31 Mart Vak’ası, 28 Şubat darbesi ve Masonlar!
Adamın biri, sokakta dalgın dalgın yürürken; farkında olmadan, yolun ortasında yatan bir köpeğin “kuyruğuna” basmış!.. Ve tabiî; köpek can havliyle havlamış!..
Adam şaşırmış...
“Hayret” demiş;
“Ben köpeğin kuyruğuna bastım!.. Ama ses, ağzından çıktı!”
Şöyle bir düşünüp, “teşhis”i koymuş:
“Kuyruğuna bastığım halde ağzından ses çıktığına göre, demek ki; kuyruk ile baş arasında bir bağlantı var!”
.......
Şirinevler’den “Muhittin Amca”mın birkaç yıl önce aktardığı bu hikâye, Bedii Faik’e ait... Bedii Faik, bu örneği yarım asır kadar önce vermiş!.. Ama görüyorsunuz; hem tazeliğini, hem de güncelliğini koruyor!..
çünkü efendim;
Bugün de; “kuyruk”larına basıldığında “ağızlarından ses çıkaran” nice mahlûkat dolaşıyor ortalıkta!..
İtiraf etmek gerekir ki;
“İyi beslendikleri” için olsa gerek, “ses”leri de hayli “gür” çıkıyor!..
Bir anda “sürü” haline gelivermeleri de cabası!..
Tersi de oluyor tabii...
“Başları okşandığında” veya önlerine “kemik” atıldığında “kuyruk sallamaya” başlayan “Sahibinin Sesi” güruhunu da es geçmemek lâzım!..
Ancak, bu da konulan “teşhis”i değiştirmiyor;
“Baş” ile “kuyruk” arasında, gerçekten de “organik bir bağlantı” var!..
Kuyruğa basıldığında “baş” devreye giriyor, baş okşandığında ise “kuyruk” görevini icra etmeye başlıyor!..
Son günlerde cereyan eden ve özellikle “Vakit’e yönelik saldırı”ları şöyle bir getirin gözlerinizin önüne!..
Görüyorsunuz;
“Kuyruk”larına basılan nice “baş”, hemen sesini yükseltti!..
Bu, aynı zamanda; düğmeye basılıp, “Saldır Co!” parolasının işaretiydi!..
Gördünüz işte; anında bir araya gelip, “sürü” oluşturdular ve “topyekûn saldırı”ya geçtiler!..
Hani, ellerinden gelse;
Vakit’i bir kaşık suda boğacaklar!..
öylesine “hınç” dolular, öylesine “linç” ruhlular!..
Ama, mızrak çuvala sığmıyor!
“Dunkof taşeron”lar, “ebleh ve gerzek çemkirmen”ler, “kahpe enik”ler, ne kadar havlasalar da, “sürü”lerini bir türlü koruyamıyorlar!..
Hani, “havlamasını bilmeyen köpekler sürüye kurt getirir” derler ya; çemkirmeyi bilmeyen “aptal çemkirmen”ler ve “kahpe enikler”in yaptığı da bu!..
Boşu boşuna çemkiriyorlar!..
Ve tabiî, dikkatleri “kendi kahpelikleri”nin üzerine çekiyorlar!..
Ama biz, “duruş”umuzu değiştirmeyeceğiz.
Her zamanki gibi;
“Hoşt” deyip, yolumuza devam edeceğiz!
AĞLAMA DUVARI OLAYI
“özel” bir meseleden dolayı siz okurlarımı meşgul ettiğim için, öncelikle hepinizden özür dilerim... Ne yaparsınız; “Sahibinin Sesi” rolü üstlenenlere ara sıra “hoşt” demek zorunda kalıyoruz işte!..
Hepinizden tekrar “özür” dilerken, “günün olayları”na dönebilirim artık... “Günün olayları” dedim ama, hangisi?.. AK Parti’nin, “402 sayfalık savunma”sını Anayasa Mahkemesi’ne dün vermesi mi, “Paksüt-Başbuğ gizli görüşmesi” mi, yoksa “Başbuğ’un Ağlama Duvarı’ndaki fotoğrafı” mı?..
Aslında, her üç olay da birbirinden önemli... AK Parti’nin, “Savcı’ya laiklik dersi” veren savunması; hem taze, hem de günün en önemli olayı!..
Ama, izniniz olursa, “AK Parti’nin 3 klasör ve 402 sayfadan oluşan savunması”nı daha sonra irdelemek istiyorum... çünkü, savunmadaki “Laiklik dinsizlik değildir!.. Başsavcı’nın laiklik yorumu çağdışı!” gibi ifadeler, üzerinde uzun uzun durmayı gerektiren ifadeler!..
Onun için diyorum ki;
Şu “Ağlama Duvarı’nda bir bürokrat” olayını bitirelim de, “Savunma”ya inşaallah yarın değiniriz!..
Bazı “dönek kahpe”ler diyor ki;
“Vakit’çiler her olayın arkasında Yahudi parmağı ve Mason komplosu ararlar... Bu parmak arama işi, taa İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilişinden başlar, 28 Şubat darbesine kadar gelir!.. Bunlar, tarihte meydana gelen olayları Yahudi komplosu olarak okumaya yatkın bir kafa yapısına sahiptirler!”
Kısmen doğru bir tespit!..
Hatta, tam isabet!..
Demek oluyor ki;
“Bozuk saatin bile günde iki defa doğruyu gösterdiği” bir dünyada, “dönme kahpe”ler de, dönerlerken doğruyu gösterebiliyormuş!..
İHANET HEYETİNDE TüRK YOKTU
“İkinci Abdülhamid Han”ın tahttan indirilişi ve “28 Şubat darbesi” ilginç örnekler!.. çünkü, her iki olayda da, “Mason ve Siyonistlerin parmağı” var!..
Nasıl mı?..
öncelikle “İkinci Abdülhamid Han’ın tahttan indirilişi” olayına bir bakalım.
Evet, “Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi”ne karar verilmiştir... Bu “hâl” kararının padişaha tebliği için, Ayan ve Mebusan meclislerini temsilen bir hey’et seçilmiş ve Yıldız Sarayı’na gönderilmişti.
Yıldız Sarayı’na Sultan Abdülhamid Han’a hal’ini tebliğ için gönderilen heyetin teşekkül tarzı ise, “Türk tarihinin en hâince hadiselerinden” birisi idi.
Bütün “Osmanlı tebaa”sını temsil etmesi gerektiği iddiası ile teşekkül ettirilen hey’ette tek bir Türk yoktu.
Bunlar; Selanik Mebusu Yahudi Emanuel Karaso, İşkodra Mebusu Arnavut Esat Toptani, Ayan’dan Ermeni Aram Efendi ve Padişahın uzun seneler yaverliğini yapmış olan karışık soydan Bahriye Nâzırı ârif Hikmet Paşa, Tayyar Bey, Cevad Bey, Haydar Bey, İsmail Kemal Bey ve Gâlip Paşalar idiler.
Padişah, “hal” kararını tebliğe gelenlerin kimler olduğunu mâbeyn başkâtibi Cevat Bey’e sorup öğrenince; “Bir Türk padişahına, otuz üç sene bu makamda bulunmuş İslâm halifesine hal kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?!” demekten kendini alamamıştır!..
Emanuel Karaso denilen vatan haini ve Müslüman düşmanı ise; Selanik’te “Mason locasının üstad-ı a’zamı” idi... Talat Paşa, Câvid Bey, Câhid Beyleri Mason yapan işte bu adamdı.
Koyu bir Siyonist’ti... Büyük bir Türk düşmanıydı...
Filistin’de müstakil bir Yahudi devleti kurulması için Theodor Herzl ile birlikte Sultan Abdülhamid Han’a rüşvet teklif eden kişiydi!..
MASON üSTADI DİYOR Kİ;
Gelelim, heyetteki Mahmut Şevket Paşa’ya...
Peki, Mahmut Şevket Paşa, “ihanete varan gafleti”nde yalnız mıydı?..
Bu soruya “Masonlar Büyük Locası üstadı Celil Layiktez” cevap veriyor!..
Celil Layiktez; locanın resmi yayın organı Tesviye dergisinde, “İngilizce” olarak kaleme aldığı “İslâm ülkelerinde Masonluk” başlıklı yazısında demiş ki;
“Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu, masonlar tarafından örgütlendi ve yönetildi.. Sultan Adülhamid’e tahttan indirildiğini ve Selanik’e sürgüne gönderileceğini tebliğ eden 5 milletvekilinden oluşan heyettekilerin tamamı da masondu!”
“İttihat Terakki” tarafından, “Sultan Abdülhamid Han’ı tahttan indirmek” için oluşturulan “Hareket Ordusu” konusunda ise, şöyle diyor masonların üstadı Celil Layiktez;
“Karargâh subayı Mustafa Kemal’in mason olup olmadığı kesin olarak bilinmiyor. Ama subayların içinde, masonların sayısı çok fazlaydı.
Selanik’teki Hareket Ordusu’nu organize eden İttihat ve Terakki, Emmanuel Karaso’nun başkanı olduğu locada organize oluyorlardı.”
Böylesine “tarihî bir gerçek” ortada iken, “Sultan Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinde Mason’ların ve Siyonistler’in parmağı olmadığını” iddia etmek için, herhalde “hoca”lıktan “loca”lara transfer olmaya çalışan “kahpe bir dönme” olmak lâzım!..
28 ŞUBAT’TAN BİR GüN öNCE!
Gelelim “28 Şubat darbesi”nin zamanlamasına...
öncelikle, o günkü gazetelerden bir haber:
“İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, dün Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’yı kabul ederek bir süre görüştü. Görüşmede, İsrail Genelkurmay Başkanı Amnon Şahak da hazır bulundu.
Görüşme sırasında, Genelkurmay Başkanı Karadayı, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya, ‘Siz de asker olduğunuz için askerler arasındaki diyaloğun önemini bilirsiniz. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler her zaman iyi olmuştur. Bundan sonra daha da iyi olacaktır. Askerler arasındaki diyalogda çok olumlu gelişmeler var’ diye konuştu.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da; ‘Türkiye ile ilişkilerin önemini biliyoruz. Aramızdaki işbirliği, bu problemli bölgeye istikrar ve huzur getirecektir. İşbirliğimiz sayesinde bu gerçekleşecektir’ dedi.”
Lütfen dikkat;
Bu ziyaret ve görüşme haberinin gazetelerde çıktığı tarih, “28 Şubat 1997”dir!..
Demek oluyor ki;
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasındaki görüşme 27 Şubat 1997’de gerçekleşmiş ve Org. Karadayı aynı gün Türkiye’ye dönmüştür!..
Peki, tarihler 28 Şubat 1997’yi gösterdiğinde ne oldu Türkiye’de?!?..
N’oolacak;
“28 Şubat darbesi!!!”
Enteresan değil mi;
Bir gün önce İsrail’de olan Genelkurmay Başkanı, hemen ertesi günü dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’a, “18 Maddelik kararlar”ı dayatıyor ve böylece “darbe süreci”ni başlatıyor!..
Şimdi, sormak gerekmez mi;
“İsrail’e ziyaret”in hemen ertesi günü, “28 Şubat süreci”nin başlaması bir tesadüf (!) müdür?..
Bu soru; sadece ve sadece “dönme”lere, “kahpe”lere ve “dönek kahpe”lere yöneltilmiştir!..
Başkasının cevap vermesine gerek yoktur!..
--------------
Dede ve Torun!
Ne enteresan değil mi?.. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Ali Osman Paksüt bir “hukukçu” değil... “Büyükelçi” iken, A.N. Sezer tarafından “Anayasa Mahkemesi üyeliği”ne atandı!..
Evet, enteresan... çünkü efendim, Ali Osman Paksüt’ün dedesi “Kel Ali” veya “Cellat Ali” lakaplı Ali çetinkaya da “hukukçu değil”di!..
Belki de, “hukukçu olmadığı” için;
“Sanığın idamına, şahitlerin bilâhere dinlenmesine!” şeklinde pervasız kararlar veriyordu.
Sırf “sadakatinden” dolayı İstiklal Mahkemeleri’nin başkanlığına atanmış Kel Ali!..
Dolayısıyla, “astığı astık, kestiği kestik” kararlar vermesi, gayet doğal!..
“Acaba” diyorum; “Ali Osman Paksüt’ün kararlarında da hukukçu olmamasının bir rolü var mı?..”
Yoksa o da, dedesinin izinde mi?
KONUYLA İLGİLİ HABERLER:
MASONLAR ERGENEKON'UN NERESİNDE?
MASONLARLA İLGİLİ GENSORU VERDİ, KIYAMET KOPTU