve manevra kabiliyetini etkilemektedir.
İran ise, Türkiyeye yönelik tarihsel Osmanlı husumetini Irak üzerinden devam ettirmektedir. Tarih bu anlamda tekerrür etmektedir maalesef. İran-Türkiye nüfuz mücadelesi Osmanlı-Safevî mücadelesinin devamı niteliğindedir. İran ve Iraktaki Şii geleneğin ve havzalarının farklı olduğu bilinse de son dönemde tamamen ittifak halinde hareket ettiklerine dair alâmet pek çoktur. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmezin geçen ay, Büyükelçilere hitaben, Körfezde Şia, İslamın geleneksel Doğu-Batı gerilimindeki rolünde hamilik üstlenmektedir. ifadesi, İranın oynamak istediği role ve bu rol karşısında Türkiyenin vermesi gereken karşılığa işaret etmektedir ki isabetlidir. Keza, Prof. Sedat Laçinerin birkaç gün önce, bölge gerçeklerine işaret ettiği bir konuşmasından sonra maruz kaldığı dehşet verici saldırı bile tehlikenin boyutlarını açıkça göstermektedir.
Bilindiği gibi Bağdat, Osmanlı için bir cevher mesabesinde idi. Bölge istikrar ve huzurunun kilidi idi. Bu kıymetinden dolayı Osmanlı sultanları daima Bağdata hususi bir alâka göstermişlerdir. Türkiyenin Irak politikası, bugün, şu veya bu sebepten dolayı, tarihî Osmanlı bakış açısına çok yakın değildir maalesef.
Son dönemde tetiklenmek istenen iç savaş ise arzu edilen üçlü federalizme doğru Irakı biraz daha sürüklemek gayesine yönelik bir girişimdir. Irakta bir iç savaş çıkması ve bölünme, ABD-İsrail ortak projesidir ve garip gelebilir ama bu, İranın da arzu ettiği bir durumdur. Bir kez daha altını çizelim, böyle bir netice, yani Irakın parçalanması, doğrudan Türkiye ve Suriyeyi de etkileyecektir. Zira bölge tek bir bölgedir ve her taş diğer taşla bağlantılıdır.
Irak kimindir, kimin olacaktır? sorusu bugünün hassas sorusudur. Irakı anlamak kitabının yazarı William Polkun ifadesiyle Irak tarihinde nadiren halkının olabilmiştir. Türkiyenin nihai hedefinin Iraklıların Irakının inşâ edilmesine yardım etmek olmadığını söylemek insaf dışı olur. Bu yönde sağlıklı ve isabetli adımların atılması ise doğru Irak okuması ve Irakı doğru okumaktan geçmektedir. Düzeltilmesi gereken öncelikli mesele budur.
https://twitter.com/muhsinmeric
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.