Devrimciliğin âlemi yok!
-Andımız, gençliğe hitâbe desem?..-Hmm, nazik mesele Çekirge!-Neresi nâzik hocam; kaldıralım gitsin, hazır fırsat...
-Kaldıralım demek kolay fakat benim içime sinmeyen bir şey var, edâsı beni huzursuz ediyor. Bu taleplerin intikamcı bir histeriye dönüşmesinden endişe ediyorum. Buna gerek yok; günün en mühim ihtiyacı andımızı, gençliğe hitabeyi kaldırıp atmak değil. Ne var ki biz ifratlardan tefritlere savrulmadan, aşırılıkları dibine kadar yaşamadan mâkul olanda karar kılamıyoruz. Her sabah 7'sinden 17'sine kadar bütün çocuklara huşû içinde andımızı hep bir ağızdan yüksek sesle tekrarlatmak, rejimin çocukları adam yerine koymadığının nişânı idi. Milli eğitim süreçlerinin her safhasında çocukları doktrine ederek iyi insan, iyi vatandaş imâl etmeye çalıştık yıllardan beri. Çok ucuz, çok mâliyetsiz, insana "Acaba?" dedirtecek derecede basit bir doktrin telkiniydi bu; emeksizdi, kaliteden mahrumdu...
-Kalite derken?
-Biliyorsun, dört yıllık lisans eğitiminde bile gençlere İnkılap Tarihi, Türk Dili dersleri almayı mecburi kıldık; hâlâ geçerlidir. Tek yönlü, tek anlatımlı, kötü yazılmış kitaplardan okuttuk bu dersleri. Fakülte eğitimini bitirmiş kaç öğrenci, mezun oluncaya kadar şöyle aklı başında, ilmî usulle kaleme alınmış, muteber birkaç Atatürk biyografisi okuma şansı bulmuştur; kaçı yakın tarihin farklı anlatımlarını ihtiva eden kitaplarla tanışabilmiştir? Varsa yoksa İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitapları. O kitapların ilmî kalitesine bakarak rejimin meseleyi ne kadar hafife aldığını, buna mukabil gençlerini ne kadar değersiz gördüğünü kestirebilirsin. Her okulun, her kampüsün kapısına hayatta en hakiki mürşidin ilim olduğunu hatırlatan vecizeler kazıttık; orada bir ayrıntı var, hatırlatmadan edemeyeceğim: Bu duvar vecizelerinin anlamından geçtik, kaligrafik kaliteleri bile yerlerde sürünür durur. Pirinçten mâmul majiskül harfler arasındaki espas mesafelerini tayinden bile âciz, kaba-saba bir doktrin yüklemesi. Gelelim ilme, fenne: Resmi ideoloji, bizatihi kendisini ilmi metodların denetimine kapattı, itirazları, farklı kaynakları müşriklik, Râfızîlik kabul etti. Dünyanın en kötü heykel ve büstlerini, çok kötü yazılmış kitaplarını, berbat bir inkılap edebiyatını çocuklara iğneyle zerketmek ucuz yoldu Çekirge. Estetiğini oluşturamamış bir cereyan, edebî temsili çok zayıf ve en kötüsü, farklı fikir ve anlatımlara kapalı...
-İyi ya hocam, bu tutum cezalandırılmış oluyor böylece...
-Ceza iyi bir kelime değil, intikamcılık da bize en çok lâzım olan şey değil. Mustafa Kemal Paşa, Atatürkçü geçinen zevâtın kâffesinden iyi Türkçe bilen, konuşan yazan bir adamdı. Siyaset ve devlet adamlığı, hakkındaki suizanla abartı arasında buharlaşıp gitmiştir. Atatürk'ü, bir milli mücadele önderi, tarihî bir hâtıra, her kesim arasında müşterek kabullere adres gösteren bir şahsiyet olarak tutamadık; imajı, ifratla tefrit arasında savrulurken bulanıklaştı. Mutedil noktayı bulmak zor değil ama itidalin müşterisi yok; itidal zor anlaşılan bir şeydir Çekirge...
-Karşı mısınız yani andımızın, gençliğe hitabenin kaldırılmasına?
-Değilim elbette, sadece "Kaldıralım" heyecanının bu defa zıt yönde bir tahrip histerisine dönüşmesini doğru bulmuyorum. Andımızı mecburi kılan talimat kadar kaldıran bakanlık emri de masrafsız, zahmetsiz kararlardır. Mâliyetsizliği aldatmamalı. Görüyorsun ki askerî ve bürokratik vesâyetle geçirdiğimiz uzun yıllar bayağı tahribat yapmış zihinlerde. Ben devrimciliği sevmem, tedirgin olurum; onun yerine değişimin tabii âhengini yakalamanın daha değerli ve kestirme yol olduğuna, tekâmüle inanırım. İnkılapçı tabiatların aceleciliği, huşûneti, toptancılığı bize çok şey, meselâ insaf, hakkaniyet, âdil tartı gibi değerleri kaybettirdi. Bana göre doğru usûl, böyle küçük ve kolay zaferlerin tadını çıkarmayı, büyük anayasa değişikliğinin ertesi gününe kadar bekletmektir.