Keyfî yasak niçin devam eder?
Ülkemizin gerçek anlamda hür, adil ve demokrat olması için hak ve hukuk bakımından az ile çok arasında hiçbir farkın olmadığını bilmeli ve kabul etmeliyiz. Bu anlayış, tepeden tırnağa bütün kişi, kurum ve kuruluşlara yerleşmedikten sonra bu hususta söyleyeceğimiz sözler maalesef havada kalmaya mahkûmdur.
İstiklâl şairimiz merhum Mehmed Akif, herkesin bildiği bir hadiseyi Safahatta (Kocakarı ile Ömer adlı şiir) hikâye eder. Çok kısaca özetlemek gerekirse, adalet timsali Hz. Ömer, bir gece şehri dolaşmaya çıkar. Bakar ki bir evde ağlayan çocuklar var. Sorar, soruşturur. Çoçuklar açlıktan ağlıyordur. Gider, bir çuval unu sırtına alır ve o eve getirir. Sen taşıma, biz taşıyalım diyenlere de, yöneticilerin kulağına küpe olacak sözünü söyler:
Kenar-ı Diclede bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömerden onu!
(Yani, Dicle [nehri] kenarında bir kurt bir koyunu yese, Allahın [cc] adaleti gelir onu Ömerden [benden] sorar.)
İşte; sıkıntıları, tartışmaları ortadan kaldırcak adalet anlayışı böyle olmalı. Yoksa, Bir iki kişi mağdur olmuş, önemli değil şeklindeki bir anlayışla hakiki adalet temin edilemez. Yıllardan beri kanunsuz bir şekilde uygulanan başörtüsü yasağı, başta üniversiteler olmak üzere büyük ölçüde sona ermiş olsa da, Artık hiç kimse başörtüsü taktığından dolayı mağdur olmuyor, yasak tamamen sona erdi diyecek durumda değiliz. Bazı üniversitelerde hâlâ keyfî olarak bu yasak uygulanıyor. Kanunsuz başörtüsü yasağı sebebiyle bir kişi bile mağdur olsa, Yasak tam olarak sona erdi diyemeyiz. Bin kişiye serbest, bir kişiye yasak olsa ne olur? da diyemeyiz.
Şunu da unutmamalıyız ki, başörtüsü yasağının üniversitelerde sona ermesiyle de mesele tam olarak hallolmuş olmaz. Kamusal alan denen ve denmeyen bütün mekânlarda ve bütün mesleklerde bu haksız, bu hukuksuz, bu adaletsiz yasak sona ermelidir. Evet, ilköğretimden son öğretime kadar eğitimin bütün kademelerinde bu yasak olmamalıdır. Eğitimde olmayınca iş hallolmuş olur mu? Hallolmuş olmaz. Memuriyette de, başka mesleklerde de bu yasak olmamalıdır. Kim arzu ediyorsa başörtüsünü takabilmeli ve istemesi halinde mesleğini de icra edebilmelidir. Bu temin edilebilir ve keyfî ve kanunsuz olarak başörtüsü yasağı uygulamaya çalışanlara da engel olunursa ancak mesele çözülmüş olur.
Geçmişte ve günümüzde, yürürlükteki her hangi bir kanuna dayanmadağı halde keyfî şekilde başörtüsü yasağı uygulayanlar var. Bir gün dahi geçirmeden bu haksızlığa engel olmak lâzım. Bir zamanlar başörtülü öğrencileri okullara aldılar diye yöneticiler hakkında soruşturma açılıyordu. Tam aksine, başörtülü öğrencileri okula almayan yöneticilere eğitimi engellediği için soruşturma açılmalıdır.
Başörtüsünü serbest bırakacak yasal düzenlemenin neden yapılmadığına ilişkin soruyu cevaplayan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Sosyolojik bir analiz içinde, sosyal değişimler bazen kendi hükmünü yürütüyor. Gelişmeler öyle değişimi kendiliğinden sağlar ki şu anda kıyafet veya başörtüsünü yasaklayan kanun hükmü yok. Bugüne kadar ki olumsuzlukların nedeni fiili durumdu, şu an ki fiili durum onu gösteriyor. Acele etmeden bu süreci yürütmek lazım. Değişim süreci her şeyi değiştiriyor, her şey normalleşiyor. Değişim, sonunda istenen hedeflerin hepsini sağlayacaktır. Toplumsal değişime güvenmek lazım. O konuda büyük bir sorun görmüyorum ortalıkta demiş. (AA bülteni, 20 Ocak 2012)
Elbette tek başına kanun düzenleyerek yasaklar sona ermez, ama bu fiilî yasağı ciddîye almayacak şekilde de davranamayız. Yarın bir gün ters esen muhtemel rüzgârların yeni mağduriyetlere sebep olmaması için tedbirler de almak şart.
Türkiyeyi idare edenler Kenar-ı Diclede bir kurt aşırsa bir koyunu / Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömerden onu! anlayışında olursa mesele kalmaz, vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.