Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Biz Kılıçdaroğlu’ndan çok memnunuz

Biz Kılıçdaroğlu’ndan çok memnunuz

Habertürk TV’de bir öğle üzeri programı. Kadın programcı karşısına bir konuk almış Türkiye’nin ahvalini konuşuyorlar. Tabii söz dönüp dolaşıp Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a geliyor. Efendim Erdoğan “Türkiye’de basın özgürlüğü yok, o yüzden yapacağım seyahati erteledim” diyen dünyaca ünlü bir yazara hitaben “Ne olur gel, biz de çok üzüldük” gibi onu aşağılayıcı bir söz söylemiş. Programın konuğu Başbakanı hedef tahtasına koyup, bir güzel parpılıyor.

Adam, dünyaca ünlü imiş, entelektüelmiş, çok okunuyormuş filan. Başbakan Obama’yı ya da Sarkozy’i eleştirebilirmiş ama bu ünlü yazara cevap vermesi ona yakışmamış. Cahillik adamın paçalarından akıyor adeta. Dünyaca ünlü bir yazar olunca, onun bizim içişlerimize karışma, gereksiz ukalalıklar yapma hakkı ona doğuştan verilen bir imtiyaz sanki. Adam ona avukatlık yapıyor ve bundan da aklınca keyf alıyor. Halbuki biz Başbakanın çıkışını ondan da bekliyoruz.

Bizim toprağımızdan, bizim kumaşımızdan sandığımız için böyle bir istek çok tabii olarak içimizde beliriyor. Başbakanda böyle kompleksleri çoktan aştığı için, anında cevabı yapıştırıyor:

- Unutmayın Türkiye eski Türkiye değil, bizimle ilgili konuşurken eski alışkanlıklarınızı bırakın, kendinize gelin!

Ezcümle böyle diyor Başbakan. Sadece o ünlü yazara değil, oralarda “Türkiye’de basın özgürlüğü yok, gazeteciler hapiste” diye konuşarak, kendi ülkesini gammazlayan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu da bir güzel haşlıyor.

Sayın Erdoğan, tekrar eski günlerdeki formuna kavuşuyor, coştukça coşuyor. Her cümlesi yeni bir tesbit, hedefe atılan bir ok gibi. Bu ses, 90 yıldır özlediğimiz bir sesti. Dinlerken adeta vatandaş olduğumuzu yeniden hissediyoruz. İliklerimize kadar hissettiğimiz bu duyguyu meğer ne kadar özlemişiz.

Ne yalan söyleyeyim, artık İstanbul’da Kasımpaşa’dan geçerken bu semte bir başka muhabbetle bakıyorum. Değil mi ki, bu sesi bağırlarında beslediler, büyüttüler.

Şimdi bu olayın devamına bakıyoruz. İşte orası içler acısı. Erdoğan konuşur da Kılıçdaroğlu durur mu? Arslanlar gibi kükreyip, bir eline paslı kılıcını, öbür elinde mikrofonu alıp arz-ı endam ediyor. Neymiş, hazret, bu kendini bilmez Amerikalı yazara mektup yazmış, hem de iki gözü iki çeşme ağlayarak ezcümle mektubunda diyormuş ki; “Siz bu Recep Tayyip Erdoğan’a bakmayın. Sakın incinip darılmayın. Türk halkının gönlünde sizin bambaşka yeriniz var. Sizi çoook seviyoruz.

Kitaplarınızda kitapçı raflarında yok satıyor. Ne olur gelin. Bu mektubu bu hislerle yazıyorum. Mutlaka gelin, ne olur, ne olur gelin. Gelin de perişan halimizi görün!”

Adam bir de merak edip Kılıçdaroğlu’nu Türkiye’ye gelsin mi?

Ulan, kim bu ülkesini bana gammazlayan adam. Böyle adam merak edilmez mi? Adam Yahudi ve ideallerine son derece bağlı bir yazar. Ben onu kendi penceremden sevmiyorum, ama durduğu yerde tutarlı bir zat-ı muhterem. Tabii Türkiye’ye kulp takacak tabii Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanına “Sizler bebek katilisiniz, sizi iyi tanırız, plajlarda nasıl çocuk öldürdüğünüzü biliriz” diyen bir Türkiye Başbakanına ve ülkesine kin besleyecek.

Küçükken “Haham olacak çocuk” töreni yapılan ve bu ideallerle büyütülen bir Yahudi çocuk normal olarak bu tepkileri verecek. Bizim anlamadığımız Kılıçdaroğlu’nun bu “Haham olacak çocuğa” duyduğu muhabbet. Neredeyse adamı getirip İstanbul Cumhuriyet Halk Partisi’ne il başkanı yapacaklar. Sonra da oturup hüngür hüngür ağlıyorlar. Neden bu parti patenaj yapıyor, bir türlü ilerleyemiyoruz diye kara kara düşünüyorlar.

Hani meşhur bir kuş hikâyesi vardır ya. Bilenleriniz bilmeyenlerinize lütfen anlatsınlar. Bu şey sizde olduktan sonra daha çook patinaj yaparsınız. AK PARTİ cephesinden yapılan yorumlara bakıyorum da galiba haklılar diyorum.

“Biz Deniz Baykal’dan çok memnunduk. Allah var, Kılıçdaroğlu’ndan daha memnunuz. Allah onu başımızdan eksik etmesin!”

AK PARTİ’lilerin bu yorumuna ne denir ki:

Amiiiiin, amin!


Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi