Topu taca atmayalım
Hepimiz biliyoruz ki, Türkiyenin derdi bir değil, belki bindir. Bilhassa tek parti (1950 öncesi) devrinde atılan yanlış adımların, o günlerde ekilen rüzgârların neticesini ve fırtınasını bugün görüyoruz. Tahrip kolay ve tamir zor olduğu için, netice almak da kolay olmuyor.
Tek parti devrinin bünyemizde sebep olduğu tahribatın tamiri daha uzun yıllar alacak. Nitekim, tek parti devrinin sona ermesiyle birlikte tamir hareketi başlamış ve belli konularda mesafe de alınmıştır. Şunu da unutmayalım ki, tek partinin başlattığı tahrip hareketine karşı tamir hareketi de hemen o günlerde ve belki de öncesinde başlatılmıştır. Zaten tahrip hareketinin uzun dönemde mağlup olması da o günlerde başlatılan gayretler [Risale-i Nur eserlerinin neşri gibi] neticesinde mümkün olmuştur.
Tahrip hareketinin çıkmaz sokağa giren en önemli projesi, ırkçılık temeline dayanan politikalardır. Türkiyenin yıllarını alan terör hareketinin bu kadar serpilmesi de, çıkmaz sokağa saplanan temelsiz Kart-Kurt politikalarının neticesidir. Bir başka yanlış da, yanlış olduğu bilinen bu politikaların doğru diye sahiplenilmesidir. Mesela, geçmişte; Güneydoğu Anadolu Bölgesinde onlarca, belki de yüzlerce köy çeşitli sebeplerle boşaltıldı. Köyler boşaltılıyor haberleri çıktığında ise yetkililer bunu kesin bir dille inkâr etti. Yök öyle bir şey. Kasıtlı propaganda yapılıyor denildi. Aradan yıllar geçti, bu defa da Boşalan köylere göç başladı diye resmî açıklamalar yapıldı. Allah, Allah! Boşaltılmayan, kesin bir dille boşaltıldığı inkâr edilen bu köylere geriye göç nasıl başlar? Maalesef bu şekilde inkârlara o kadar sık rastlandı ki, artık söylenen doğrular da şüphe ile karşılanıyor.
Benzer şekilde, çeşitli yerlerde ortaya çıkan toplu mezarlar ve buralardan çıkan insan kemikleri de geçmişte yapılan kesin hataların delili. Topraktan çıkan her fail-i meçhul cinayet delili, insanlığın ve insafın öldüğünün delili sayılamaz mı? Bu cinayetler de inkâr edilmişti...
Yakın zaman önce Şırnakın Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) Köyünde, sınır ticareti için Iraka giden siviller, dönüş yolunda yanlışlıkla bombalandı. (29 Aralık 2011) Hadise sonrası başlayan tartışma bitmiş değil. Aradan haftalar geçti ve Hiç bir şey karanlıkta kalmayacak sözü yerine getirilebilmiş değil.
Garip olan şu: Ortada 34 kişinin vefat ettiği vahim bir olay, ciddî bir hadise var ve bu hadisenin müsebbibleri hâlâ açıklanabilmış değil. Tamam, böyle çetrefilli meseleler bir günde ortaya çıkmaz, ama bir ayda da mı çıkartılamaz?
Medyada, konu ile ilgili yer alan bazı haberler ise kraldan daha fazla kralcılığın delili. Neymiş, bu katliâm tuzağını terör örgütü, hatta terör örgütünü de aşan bazı ülkeler kurmuşmuş... Efendim, aylar önce hazırlanan bir tuzakla karşı karşıya kalınmışmış... Yetkililer yanıltılmış, hataya düşmesi sağlanmış vs.
Tuzak kurulmuş olması mümkündür. Zaten terör örgütünün maksadı ve hedefi bu değil mi? Tuzak da kurar, başka düşmanlarla da işbirliği yapabilir. Mühim olan bu tuzağa düşmemek değil mi? Tuzağa düştükten sonra Eyvah, burada tuzak varmış diyerek hep tuzak kuranı suçlamak neye yarar?
Tuzağı kuranları da bilelim, ama yanlış taktiklerle tuzağa düşenlerin mesuliyetinin de farkına varalım. Topu taca atar gibi, her suçu ve kabahati başkalarına havale ederek müsbet neticeye ulaşamayız vesselâm...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.