Gündemde siyaset değil, halkın dertleri var!
Malûm; Ateş düştüğü yeri yakar demiş eskiler... Bir de, ağrı vücudun neresindeyse can da oradadır demişler...
Bu sözler, tam da vatandaşın durumunu anlatıyor.
Açık ve net söyleyeyim;
Dün Rauf Denktaşa görkemli bir cenaze töreni yapılmış!.. Hrant Dink Dâvâsında karar çıkmış!.. Suriyede genel affa rağmen vahşet devam ediyormuş!.. Irak, Şii-Sünni bölünmesinin eşiğinde imiş... Krizsever medya, 19 Mayıs tartışmalarını tırmandırıyormuş!..
31 KCKlı tutuklanmış!..
Ya da şu olmuş, bu olmuş!..
Hiç kimsenin umurunda değil!..
İnsanlar, kendi derdinde!
Yüreklerine ateş düşmüş ya, onlar başka yangınlarla ilgilenmiyor!..
Onlar, kendilerini yakan ateşi söndürmekle meşgul...
Günlerdir telefonlar, fakslar, mailler alıyorum...
Diyorlar ki; memleketi kurtarmayı bırak da, halkın dertlerini yaz!
Niye ben?..
Çünkü beni kendilerinden görüyorlar.
Çünkü ben, halktan biriyim...
Sen de yazmazsan diyorlar,
Biz dertlerimizi nasıl duyururuz?
BELEDİYE UYUDU MU?
Bana, madem ki böyle bir misyon yüklemişler, o halde, bugünkü yazımı halkın dertlerine ayırıp, bana yükledikleri misyonu yerine getireyim.
Önce İstanbuldan başlayayım.
İstanbul deyince, şikâyet çok...
Meselâ, önceki gün yağan kardan dolayı, özellikle Anadolu Yakasında oturan vatandaşlar, çok perişan olmuşlar...
Kar yağacağı günler öncesinden belli olmasına rağmen herhangi bir tedbir alınmamasından dolayı Belediye Başkanı Kadir Topbaşa ve Karayollarına yönelik acayip bir öfke var!..
Avrupa Yakasında pek büyük bir problem yoktu...
Ama, Anadolu Yakasına gidenler, evlerine 4-5 saatte varabilmiş...
Çünkü Köprüler tıkalı imiş ve insanlar köprüyü yürüyerek geçmek zorunda kalmışlar!..
Metrobüsler, arabalı vapur ve deniz otobüsleri de çalışmamış iyi mi?..
Tam bir perişanlık!..
Başkan Kadir Topbaş çuvalladı diyorlar; Hem de bile bile ve de göz göre göre!.. İstanbul, 2 santimlik kara teslim oldu!..
EYÜPTEKİ YOL ÇÖKMESİ!
Vatandaşın bu haklı şikâyetini Kadir Topbaş ve kurmaylarına iletirken, şimdi de Eyüp ilçesine gelmek istiyorum.
Efendim, bir hafta önce;
Eyüp Düğmeciler Mahallesi, Bıçakçı Eyüp Sokakta İSKİnin 20 metre derinlikte köstebek tabir edilen bir araçla yaptığı kanalizasyon çalışması sonucunda yol çökmesi oldu ve binalarda çatlaklar meydana geldi... 126 daireden oluşan 7 bloklu bir site Kamerhan için Eyüp Belediyesince tahliye kararı alındı ve dairelere yazılı olarak tebligat yapıldı.
Bu konuda 11 Ocak günü, Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu ve İSKİ Genel Müdür Yardımcısı Alişan Koyuncu, Siteye gelerek olayla ilgili açıklama yaptı... Yapılan bu açıklamada Eyüp Belediyesinin bir kusuru olmadığını, konunun sorumlusunun İSKİ olduğunu ifade etti ve İSKİ adına yer altında bu çalışmayı yapan müteahhit firmanın sigortasının olduğunu da ifade ederek muhtemel zararları tazmin etmesi gerektiğini belirtti... İSKİ Genel Müdür Yardımcısı Alişan Koyuncu, hızlı bir inceleme başlatacaklarını söyledi...
Ne var ki;
Bütün bu açıklamalar, hayati ve mali riskleri ortadan kaldırmıyor... Binalar çökme tehlikesiyle karşı karşıya...
2 metre çapında, 3 metre derinlikte olan çökme kamyonlar ile kum dökülerek kapatılmaya çalışılıyor.
Peki, bu makyajlama çabası, çökme tehlikesini ortadan kaldırır mı?..
KAYMAKAMIN DUYARSIZLIĞI!
Dert, sadece bu da değil...
Başbakan Tayyip Erdoğan; çeşitli toplantılarda vali ve kaymakamlara hep şöyle hitap eder ya;
Sosyal devletin gereklerini uygulayın, halkla kaynaşın, tanışın ve herkese eşit mesafede olun. Halkın içinde olun ve sorunları yerinde görün.
Yolu olmayan, suyu olmayan köy kalmamalı... Kimin bacası tütmüyor, kimin evinde bir sıkıntı var, hanımefendilerle beraber o evlere gidecek ve sıkıntıları gidereceksiniz.
Makamınızı ve evinizi halka açık tutun... Devletin şefkatli, merhametli, adaletli, gülümseyen yüzü, sıcak eli siz olacaksınız... Ancak bu şekilde devlet millet kaynaşmasını daha ileri noktalara taşıyabiliriz.
Her gece sokaklara çıkıp kış günlerinde nerede baca tütmüyor; akşam saatlerinde kimin mutfağının ışığı yanmıyor; sabah saatlerinde okula giden hangi çocuğun montu yok, ayakkabısı yok, bunu siz tespit edeceksiniz. Hemen gideceksiniz okula, orada çocukların ayaklarına bakacaksınız, ne giyiyor, ayakkabısı yırtık mı, pantolonu ne alemde, önlüğü var mı yok mu, bunları kontrol edip, sorunlarını çözeceksiniz...
Halktan kopuk, sorunlardan kopuk, esnaftan, işadamından, köylüden, çiftçiden kopuk idareci anlayışı artık çağın gerisinde kalmıştır.
Başbakan Erdoğan bunları söylüyor da; her vali ve kaymakam buna riayet ediyor mu?..
İşte, Eyüpteki çökme yüzünden mağdur olan site sakinleri de kaymakamın ilgisizliğinden muzdarip!..
Bir mektup yazmışlar Eyüp Kaymakamı Osman Kaymaka ve demişler ki;
İSKİnin sebebiyet verdiği elem verici olay sebebiyle evlerimizden dışarı atılmamız, tüm basılı ve görsel medyada yer bulduğu halde sizin vicdanınızda maalesef yer bulmadığından olsa gerek, mahallemiz ile makamınız arasındaki 200 metrelik o uzun(!) mesafeyi katederek bize geçmiş olsun demediniz.
Cuma günü makamınıza gelerek bu durumu Yazı İşleri Müdürünüze de bildirdik... Kendilerinin sadece gelen yazıları havale ettiğini belirtti, çok yardımcı(!) olduğunuz için teşekkür ederiz, bir de polis gönderdiğinizi belirttiniz. Bu soğukta, bu kış şartlarında sokakta kalan vatandaşın tam da ihtiyacı olan da buydu(!)...
Bugüne kadar göstermediğiniz ilgi, alâka ve destek için teşekkür etmiyoruz, edemiyoruz... Kul hakkımızın baki olduğunu belirtir, bunun bir gün sizin önünüze konulacağını mağdur SİTE sakinleri adına belirtiriz... Sizin yazıları havale ettiğiniz gibi, biz de sizi Allah (cc)a havale ediyoruz...
Bu olayı aktardım ki;
Çökme olayına çözüm bulunsun...
Ve de, hiç olmazsa, bir geçmiş olsun denilsin!..
ASTSUBAYLAR VE POLİSLER
Dedik ya, herkes kendi derdinde...
Dert de; bir değil, elvan elvan!..
Meselâ, astsubayın derdi.
Astsubaylar diyorlar ki;
Henüz öğrenci iken, baskıyla OYAKa üye oluruz... Astsubaylar, OYAK için iyi bir kaynaktır ama asla yönetimde görev alamazlar!.
OYAK; üst düzey subaylar için bir arka bahçe ve istihdam kapısıdır... Ama astsubaylar, bir sağmal inek muamelesi görürler!
Kısacası, biz askerlik yapmakla meşgulüz ama onlar darbe plânları hazırlamakla meşgul!..
......
Bir de polisler var... B
ir polis memuru aradı geçenlerde... Biz polis memuruyuz, demokrasinin kölesiyiz diye başladı söze...
Devam etti dertlerini sıralamaya:
Akşam 19.00, sabah 07.00 arası 13 saat çalışırız...
Uyursak, hakkımızda rapor tutulur...
Dini bayramlarda, bazen 9 gün görev yaparız ama diğer memurlar bayram yaparlar.
Üzerimizdeki hakim-savcı baskısı da cabası...
Trafik ihlali yapan bir savcıyı uyardı diye, bir arkadaşımızın silahı alındı, devletin arabasını kullanması yasaklandı.
Sonra da, 40 ay 27 gün hapse mahkûm oldu!..
Devletin diğer memurları tatil yaparken polis memurlarının görev yapması ve üstelik mesai de ödenmemesi hak mıdır, adalet midir?..
Ne yani, biz memur değil miyiz?
KAMYONCULARA K-1 AZABI!
Telefonla arayanlar, faks çekenler ve mail gönderenler o kadar çok ki; hepsini bir yazıya sığdırmak mümkün değil...
Ama, kamyon şoförlerine yıllardır çektirilen K-1 çilesini, benim tabirimle Kabir azabını yazmadan geçmek olmaz.
Efendim, olay şu:
Taşımacılık yapan kamyoncu ve TIRcılardan K-1 belgesi isteniyormuş... Bir firmanın K-1 belgesi alabilmesi için 75 tonluk araç veya araçları olması gerekiyormuş...
Kişilerin de en az 25 tonluk bir araca sahip olması gerekiyormuş.
Beni arayan şoför dedi ki;
Nakliye firmasında çalışıyorum... Bizim 70 tonluk 4 aracımız var... 75 tonu dolduramadığımız için de K-1 belgesi alamıyoruz... Yani, 5 ton yüzünden ekmeğimiz elimizden alınmak isteniyor.
Ne olur diyorlar;
Zaten çok zor şartlar altında çalışıyor, büyük çileler yaşıyoruz... Bize, bir de K-1 azabı yaşatmasınlar!
5 tonumuz eksik diye, evlerimize ekmek götürmeyelim mi?
Bence haklılar!..
Şartlar, biraz daha esnetilmeli.
EMEKLİLER VE KPSS!
Daha nice dertli vatandaş var ki, kimi emekli maaşlarının azlığından şikayet ediyor, kimi de intibak yasası çıkarılırken adaletli olunmasını istiyor.
Bazıları KPSSye girdikleri halde yüksek puan alamadıkları için atanmamaktan şikâyetçi, kimi de yeterli puan aldığı halde, bir işe yerleştirilmemekten muzdarip... Görünen o ki; KPSS sistemini de gözden geçirmek gerekiyor.
Bugünlük bu kadar deyip, halkın sorunlarını yazmaya bir başka gün devam edelim.
Çünkü, dert çok... Yazmaya yer yok!..
Hangi Kürt, hangi Kürdistan?
Şu hâle bakın; İstanbulda PKK ve KCKya yönelik operasyonda; Başakşehirdeki Olimpiyat Stadının karşısında, 6 kilo 900 gramlık patlayıcı ele geçirilmiş ve İstanbul, büyük bir facianın eşiğinden dönmüş ama, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş dün demiş ki; Güne, yine KCK baskınları ile uyandık!.. Bunlar, AK Parti faşizminin göstergeleridir... Biz, Kürdistanın haklarını savunmaya devam edeceğiz!
Peki, bu nasıl bir savunma olacak?.. PKKyı yaşam sigortası görerek mi?.. Yoksa, A4 ve C4 patlayıcılarla insanları katlederek mi?
Dün, 34 KCKlı tutuklandı...
Peki, bunlar Kürt oldukları için mi tutuklandı?..
Yoksa, eylemlerle doğrudan bağlantılı görüldükleri için mi?..
Bay Demirtaş, nasıl bir Kürdistan hayâl ediyor acaba?..
Kandilde Zerdüşt ayinleri yaparak, Nusaybinde de Pagan inancını enjekte ederek mi dönüştürecek Müslüman Kürt halkını?..
Gelelim, AK Partinin faşistliği meselesine...
Terörist faaliyetlere göz açtırmamak, ne zaman faşizm oldu?..
Kaldı ki; Bay Demirtaş, eğer faşist arıyorsa, önce kendilerine bakmalıdır!.. Çünkü kendileri, Apoyu bir führer haline getirmişler ve şu anda Hitler faşizmini uygulamaktadırlar!..
Ama, bu da normaldir... Çünkü kişi, başkalarını da kendisi gibi bilirmiş!.. Selahattin Demirtaşın yaptığı da budur!..