İşte Bizim Siyaset Ve Partimiz
Bakıyorum bazı yorumcular farkındalar, ama çoğu yorumcularımız ayrıntılarda takılıp kaldılar. Oysa asıl dava her zaman göz önünde olmalı ve tartışmanın odak noktasından her daim o merkez gözükmelidir. Bu kaybedilirse korkarım tartışmalar faydasızlaşır ve abese dönüşür.
Minderden çıkan güreşçileri hakemin ortaya çekmesi gibi müsaadenizle ben tartışmayı asıl meseleye çekmek istiyorum. Hareketlenen pehlivanlar güreş esnasında yine kenara kayar da minder dışına çıkmak durumunda kalırlarsa, yazar olmanın verdiği avantajla zaman zaman bunu yapacağım. Bu oyuna müdahale sayılmaz diye düşünüyorum.
Bizim bir Müslüman olarak iki büyük asıl ve temel davamız vardır. İlki ve önceliklisi özeldir, kişiseldir. Diğeri ümmet bazında toplumsaldır, dünya çapında geneldir.
İlk ve öncelikli ve özel davamız, Allah Teâlânın biricik dini İslamı iyi öğrenmekle sahih bir iman, ihlaslı salih ibadetler, tam teslim olunarak samimi uygulanan ilahi kanunlar ve içe sindirilmiş güzel ahlak ile bir ömür kullukta bulunup Allah Teâlânın rızasını kazanmaktır. İmtihan dünyasından yüz akı ile ahirete gidebilmektir bir başka ifade ile. Ara sıra fakir de İlahî ente maksûdî ve rızake matlubî derim. Buna malum cihad-ı ekber de denilmiştir. Aslın aslı da budur. Allah Teâlâ hepimize muvaffakiyeti nasîb ve müyesser eylesin. Amin.
Genelde ümmet olarak davamız ise bu İslam Dinini kendi vatanımızda güzelce yaşayıp uygulayarak onun devlet ve cemiyete getirdiği saadet ve selameti dünyaya fiilen göstermek, elimizden geldiği kadar onu dünyaya güzelce tanıtarak hakim kılmak, böylece batıl din, ilke, ideoloji ve sistemlerin sebep olduğu fitne ve fesadı yeryüzünden tümüyle ortadan kaldırmaktır. Bu da bizim sürüp giden cihad-ı ebedîmizdir. Rabbimiz bizleri bu davada makbul hizmetleri olan bahtiyar kullarından eylesin. Amîn.
Bu davamızın gerçekleştirilebilmesi için elbette öncü bir kadroya, onları destekleyen halk kitlesine ve bu toplumu organize ederek idare edecek bir devlete ihtiyaç vardır. Bütün bu oluşumların davetten fiilen tahakkukuna ve sürekli sürdürülmesine kadar gözetilecek usul, yöntem ve stratejisi kendi ilkelerine dayanır. Eğer siyasetten kastımız bu ise, evet, bizim de böyle bir siyasetimiz elbette vardır.
Bizim siyasetimiz tamamen bize aittir ve bu açıdan bize özeldir, orijinaldir, ecnebiye benzemez. Devletimizin adı İslam Devleti, toplumumuzun adı ümmettir. Bu devleti işinde bilgi ve bedeninde yeterli güç ile ehliyet- liyakat kazanmış takvalı Müslümanlar yönetir. Müslüman olmayanın bizi yönetmesi haramdır, buna asla rıza gösterilmez, hiçbir zaman izin verilmez.
Müslümanlar bu hedefe giderken özü aslı bir ama teferruat ve ayrıntılarda muhtelif teşkilatlı cemaatler halinde olabilirler. Bu örgütlü cemaatlerin adına ister parti, ister fırka, isterse hizip densin, isimler fark etmez, hepsi de İslam ile kayıtlı ve şartlıdır. İslamın ölümsüz ilkelerini tanımayan partiler fitne ve fesat kaynağı olduğu için, kurulmasına izin verilmezler. Bunu bugün benzer gerekçelerle İslam Partisi kurulmasına izin vermeyenler, sanırım fikir özgürlüğüne aykırı bulmayacaklardır. Çünkü aksi kendileri için utançtır.
Bizim hayırda yarışan ve yardımlaşan, günah ve düşmanlıktan uzaklaşan bütün partilerimizin varoluş amacı, insana hizmet kalitesinde kendilerini ortaya koymaktan ibarettir. Temel düşüncelerde zaten aynı olduklarını söylemiştik.
Bizim partilerimizin üyelerinin adı Müslüman veya mümindir. Bağlı oldukları Anayasa Kuran-ı Kerîm, yasaları Sünnet-i Seniyye, tüzük ve yönetmelikleri hak mezhepler ve içtihatlardır.
Buna göre bu partilerimizin aslında kuruusu Allah Teala, onursal genel başkanları Peygamber Efendilerimiz, üyeleri Müslümanlar, şimdiki genel başkanları da üyelerin seçimiyle gelen ehliyet ve liyakat sahibi âdil bir Müslümandır.
Bunlardan başka bir partimiz olamaz bizim. Olamaz ve şu an yoktur da. Buradan ötesi olsa olsa zaruret ve ruhsat olur.
Onlar da nedir mi? Gelecek yazıda inşallah.