Örgüt içinde örgüt
Meşrutiyet sonrasında kurulan birçok örgütlerde derin yapılanmanın parmağı var.
Hatta ASALA bile İttihatçıların harmanında yetişme. Bu örgütler zaman içerisinde iç içe geçince kimin eli kimin cebinde belli olmuyor.
Bir karışık saha...
En karışığı İttihat ve Terakki.
II. Abdülhamidi etkisiz hale getirdiklerinde kurmuş oldukları ikinci hükümetin Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa idi. Şevket Paşa, örgüt liderlerinden Cemal Paşanın grubundan.
Ne var ki bu grubu tasfiye etmek isteyen ulusalcı bir başka eli kanlı örgüt türedi.
Örgüt içinde örgüt...
Başını Ziya Beyin çektiğini görüyoruz.
Gayeleri İttihatçıların üst yönetimini temizleyip yerine geçmek.
Bunun için hedeflerinde Sadrazam Mahmud Şevket Paşa vardı.
Şevket Paşayı Babıaliye giderken yanında bulunan yaveri Eşref, koruması Kazım, bahriye yaveri İbrahim ile sıkıştırdılar. Güya yolu tıkayan arızalı bir araba, arakasından bir de cenaze peyda olunca Şevket Paşanın aracı ister istemez durakladı.
O sırada üç koldan kurşun yağmuru...
Eşref hariç, Sadrazam Şevket Paşa diğerleriyle beraber olay yerinde can verdiler. Taktiri ilahi, darbe ile koltuk kaptı, suikast ile can verdi...
O zaman ki ulusalcı ekip başarmış olsaydı hazırladıkları Osmanlı Ulusuna ve Ordusuna Sesleniş bildirisini yayınlayacaklardı, başaramayınca idam edildiler.
27 Mayıs sonrası Talat Aydemirin ulusalcı grup olarak darbeye teşebbüs etmesi sonrasında idam edilmesi de benzer hadiselerdendir. Cumhuriyet dönemi hep aynı fitne fücur planlarla çalkalanarak bugünlere geldik. Topal Osman cinayeti, Halit Paşanın meclis koridorlarında katledilmesi aynı zincirin halkaları sayılır.
Cumhuriyet dedikleri aslında bir grubun diğer gruba üstün gelme ve de iktidarı sahiplenme operasyonudur. Bir nevi örgütün hesaplaşması...
Bayar ve İnönüyü düşünün, ikisi de İttihatçı ama yolları ayrı.
Ömür boyu hep cebelleştiler.
Celal Bayar, Mustafa Kemalin yanında yer aldı, İsmet Paşa karşılarında...
Şu andaki PKK yapılanması ile KCK yeni bir olay sayılmaz, örgütleşme eskilerin bıraktığı yerden devam ediyor. Ne var ki isimleri farklı, yöntemleri aynı...
İşin esası koltuk ve de saltanat...
Gündeme düşen telefon konuşmaları hiç de yabancımız sayılmaz.
Görüyoruz ki birtakım generaller de örgütlenme ile ilişkili.
Hatta ülkenin Genelkurmay Başkanlığını yapmış bir kişiye terör örgütü kurmak suçlaması ile tutuklanmasını yabana atmıyoruz. Örgütleşme sadece dağ kadrosu ile kalsa iyi, bu işin devlet içerisinde yapılanması var. Asıl mesele burası, belki de hiç umut etmediklerimiz bu yapılanmanın içerisinde. Deşilse daha neler çıkacak...
O yüzden operasyonlar bazılarını çok korkuttuğu için işi başka yönlere yıkmaya çalışıyorlar.
Gerçi muhalefetin lideri Kılıçdaroğlu bağırıyor, ama bu bağırma mezarlıktan geçerken korkudan şarkı söylemek gibidir. Korkunun ecele faydası yok...
Bana dokunmayın gibisinden bir feryat.
Hem bu kadar telaş, heyecan neyin nesi?..
Örgüt kan kaybettikçe Kılıçdaroğlu da yargıya yükleniyor.
Korku İmparatorluğuymuş, vay canına.
Bu kişi herhalde CHPnin şuur altını okuyor.
Bu millet CHP ile yandaşlarını çok iyi tanıyor, korku deyince de Şef dönemi aklımıza gelir.
Ve bir de muhtıralar, darbeler...
Yargı yanlış yapıyormuş.
Doğrusunu yapan Kılıçdaroğlu ile ekibi!
Öyle ya, bu da bir başka şuur altıdır.
Bu ülke İstiklal Mahkemelerini de gördü, Yassıadayı da tanıyor.
DGMler yanında özel yetkili mahkemeler yıkanmış kalır. Kılıçdaroğlu ne hikmetse buna da razı değil, asın beni diyor. Şov yapıyor, partideki koltuğunu kurtarmaya çalışıyor...
Artık korkunun ecele faydası yok, iktidarlar boşa alsa da, yola çıkan yargı gideceği yere kadar gidecek, son durak neresi ise orası...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.