İnancın Reklamı mı, Din Propagandası mı, Tebliğ mi?
Bir TV programında Darwinist bir bilim adamının Müslümanlar hakkında söylediği, ‘inancının reklamını yaptığı’ ifadesi ve bir yazıma gelen okur yorumu nedeniyle tebliğ konusunda yeniden yazmak istedim.
Kur’an konusunda bilgisiz ama kendince fikir sahibi olan okur, cehalet örneği olan yorumunda beni insanlığa en büyük kötülüğü yapmakla suçluyordu. Suçum da şu: Dinin propagandasını yapmak. Hatta “peygamberin görevini üstlenmişsin, bu rolü oynamak istiyorsun ki bu da çok günah” diye ekliyordu. İnsanları ve çevremi kötü etkilediğim için suç ve günah işlediğim konusunda beni şiddetle uyarıyordu (!)
Peki Kur’an’da bu konuda ne buyruluyor: “Rabbinin nimetini durmaksızın anlat. (Duha Suresi, 11) Bu emrin muhatabı tüm Müslümanlar’dır. Peygamberimiz (sav) gibi Kur’an ahlakını yaşamak ve yaygınlaştırmak hepimizin sorumluluğu. Resulullah gibi giyinerek, onun sevdiği yemekleri yiyerek değil, onun gibi yaşayarak onun sünnetini gereği gibi ihya edebiliriz.
İnsanları Kur’an ahlakına çağırmak, onlara ölümü, ahireti ve hesap günü Allah’ın huzurunda yapayalnız sorgulanacaklarını hatırlatmak her Müslüman’a farzdır. Özellikle yaşadığımız ahir zamanda en büyük problem iman zafiyetidir, imansızlıktır. İmanı dışında, sahip olduğu hiçbir şey insana ahirette yarar sağlamayacaktır çünkü…
Tebliğ, ihtiyaç içindeki herkese yapılır. Dini, inancı, fikirleri, görüşleri, mesleği, kariyeri, giyim tarzı her ne olursa olsun ayrım yapılmaz. Mümin iyilikleri yalnızca tavsiye eder, hidayet Allah’tandır. Güzel sözle yapılan daveti reddedildiğinde, mümine düşen, Allah’ın buyruğu gereği "Sizin dininiz size, benim dinim bana." (Kafirun Suresi, 6) demektir.
Dolayısıyla tebliğ ne Allah ile kulu arasına girmek, ne de insanlara inanç konusunda baskı yapmak değildir. Tebliğden kaçınmak ya da çeşitli nedenlerle ayrımcılık yapmak, insanları dinsizliğe, din düşmanlığına, deccale, dolayısıyla da cehenneme itmektir.
Samimi Mümin Ücret Talep Etmez
Müminin tebliğ karşılığında hiçbir beklentisi olmaz, yalnızca sorumluluğunu en iyi şekilde yerine getirmeyi ve Rabb’inin kendisinden hoşnut olmasını amaçlar.
Ancak Kur’an ahlakını ve müminleri tanımayan kişi, kendisine din ahlakını ciddi bir çaba ile tebliğ eden mümine ön yargılı yaklaşabilir. Birçok insan, kendi düşünce sisteminde her şey çıkar ilişkisine dayalı olduğundan, müminlerin de din ahlakını bir karşılık bekleyerek anlattığını düşünebilir. Allah için yaşayan samimi inananların yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu gözetmelerini anlayamayabilir. Mümin, Rabb’ini anlatmaya başlamadan önce, karşısındaki kişinin endişelerini giderir; bu da onun üzerindeki sorumluluklardan biridir. Neler anlatır mümin?..
Mümin, Allah'ın Varlığının Kanıtlarını Anlatır
Allah, yarattığı her varlıkta sonsuz ilminin, aklının, gücünün kanıtlarını insanlara gösterir. Birçok Kur’an ayetinde de yarattığı varlıklar üzerinde derin düşünmeye ve ibret almaya çağrıda bulunur.
Vicdanını dinleyen insan için Allah'ın varlığı çok açıktır. Ancak birçok insan yıllarca Allah'ı inkar yönünde telkin aldığı için bu konuda kuşku duyar. Önyargılarını ve bağnazlıklarını kırmak için onlara, varlıklardaki mucizevi detayları anlatmak, Allah'ın varlığına dair kanıtlar göstermek, bu varlıkların asla rastlantılarla meydana gelemeyeceğini açıklamak etkilidir. İman hakikatleri, insanın, Allah’ın kudretini takdir etmesine vesile olur. Böylece kişi, Allah’a karşı sevgi ve yakınlık hisseder ve bu sevgiyi yitirmekten içi titreyerek korkar. İşitir, öğüt alır.
Henüz Allah’ı tanımayan ve iman etmemiş olan insana ibadet konusunda detaylı bilgi vermek veya ibadet teklifinde bulunmak yanlış olur. Kişi öncelikle kuşku duymadan Allah’ın varlığına kanaat getirmeli ve iman kalbine yerleşmeli. İbadetler zaten arkasından gelecektir.
Ciddi bir çaba gösterilirse, acz içindeki bu göremeyen kişiler -Allah’ın dilemesiyle- gaflet uykusundan uyandırılabilirler. Etrafında gördüğü kusursuz sistemlerin rastlantılar sonucu oluşamayacağının bilincine varan bir insan için ise, dinsizlik tehlikesi ortadan kalkar. Böylece Allah'a iman eden insan, O'na karşı sorumlu olduğunu ve artık yaşamını O'nun hoşnutluğunu amaçlayarak sürdürmesi gerektiğini kavrar.
Mümin, Hurafe Değil, Kur’an'da Tarif Edilen Gerçek Dini Anlatır
Din dışı felsefeleri benimseyen inkarcılar, insanlara ideolojilerini telkin ederlerken, dine karşı olumsuz eleştirilerde bulunur, saldırgan bir davranış sergilerler. Bu kişilerin dine saldırı malzemeleri, genelde Müslümanlık adı altında yaşanan, ancak içine hurafelerin, adet ve geleneklerin katıldığı, dinin özünden uzak olan anlayışlardır. Gerçek Müslümanlık, hedef alınan bağnaz din anlayışına tamamen zıttır. Bu yüzden eleştirilenin gerçek değil hurafe dini olduğu, Kur’an'da bildirilen gerçek dinin ise bundan çok farklı, insan yaratılışına uygun ve kolay olduğu insanlara etkili bir şekilde anlatılmalıdır. Kur’an, içinde hiçbir çelişki bulunmayan Allah kelamı olan kitaptır. Bu, kanıtlarıyla ortaya konduktan sonra, Kur’an ayetlerinde haber verilen olaylar insanlara aktarılır.
Sonuç Olarak; Bediüzzaman'ın ifadesiyle; “Sarsılmaz bir iman isteyen ve dinsiz anarşistliğe karşı kırılmaz bir kılınç arayanlar, Büyük alamete (Kur'an'a) müracaat etsinler” (Şualar, 599) Dolayısıyla, Kur'an yaşandığında fitne yeryüzünden kalkacak, din tamamen Allah’ın olacak, Kur'an ahlakının sıcaklığı, barış, huzur, adalet, merhamet, mutluluk ve sevgi bütün insanlığı saracaktır.
Tüm peygamberler, müşriklerin alay etmelerine, baskılarına, hakaretlerine ve iftiralarına rağmen, tebliğ ibadetini yerine getirdiler. Deli, büyücü, çıkarcı hatta sapık gibi sözlerle kendilerini küçük düşürmeye çalışanlara rağmen. Bizler de onların izinde aynı görevi kınayıcının kınamasından korkmadan yüklenmeliyiz. Ki O’nun dilemesiyle rızasını kazanıp, gerçek kurtuluşa ulaşalım.
Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Ali İmran Suresi, 104)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.