70 milyon darbe mağduru
Sınırlı sayıda bir azınlık hariç, Türkiyenin maruz kaldığı askerî darbelerden dolayı mağdur olmayan kimse yok. İşçisinden esnafına, işadamından öğrencisine, siyasetçisinden tüccarına hemen herkes bir şekilde, doğrudan ya da dolaylı olarak darbelerin darbesini yemiştir. Kiminin siyasî hayatı sona ermiş, kiminin de ticarî hayatı.
Elbette darbelerden beslenen, büyüyen ve ekonomiyi ele geçiren bir azınlık da vardır. Fakat bu azınlıktan maksat, ırka ya da inanç farlılığına dayanan azınlık değildir. Bu azınlık, kaymak tabakası tabir edilen ve her kalıba girmeye müsait olan anlayış sahipleridir. Nitekim o anlayışa sahip olan bir azınlık, gelen paşam, giden ağam diyerek darbeyi ve darbecileri alkışlamışlardır.
Darbelerin ve darbecilerin sebep oldukları mağduriyetleri saymakla bitiremeyiz. Türkiyenin en eski ve büyük tekstil firmalarından biri olan Mensucat Santralın sahibi Halil Bezmen, iflasına giden süreci anlatmış. 12 Eylül 1980 dönemiyle ilgili mağduriyetini anlatırken de asker ve medya ittifakından şikâyetle şöyle demiş: Asker ve medya işbirliğiyle bizi erittiler. O zamanlar Simavi ailesi çok yakınımızdı. O zamanın en büyük gazetesi Hürriyet ve Günaydın, Simavi ailesine aitti. (Simavi) Aile dostu dediğimiz bir insandı. O da (aleyhimizdeki yalan ve yanlış iddiaları) tam sayfa verdi. Emri aldı ve yazdı. Asker bunu yazacaksınız dedikten sonra zaten başka yol da yok! Nefes alırken bile askere sormak gerekirdi. (Konuşan: Burcu Bulut, Yeni Şafak, 18 Şubat 2012)
Tabii ki bu denizden bir damla misali. İşadamlarına yönelik tavrın en katı bir örneğini de 28 Şubat 1997 sürecinde görmüştük. Anadolu sermayesine yeşil sermaye denilmiş ve önleri kesilmek için elden gelen her şey yapılmıştı. Düşünün ki küçük kasabalardaki köfteciler bile fişlenmiş, açık ya da gizli yönlendirmelerle buralardan alış-veriş yapılması engellenmeye çalışılmıştı.
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu da, 28 Şubat dönemi başta olmak üzere, darbeler ve darbecilerin mağduriyetine uğramış çalışanların, açıkta geçirdikleri sürelere ilişkin hak kayıplarının, devlet tarafından telafi edilmesini istemiş. (Cihan Haber Ajansı bülteni, 18 Şubat 2012)
Gündoğdu, şunları da söylemiş: Bu çerçevede, köşesi karartılıp işine son verilen basın çalışanları, inancı gereği başını örttüğü için mesleğinden atılan kamu çalışanları, eğitim öğretim hakkı ellerinden alınan kız öğrenciler gibi bütün sosyal kesimlerden bedel ödeyenlere devlet, özür borcunu yerine getirmeli, yetinmemeli açıkta geçirdikleri sürelere ilişkin hak kayıplarını telafi etmeli ve sosyal güvenlik yükümlülüklerini onlar adına yerine getirmelidir. Hakları iade edilmeyen hiçbir mağdur kalmamalıdır. Bu talebimizin dikkate alınacağına ve gereğinin yapılacağına inanıyoruz demiş.
Demokrat Eğitimciler Derneği Başkanı Naci Tepir de benzer bir açıklama yaparak, kaos ortamından kurtulmak için darbe dönemlerinden kalma, insan hak ve hukukunu hiçe sayan bütün menfi düzenlemelerin ortadan kaldırılmasını istemiş.
Bu taleplerin hepsi haklı taleplerdir. Türkiye böyle bir adımı atmakla, milletle arasındaki uçurumu da kapatmış olur. Zaten bu adımlar atılmadığı sürece arzu edilen birlik, beraberlik ve kaynaşma temin edilemez. 1960 dabesinden başlanarak bütün darbe mağdurlarının mağduriyetleri giderilmeli, darbe döneminden kalma yanlış düzenlemeler sona ermelidir. Aksi halde sadece mağduriyete uğrayanların sayısı artmış olur, ki bu da Türkiyenin arzu ettiği bir netice değildir vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.