Şairâne bir hülyâ!
Bir okuyucum, "Şairâne bir tasavvur sizinkisi" demiş, "Toplu Konut İdaresi'nin ufkunu sorgularken hayallerle gerçekleri karıştırmış olmalısınız; o bahsettiğiniz çatısı kırmızı kiremitli bahçeli gecekondularla TOKİ evleri arasında bâriz bir konfor farkı vardır.
'Şâkulî' değil de evleri 'Ufkî' yapalım diyorsanız Türkiye'nin gerçeklerini görmek lazım. Para var mı hocam para?" Ardından dalgasını geçiyor, "Şairlik de böyle bir şey herhalde; hakikatleri parlak hayallerle sunmak. Demek ki böyle de yazılabiliyor!"
Geçtiğimiz pazar günü Zaman'ın haftasonu ekinde yayınlanan TOKİ konulu yazım, "Bir dokun bin ah dinle bu kâse-i fağfurdan" misâli, hayli yankı buldu; çoğunlukla destekleyici mektuplar aldım; yukarıdaki örnek eleştiri getirenlerden biri. TOKİ yönetimi adına bir üst yetkilinin, eleştiriyi ağır bulduklarını, gerekli açıklamayı yapacaklarını belirten bir e-mektup gönderdiğini ama açıklamanın henüz gelmediğini de belirtmeliyim. Yer dar, sözde iktisada riayet edeceğim: Okuyucumun, "Para var mı hocam para?" kinâyesiyle murad ettiği mânâ açıktır: "Yüksek katlı apartmanlar ucuza geliyor, 1-2 katlı, bahçeli evler pahalıdır; hem o kadar arsayı nerden bulacağız" imâları...
Bu kadar arsayı nerden bulacağız deyince aklıma geldi: Yedeksubay taburunda komutan, asteğmen adaylarına fırça çekiyor: "Sorumsuzsunuz, savruksunuz; fırsat bulsanız aziz vatanı bile parselleyip satarsınız be!"
Derken arka sıralardan cılız bir ses: "Amaan komutanım, o kadar arsayı kim alır Allahaşkına!"
O hesap! Batı ülkelerinde hepimizin hayranlıkla seyrettiği birkaç katlı, kutu gibi güzel evler görürüz. Meselâ Hollanda; yüzölçümü Konya kadar, nüfusu Konya'dan 8 kat fazla, 16 milyon. Hollanda'da toprak az, çok değerli ama şehir merkezleri hariç genel mesken tarzı az katlı, bahçeli yapılar; üstelik Hollanda hâlâ çok önemli bir tarım ülkesi.
Almanya kezâ. Yüzölçümü takriben iki katımız, nüfusu bizden 10 milyon fazla; halkın dörtte üçü müstakil yapılarda oturuyor. ABD'de bu oran % 90'ı geçiyor; her iki ülke buna rağmen tarım topraklarının kadrini biliyor, dünyanın önemli tarım güçleri her ikisi de.
"Onlarda para bol ama biz fakiriz"e gelelim; israf ettiklerimizle, yapıp bozduklarımızla, beğenmeyip yazlıklardan ev tedarik ettiklerimizle bizim cebimizden çıkanla onlar arasında önemli bir fark yok. Aynı parayı harcıyoruz hemen hemen. Fark şurada; onların evlerini seyrederken kıskanıyor, böyle güzel meskenlerin ancak milyarder harcı olduğunu sanıyoruz; değil. Bütün mesele temel tercihlerde, yönelişte.
Biliyorsunuz, o ayılıp-bayıldığımız apartman türü yerleşim, kadim Roma icâdıdır. Batılılar, medeniyetin apartman safhasını bizden önce geçtiler, darda kalmadıkça tenezzül etmiyorlar; biz gördüğümüz kıra-bayıra birbirinin güneşini engelleyen gökdelen yavruları dikiyoruz.
Arsamız bol hamdolsun, teknik elemanımız, çimento ve çelik fabrikalarımız da var ama müstakil evi, bahçeli evi milyoner harcı haline getirmişiz. Orta halli vatandaş, apartman balkonunda tutuşturamadığı mangalını semâverini yellemek için arabasına binip en az 30 km yol tepmek zorunda. Çoluk çocuğunu ise hayvanat bahçesine, sinemaya götürür gibi parka götürebiliyor. Batı'da yüksek katlı apartmanlar sefalet mıntıkaları, bizde sosyal itibar alâmeti. Hani muasır medeniyet yolunda Batı'yı takib ediyorduk; hani, n'ooldi?
Hâlâ bir şansımız var; şu "Kentsel dönüşüm" denilen altın fırsatı, fiyakalı bir rövaşata ile doksana takalım; arza yayılalım; tabiatla didişmeyelim; şehirleri ömür törpüsü yapmayalım. Nüfusu, şehir dışına aklî ve insânî ölçülerle dağıtmaktan başka yol kalmadı. Rahmetli Turgut Cansever hoca'nın defâetle anlattığı (hazindir, bir türlü anlatamadığı!) çâre buydu.
Hayır para değil, ufuk meselesi bu; müstakil evlerde yaşamak bir peri masalı değil, hâlâ yapabiliriz. [email protected]