Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Kısa bir masal yaşıyoruz

Kısa bir masal yaşıyoruz

İnsanlar, ne kadar varlıklı, ne kadar kuvvetli-kudretli olurlarsa olsunlar, ancak midelerinin alabildiği kadarını yiyebilirler.
Başka bir deyişle, herkesin serveti yiyebildiği kadardır! Gırtlağı geçtikten sonra, zeytin ile havyarın da hiç bir farkı yoktur.
Kaç otomobilleri olursa olsun, aynı anda bütün otomobillerine binemezler (o gün için diğer otomobilleri kendilerinin değildir).
Kaç evleri, villaları filan olursa olsun, hepsine aynı anda oturamazlar (sadece o an içinde bulundukları ev kendilerinindir).
Görkemli sarayının yaldızlı salonuna gömülmüş yahut üç milyon liralık otomobiliyle mezara konmuş birini ne gördüm, ne de duydum.
Servet, şöhret, makam, mevki, unvan, rütbe kabir kapısında bitiyor...
Saraylar, köşkler, hanlar, yatlar, lüks otomobiller, uşaklar, hizmetçiler, rütbeler, makamlar, mevkiler, tac-ü tahtlar geride kalıyor...
Herkes ölüm yolculuğuna yapa yalnız çıkmak zorunda kalıyor...
Sonrası musalla taşına uzanma ile kısa bir niyyettir: “Er kişi—yahut hatun kişi—niyyetine”...
Orada kimseye ayrıcalık yoktur: Hiç bir imam “kral niyyetine... kraliçe niyyetine” cenaze namazı kıldırmaz!
Ve mezar: Hatırlayın ki, her kralın, sultanın, imparatorun, padişahın, başkanın, paşanın, şöhretlinin, zenginin mutlaka bir yerlerde bir mezarı var.
Yani bütün her şey altmış-yetmiş yılla sınırlı: Ne kadar yaşarsanız, ancak o kadar kralsınız.
Yaşadığımız altmış-yetmiş yılın da yarıya yakını uykudur. Yani hayatı yaşayamadan geçen zamandır... Yirmi küsur yılı, neyin ne olduğunu pek fark edemeden yaşanan çocukluk-gençlik dönemidir.
Açıkçası yetmiş yıllık ömrün elli yılı yaşanmadan biter. Geriye onbeş, yirmi yıl kadar kalır ki, onun bile büyük bir bölümü tekrar yaşamayı istemeyeceğimiz sıkıntılarla, dertlerle, çilelerle, yokluklarla geçer.
Bir ömür içinde, insanın yeniden yaşamayı isteyeceği kaç gün var dersiniz?
Bütün bu çabalar, bu kırıp dökmeler, baskılar, ideolojik dayatmalar ve bu koşturmacalar birkaç yıl için: O birkaç yılı bile “adam gibi” yaşayamıyoruz.
“Adam gibi yaşamak” demek, sınırlı zamanı yaradılış hikmetine uygun olarak değerlendirmek demektir... Ama nerdeee? Öncelikle gafletimiz, ardından ihtiraslarımız buna izin vermiyor!
Daha daha yükselmek için bir birimizin yüreğine basarken, yüreğimiz toprağa dönüşüyor.
Mâdem ki, dünya kısacık bir masal, bir birimizi kırmak yerine sevmeye ne dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi