Cahiliyye Mekke’sinde “Devlet” Yoktur
Şimdi o can alıcı soruyu tekrar sorarak konuya girelim: “Mekke’de bir “devlet” yoktur. Olmayan devlet ile Peygamberimizin (sav) ilişkilerini nerden biliyorsunuz?
Yine soruyorum, olmayan devletle olmayan ilişkilerden nasıl oluyor da “sanki varmış ve siz onu biliyormuşsunuz” gibi bir “Peygamber Devlet İlişkilerinde Metot” çıkarabiliyorsunuz?
Hele hele de “olmayan bu ilişkilerden” bugün var olan “çağdaş laik bir devlet” ile Müslümanların ilişkileri için nasıl bir “Peygamber Metodu” çıkaracaksınız?
Sübhanellah!..
Aslında ben bu konuyu çok kısa bir izahla geçmek istiyordum. Ancak aşağıda yorumcuların çok hararetli tartıştıklarını görünce, konuyu daha ayrıntılı yazmanın gereğini hissettim.
Öyleyse bu can alıcı soruları biraz daha açalım.
Hukuktan ve siyasetten azıcık da olsa anlayan herkes bilir ki bir devletin devlet olarak var olabilmesi için her şeyden evvel bir devlet başkanı, yeterli yardımcıları, halkı, ülkesi veya toprağı, hakimiyeti, yani kanun koyup onu uygulayacak güç, kuvvet ve iktidarı, devletin mali işlerini yürütecek vergi ve hazinesi, işlerini yaptıracak memurları ve kendini iç ve dış düşmanlarına karşı koruyacak asker veya polis gibi bir insan gücünün olması gerekir.
Mekke’de bunların hangisi vardı?
Mesela Devlet Başkanı kimdi?
O zaman en etkili ve saygın reis Ebu Talip idi. O mu devlet başkanıydı ve Peygamberimizin onunla ilişkilerinden mi metot çıkaracaksınız? Böyle söyleyenler, kafir devlet başkanı ile Peygamberimizin aynı din ve davayı beraber korumaya çalıştıklarını mı söyleyecekler? Böyle söyleyerek kendilerini inkar mı edecekler?
Bu devletin veziri, bakanı, ordu komutanı, hazine başkanı, vergi memurları, yargısı, polisi kimlerdi? Bir ceza evi var mıydı o zamanda?
Ülkesi, toprakları nerde başlar, nerde biterdi? Vatandaşları kimlerdi? Ordu komutanı kimdi o zaman?
Ülkede hakimiyet nasıl sağlanırdı? Kanunları kim koyardı, kim uygulardı? Karşı gelenleri otoriteye kim boyun eğdirirdi? Bunlara dair bilgiler var mıdır?
Olmayan bir şeyin bilgisi mi olur Allah aşkına!
Yok böyle bir şey!
Peki bu yanlış anlamalar nereden kaynaklanıyor?
Bazı yazarların her olaya akademik bakma ve tasnif getirme anlayışları ile hayallerini harekete geçirerek tumturaklı cümleler kurmasından…
Mesela Merhum Muhammed Hamidullah akademisyen bakışa bir örnektir. “Şamil İslam Ansiklopedi” de ondan ve benzerlerinde aldığını süslemeye güzel bir örnektir.
İlkin M. Hamidullah’a bakalım. O muhteşem eserinde önce şunları söyler: “49. Mekke, bir Şehir-Devlet olarak, tamamen oligarşik bir temel üzerine oturtulmuştu. “Resmî görevler” on kadar aile arasında babadan oğula geçen bir anlayışla elde edildiğinden, idarî işler çok sayıda insana bölüştürülmüş durumdaydı. Bu “bakanlar kurulu”, bütün yetişkin yurttaşların katıldığı bir “parlamento” tarafından denetleniyordu. (Bk. 1351-1425. paragraflar).”
“1352. Bir hükümdarlık yetkisini tevarüs etmek şöyle dursun, Muhammed (AS), hiçbir zaman hükümdarlık altında bir araya gelmemiş olan bir ülkede Devlet örgütleyen ilk kişi olmuştur.”
Evet, işin gerçeği son cümlededir: “Muhammed (AS), hiçbir zaman hükümdarlık altında bir araya gelmemiş olan bir ülkede Devlet örgütleyen ilk kişi olmuştur.”
Şamil İslam Ansiklopedisi “Daru’n Nedve”yi işlerken şöyle der: “İslâm'dan önce Cahiliyye çağında Mekkeli müşriklerin toplantı ve istişâre yeri; Şehir meclisi; Cahiliyye devri Mekke şehir devletinin parlamentosu.
Dâru'n-Nedve'ye katılan ve yaşları kırkın üzerinde olması şartı aranan Nedve heyetinin bir arada şehir halkının mülkî ve dînî meselelerini görüştüğü de ileri sürülmüştür… Dâru'n-Nedve, Mekke şehir devletinin yönetimi ile ilgili olarak verilecek her türlü hüküm ve kararın alındığı bir yer olup bugünkü anlamı ile tam bir parlamento ve yasama meclisi durumunda idi.”
Bütün bu bilgilerden sonra başta sorduğumuz soruları tekrar sormuş olalım ve cevaplarını alalım lütfen:
Mekke’de bir “şehir Devleti” varsa, orada “devlet başkanı” veya “kral” anlamında bir “melik”, bir “sultan” olması gerekirdi.
Kimdir bu?
Bilinmiyor.
Neden?
Yoktu da ondan!
Sadece her kabilenin bir “reisi” vardı ve genellikle işler, bu “kabile reislerinin” hatırı sayesinde akrabalık ve asabiyet duygularıyla yürütülüyordu. Kusay’ın taksim ettiği görev de hacılara yemek verme, sulama, kabe örtüsü ve anahtarı taşıma, sancak taşıma vs. gibi basit işlerdi…
Buna rağmen hala Cahiliye Döneminde bir devletten bahseden varsa, ona işi bitiren kesin soruyu soralım. Ama gelecek yazıda…
Not: Bu seri yazılar yüzünden gündemdeki çok önemli konuları işleyemiyoruz. Bazıları bunları görmezlikten geldiğimizi sanmasın. Milli Eğitimdeki bazı değişiklikler, 19 Mayıs kutlamalarının eğitimi berbat etmemesi kararı, Başbakanın "dindar nesil yetiştirme” düşünceleri, Uludere faciasının henüz aydınlatılmaması, askerin internete düşen ses kayıtlarındaki felaket ifadeler, Van depremi, Başbuğ’un tutuklanması, Dink kararı, Kürt Meselesinde yeni açılımlar, Fransız densizliği vs. vs.
Bunları yazamadık. Amma şu Suriye’deki katliamlar belimizi kırıyor. Mel’un Esat, onu desteklemekte İran, Rusya, Çin benzerliği, BM rezaleti, AB ve ABD’nin çifte standartları, bizim duadan başka çaresizliğimiz… Acı günler yaşıyoruz. Ümmet için dua edelim ve düşünelim, neler yapabiliriz?