Faruk Çakır

Faruk Çakır

Topu taca atmayalım

Topu taca atmayalım

Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye’nin derdi bir değil, belki bindir. Bilhassa ‘tek parti’ (1950 öncesi) devrinde atılan yanlış adımların, o günlerde ekilen ‘rüzgâr’ların neticesini ve fırtınasını bugün görüyoruz. Tahrip kolay ve tamir zor olduğu için, netice almak da kolay olmuyor.

‘Tek parti devri’nin bünyemizde sebep olduğu tahribatın tamiri daha uzun yıllar alacak. Nitekim, ‘tek parti’ devrinin sona ermesiyle birlikte tamir hareketi başlamış ve belli konularda mesafe de alınmıştır. Şunu da unutmayalım ki, ‘tek parti’nin başlattığı tahrip hareketine karşı ‘tamir hareketi’ de hemen o günlerde ve belki de öncesinde başlatılmıştır. Zaten ‘tahrip hareketi’nin uzun dönemde mağlup olması da o günlerde başlatılan gayretler [Risale-i Nur eserlerinin neşri gibi] neticesinde mümkün olmuştur.
“Tahrip hareketi”nin çıkmaz sokağa giren en önemli projesi, ırkçılık temeline dayanan politikalardır. Türkiye’nin yıllarını alan terör hareketinin bu kadar serpilmesi de, çıkmaz sokağa saplanan temelsiz “Kart-Kurt” politikalarının neticesidir. Bir başka yanlış da, yanlış olduğu bilinen bu politikaların “doğru” diye sahiplenilmesidir. Mesela, geçmişte; Güneydoğu Anadolu Bölgesinde onlarca, belki de yüzlerce köy çeşitli sebeplerle boşaltıldı. “Köyler boşaltılıyor” haberleri çıktığında ise “yetkililer” bunu kesin bir dille inkâr etti. “Yök öyle bir şey. Kasıtlı propaganda yapılıyor” denildi. Aradan yıllar geçti, bu defa da “Boşalan köylere göç başladı” diye resmî açıklamalar yapıldı. Allah, Allah! Boşaltılmayan, kesin bir dille boşaltıldığı inkâr edilen bu köylere ‘geriye göç’ nasıl başlar? Maalesef bu şekilde inkârlara o kadar sık rastlandı ki, artık söylenen ‘doğru’lar da şüphe ile karşılanıyor.
Benzer şekilde, çeşitli yerlerde ortaya çıkan ‘toplu mezarlar’ ve buralardan çıkan insan kemikleri de geçmişte yapılan “kesin hata”ların delili. Topraktan çıkan her ‘fail-i meçhul cinayet’ delili, insanlığın ve insafın öldüğünün delili sayılamaz mı? Bu cinayetler de inkâr edilmişti...
Yakın zaman önce Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) Köyü’nde, ‘sınır ticareti’ için Irak’a giden siviller, dönüş yolunda “yanlışlıkla” bombalandı. (29 Aralık 2011) Hadise sonrası başlayan tartışma bitmiş değil. Aradan haftalar geçti ve “Hiç bir şey karanlıkta kalmayacak” sözü yerine getirilebilmiş değil.
Garip olan şu: Ortada 34 kişinin vefat ettiği ‘vahim bir olay’, ciddî bir hadise var ve bu hadisenin müsebbibleri hâlâ açıklanabilmış değil. Tamam, böyle çetrefilli meseleler bir günde ortaya çıkmaz, ama “bir ay”da da mı çıkartılamaz?
Medyada, konu ile ilgili yer alan bazı haberler ise “kraldan daha fazla kralcılığın” delili. Neymiş, bu katliâm tuzağını terör örgütü, hatta terör örgütünü de aşan “bazı ülkeler” kurmuşmuş... Efendim, aylar önce hazırlanan bir tuzakla karşı karşıya kalınmışmış... “Yetkililer” yanıltılmış, hataya düşmesi sağlanmış vs.
Tuzak kurulmuş olması mümkündür. Zaten terör örgütünün maksadı ve hedefi bu değil mi? Tuzak da kurar, başka ‘düşman’larla da işbirliği yapabilir. Mühim olan bu tuzağa düşmemek değil mi? Tuzağa düştükten sonra “Eyvah, burada tuzak varmış” diyerek hep “tuzak kuran”ı suçlamak neye yarar?
Tuzağı kuranları da bilelim, ama yanlış taktiklerle “tuzağa düşen”lerin mesuliyetinin de farkına varalım. Topu taca atar gibi, her suçu ve kabahati “başkaları”na havale ederek müsbet neticeye ulaşamayız vesselâm...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi