Hâriciyenin harcı
Türkiyenin hâriciyesini idare etmek, hele on yılların birikmiş önyargıları ve özgüvenden mahrum telakkileri zihinlere kazınmışken ve hâriçten parmakların karışmasına alışılmış bir hâriciye yapısı duvar gibi ortada dururken bunu yapmak her babayiğidin harcı değildir.
İnşâ süreçleri hep sıkıntılı geçer. Çığır açmak sağlam bir yürek ve ümitli ve şevkli bir kadro ister. Bir momentum yakalanmışsa durmamanız gerekir; insanüstü bir fedakârlıkla uçurmanız şart olur kalkan uçağı. Araplar derler ki, Devrimin olmaması yarım kalmasından iyidir.
Hâriciyede iddiasız yıllarımız dâvâsız yıllarımızdı. Birkaç dönemi istisna tutacak olursak geri kalan vakitler günü kurtarmakla meşguldük. Hakka inanmadığı için halka himmet ve hizmet etme derdi olmayanların dâhilden ve hâriçten bünyeyi kemirdiği devirler büyük oranda geride kaldı.
Şimdi yeni bir inşâ dönemi yaşıyoruz. Bu dönemin riski, ahlâkî ve aklî bir yol ve bu yolda yürüyecek müstakim ve ehil bir kadro istihdam edil(e)mezse kazanılan özgüvenin hayal kırıklıklarına, temerküz eden büyük siyasi ve ekonomik gücün yozlaş(tır)ma vasıtasına dönüşmesidir.
Yakın tarihte nadiren yaşadığımız hariciyenin öz-güven, öz-akıl, öz-strateji ile idare edilmesi keyfiyetini şimdi daha yoğun gözlemliyoruz.
Ülkeleri haritalardan ibaret sayan kartografik bir anlayıştan, halkları ve halklarla tarihi ve kültürel irtibatları dikkate alan beşerî bir anlayış hâkim kılınmaya çalışılıyor şimdi hariciyeye. Vicdan düğmeleri kapalıydı, şimdi açılmaya çalışılıyor.
Tehdit algılarından ve güvenlik paranoyalarından çok, itimat ve ihtiyat prensipleri ile hareket ediliyor bugün.
İddia sahibi ve sürekli hareket halinde bir hariciye heyeti, hâriçte kalmadan, dâhile güç verme derdinde. Bu ümit veriyor. Sadece Türkiyeye değil bölgeye ve mazlum ve mahzun milletlere heyecan aşılıyor. İslâm dünyasına, yabancılaşmadan çok âidiyet duygularını geliştirebilirse bu heyet, yaşanılan heyecana olumlu ve somut bir karşılık verebilir.
Fastan Afganistana kadar yaşanan bahar fırtınası Türkiyedeki tüm aktörlere tarihte olmadığı kadar büyük mesuliyet yüklüyor. Vatandaşını güvenilir bir yoldaş gören bir devlet aklının, vatandaşına her zaman yaramazlık yapacak bir çocuk muamelesi yapan bir devlet anlayışının önüne geçmesi gerekiyor bu dönemde. Lâkin sağlıklı bir güven ve istikrar ortamı dâhilde inşâ edilemezse hariciyenin hâriçteki çabaları akamete uğrayabilir. Ayakları prangalı güçlü bir insanın kollarının uzun ve güçlü, dilinin akıcı ve kıvrak olması hiçbir işe yaramaz!
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun geçtiğimiz hafta sonu MÜSİADın düzenlediği panelde konuşmasına başlarken altını çizdiği; âlim, âmir ve tâcir üçlüsünün birlikte yapacağı güçlü bir inşâ faaliyetine ihtiyacımız var bugün.
Masadaki krizleri ustalıkla yönetirken gelecek neslin yaşaması muhtemel sıkıntıları da bugünden öngörüp tedbir almak sorumluluğunu omuzladı bugünkü kadro.
Bir yandan küresel güçlerle ezber-bozan münasebetler, bir yandan bölgesel güç odaklarıyla düşük tansiyonda inisiyatif mücadelesi, öte yandan tarihi ve kültürel ortaklıkların olduğu ülkelerle ittifaka dayalı, inşâ hedefli, tamir ve tesis edici yeni münasebetler kurmak... Reaktif ve refleksif bir dış politika anlayışından aksiyoner hatta proaktif bir tarza geçiş yapmak... Bunu yaparken de mevcut kadroları dönüştürmek ve zihniyetleri istihaleye tabi tutmak gibi zor bir mükellefiyeti deruhte etmek... Mevcut ve potansiyel kriz hatları ve bölgelerini zararsızlaştırarak fırsatlara dönüştürecek araçları oluşturmak...
Tüm bunlar Hâriciyemizin harcı mıdır? Harcıdır. Bugün bunun aksini iddia edenler iki grupta toplanıyor: Birincisi, buna inanmayanlar, ikincisi buna adları gibi inandıkları halde bu başarıyı hazmedemeyenler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.