İşte Can Alıcı Sorular
İslamî Değişimi konu etmiş ve Bu değişimin ana yapısı dini bilme ve bu bilgiyi bilinçli bir şekilde yaşamadır. Ama bununla beraber toplumu bütünüyle kucaklama ve sarma için başka yapılacaklar da vardır. Bunlar ise bir toplumda neler varsa, onun İslamcasının ortaya konması ve yaşanması, yaşatılmasıdır. Bir toplumda neler var, sayalım mı? demiştik.
Evet, sayalım diyerek devam edelim:
Bir toplumda aile var. Eğitim öğretim var. Çarşı Pazar, yani iktisat ve ekonomi var. Hukuk ve mahkemeler var. Sanat, zanaat, ticaret, ziraat, işçilik, memuriyet var. Emniyet ve asayiş var. Şehir tanziminde belediye ve bayındırlık var. Basın, yayın, dergi, kitap, televizyon, internet var. Nihayet genel bir devlet yönetimi ve vilayetlerde temsilcisi valilikler var.
Bunda mutabık mıyız?
Herhalde bunun cevabı evet olacaktır. Çünkü aksini düşünmek mümkün değil!
Öyleyse asıl soruyu sormanın zamanı gelmiştir; bunlar nasıl İslamî kılınır?
İşte burada uygulama başlar. Uygulama başlayınca da haliyle farklılıklar başlar, ihtilaflar başlar. İster istemez başlar, çünkü insanların tabiatları, seviyeleri, bakış açıları, zevkleri ve ihtiyaçları çok değişiktir. Bu yüzden ihtilaflar ana davaya ve temel ilkelere ters düşmedikçe normal karşılanmalıdır.
Belki diyeceksiniz neden ihtilaf başlasın ki?
Hemen söyleyelim: Şimdi yapmamız gereken şu ihtiyaçlara baktığımızda bunların bir kısmının sivil, bir kısmını resmî, yani devlet eliyle yürütülen işler olduğunu görüyoruz. Sivil için kısmen sorun yok, ama resmî olanlar ile ilişkiler nasıl düzenlenecek? Bu ihtiyaçlar nasıl karşılanacak?
İşte ihtilafların ana kaynağı şu sorulara verilen cevaplarla başlıyor:
Tağutî rejimle bir ilişki kurulacak mı? Kurulacaksa bu nasıl bir ilişki olacak?
Tağutî rejimle ilişki kurulmayacaksa yaşamak için gerekli olan ihtiyaçlar nasıl karşılanacak?
Tağutî rejimle ilişki kurmadan vatandaş olarak yaşamak nasıl mümkün olacak?
Şimdi yapmamız gereken şu ihtiyaçları bir kere daha bakalım:
Sivil veya resmî, özel veya genel eğitim, öğretim, terbiye, öğretmen, öğrenci ve her seviyeden eğitim işleri ve kurumları.
İktisadi, ticari, sınai, ziraî ve zanaat kurum ve kuruluşları.
Eşkıyadan, çetelerden, teröristlerden ve sıradan suçlulardan kendimizi, ailemizi ve toplumu koruyacak ve suçluları yakalayarak adliyeye sevk edecek emniyet ve asayiş işleri.
Suçluları yargılamak ve cezalandıracak için mahkeme ve ceza evi işleri.
Kitap yazma basma ve dağıtımı, sözel veya görsel basın yayın, medya işleri.
Her türlü kültür, sanat ve medeniyet kurumları ve hizmetleri.
Her alanda faaliyet yapacak sivil toplum kuruluşları, bunları birleştiren ve iş veya uygulamada danıştıran üst kurumlar ile toplumun sıkı sıkı sarmalanması işleri.
Kısacası bizim elimizle bizim davamızı ortaya koyan her teşkilat ve kuruluşların kurulması ve yaşatılması işleri
Hadi bu ihtiyaçların sivil kısmını zor kolay yaparız diyelim. Gerçi bütün bunlar için de devletin koyduğu yasalar ve mevzuatlar var, ama hadi bunları da aştık diyelim, Tağutî Rejim ile ilişkilerde resmiyeti ilgilendiren işleri nasıl yapacağız?
Yoksa bu kadar işleri yürürlükteki yasaları dinlemeden ve onlara uymadan mı yapacağız? Bu şartlarda buna gücümüz yetecek mi?
Buna evet diyen mazur görülüp muhatap alınmaz, ancak şifası için dua edilir.
Yok, yasalara göre yapacaksak bütün bu işleri Tağutî Rejimden bağımsız nasıl yapacağız?
Evet, nasıl yapacağız?
Mesela çocuğumuzu okullara göndermeyecek miyiz?
Devlette işçi, memur olarak çalışmayacak mıyız?
Hadi diyelim Tağutî Rejime katılmamak için hakim, savcı, avukat, polis, asker, üst düzey bürokrat ve diplomat olmayalım, memur olmayınca acımızdan ölmeyiz ya, ama iş bu Tağutî Rejime vergi ile destek vermemek için acaba esnaf, iş adamı, sanayici, çiftçi, şoför de mi olamayacağız?
Her yazıya Peygamber Metodu diye itiraz eden kardeşlerimize soruyorum, bu konuda Peygamber Metodu acaba nedir?
Peygamberimiz Mekke Döneminde Tağutî Cahilî Mekke Devleti Yönetiminde bu işleri nasıl halletti?
Evet, nasıl halletti?
Mesela devlete memur, hakim, asker, elçi, diplomat vermedi mi?
Bunların üstünde düşünen var mı?
Hadi söyleyiniz, bahsettiğiniz o Peygamber Metodu bu işleri nasıl halletti?
Bakıyorum da bu durum hep görmezden geliniyor.
Üstelik üstüne dair bir sürü de efsane uyduruluyor. Neymiş efendim? Müşrikler onu (as) devlete kral yapmak istemişler de o kabul etmemiş. Biz niye ediyormuşuz?
Yok, böyle bir şey!
Nasıl yok yahu? Bu sözler ona söylenmedi mi?
Bu sözler söylendi, ama bizim anladığımız manada söylenmedi. Çünkü Sevgili Peygamberimizin (sav) karşısında başına kral ya da başkan olmasını istedikleri bir devlet yoktu.
İşin can alıcı püf noktasını işte bu kardeşinizden duyunuz; Cahiliye Döneminde Mekkede bir devlet yoktu. Yani bırakın Müslümanları, müşriklerin bile bir devleti yoktu. Orada öyle özel, istisnaî, orijinal ve garip bir durum vardı.
Şimdi buradan soruyorum, olmayan bir devlet ile Peygamberimizin yine olmayan ilişkilerinden nasıl olacak da var olan çağdaş bir laik devlet için Peygamber Metodu çıkaracaksınız? Bunu hiç düşündünüz mü?
İtiraz etmeden önce kimilerine tavsiyemdir, lütfen bir düşününüz, sonra da gelecek yazımızı bekleyiniz. Bu can alıcı soruyu sizin için iyice açalım inşallah.