Postmodern yerine hukukmodern!
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Yaratıcımız ve yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah’ın insanlığın huzur ve mutluluğu için gönderdiği en mükemmel düzeni olan dinimiz İslam’a irtica naralarıyla savaş açanlar her zaman yenilmeye mahkûmdurlar. Bunun en yeni misali 28 Şubat 1997 postmodern darbenin 10 yıl içinde Hakk’ın duvarına toslayıp foslamasıdır.
28 Şubat’ın üzerinden 15 yıl gibi insan ömrüne göre uzun ama tarihin akışı içerisinde bir an bile diyemeyeceğimiz bir zaman geçmiş... Karanlık odalarda, karanlık planları ile kaç yüzyıldır bu milletin yüzünü güldürmemeye yeminli yarasaların, bu milletin geleceğine tuzak kuran çetelerin tüm oyunlarının boşa çıktığını görmek, Rabbimin lutfü ve inayetiyle bizlere nasip oldu. İnşallah torunlarımız bu acı hatıraları yaşamayacak ve onlar yarının dünyasına kendi İslam Medeniyetinden aldıkları ilhamla ışık saçacaklar.
O günlerde darbe girişiminin hedefindeki isimlerden biriydik. Bugün 28 Şubat 1997’de yaptıkları ve yazdıklarıyla kullanıldıklarını itiraf eden o günlerin kiralık kalemşorlarından Birand’ın hazırladığı 28 Şubat belgeselini izlemedim. Fakat şahsımla ilgili manipüle kasetleri makaslayıp kuşa çevirerek verdiğini ve şahsımızı karalamaya yönelik aynı huyunu halen devam ettirmekte olduğunu, belgeseli izleyen kardeşlerimden duydum.
Bu postmodern darbe, banka patronlarının sömürü silahı olan bir kısım Medya önderliğinde, zamanın Batı Çalışma Grubu (Bermuda Çetesi Grubu) komutasında yapılmıştı. Toplumun tüm katmanlarını sarsan iktidarı ve sermayeyi kaybetmeme adına acımasız bu sivri darbe girişimi artık tarihin çöp sepetine atıldı elhamdulillah.
Herkes bir sınavdan geçti 28 Şubat’ta... Adalet, Hak, Hukuk, Demokrasi, İnsan Hakları ve Doğruluk-Dürüstlük sınavından... Bu sınavı Hakk’ın gücüne değil silahın gücüne iman edenler kaybettiler. Tüm değerleri hiç çekinmeden çiğnediler... Yalan ve manipüle haberlerle, tehdit ve şantajlarla, yargısız infazlarla bugün kendilerini utandıran ihanetlere imza attılar. Sermayenin organizesinde, Askerin emrinde, medya hokkabazlıkları ile bu millete bir ‘yirmi yıl’ kaybettirdiler.
28 Şubat sürecinin ardından gelen vurgunlar ve soygunlar, bize, bu darbenin amacının ne olduğunu gayet iyi açıklar. Özetle 28 Şubat; bu milletin madden ve manen uyanışını durdurma operasyonudur ve bu operasyon yine Allah’ın inayeti ve milletin iradesiyle boşa çıkarılmıştır.
Her insan kendi yaşadığı zamanın tanığıdır ve sorumluluğu da gücü nispetinde kendi yaşadığı olaylara verdiği tepkiyle ölçülecektir. 1980 öncesi ve sonrasında, yaşadığımız Türkiye’nin halini bir düşünün. İnsanlarımız sağ-sol kamplara bölünmüş, aynı mihrak tarafından silahlarla beslenerek birbirine kırdırtılıyor... İşkence, zulüm ve yargısız infazlar devam ediyor... Hastanelerde insanlar rehin kalıyor, gariplerin ahı arşı alayı titretiyor... İnsanlar bir araya gelip sohbet etseler tutuklanıyorlar, dindarlar yobazlıkla yaftalanmış hakir görülüyor... Başörtülü, sakallı insan gerici ve yobaz... Damgalar vuruluyor insanlara, korunması gerekirken fişleniyor.. Ahlaki erozyon almış başını gidiyor..
İşte böyle zamanlardı bizim, Türkiye’yi karış karış gezerek, insanlarımızı konuşarak uyardığımız zamanlar. Heyecan yüklüydük, gidişatı durdurmak için haykırmak gerekiyordu ve haykırdık: Nereye bu gidiş? Hakkı, güçlü şekilde haykırdık. Haksızlık ve zulüm karşısında öfkesi ve heyecanı olmayan kişi gerçek bir mümin olabilir mi? Uyuyan bir toplumu uyandırabilmek için masaj gerekliydi. Heyecanlı ve düşündürücü sohbetlerle masaj yaptık. Yapılan yanlışlara tüm sertliği ve yalınlığı ile tepki koyduk.. Belki yüzlerce belki binlerce kez konuştuk, dertleştik, halkımızın ayağına gittik... Biz gidemediysek dava gönüllüleri kasetlerimizi taşıdı, ülkemizin her köşesine...
Bugün bazı insanlar 28 Şubat’a siz sebep oldunuz diyerek bizleri itham ediyorlar. Bunlara üzülüyoruz. 12 Eylül 1980’de Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Halil İbrahim Çelik’ler yoktu. Darbe neden olmuştu? 12 Mart 1971’de, 27 Mayıs 1960’ta yoktuk. Bu harekette günah keçisi aramak; bu günahı işleyenleri sevindirir. Konuşmasaydı, bunlar olmayacaktı diyenlere soruyorum: Peki siz neden büyükler olarak, geçmiş hadiselerin tecrübelileri olarak zamanında tedbir almadınız? 12 Mart 1971 muhtırasında, 12 Eylül 1980 ihtilalinde, biz yoktuk. Bu kasetlerin ev ev dağıtılmasına niçin müsade ettiniz?
Sohbetlerimizin içindeki doğru ve isabetli olan sözlerimizin her zaman ardında durduk. Dostlarım ve kasetlerimizi dinleyenler bilirler. Bu kasetlerimiz medyanın bu kadar yaygın olmadığı o dönemlerde, Türkiye’nin her köşesine, cefakar kardeşlerimiz tarafından ulaştırılmıştır. Bu kasetleri çoğaltanlardan telif hakkı olarak sadece şunu istemişimdir; Her kasedimin üzerine şu cümleyi yazacaksınız: “Doğru sözlerimiz Allah’tan, yanlış ve hatalı konuşmalarımız nefsimizdendir.” Yüzde yüz doğru konuşmak Allah ve Peygamberine mahsustur. Biz o zaman sohbetlerle, aldatılmış kardeşlerimizi uyarmaya çalıştık. Genel olarak biz o gün, nasıl ülkemizin kalkınmasını engelleyenlerin siyonist ve emperyalist mihraklar ve içimizdeki maşaları olduğunu söylediysek, bugün de söylüyoruz. Söylemeye de devam edeceğiz inşallah..
2003 yılından bu yana da her seçimde ve her referandumda, Millet iradesinin ardında dimdik ve cesurca duran iktidardaki evlatlarına sahip çıkarak, darbecilere ve darbe heveslilerine net bir cevap verdi. 1908’de Abdulhamid’e kelepçe vurmuştu İttihatçı çeteler... 100 yıl sonra 2008’de de bu çetenin devamı olan Ergenekon’a kelepçe vuruldu. Ve şimdi Milletimiz 28 Şubat’ın postmodernci sivri güçlerine verilecek en güzel cevabı Millet Meclisimizden bekliyor. O da tamamen Hakk’a dayalı hukuk, modern bir Sivil Anayasa.. Unutmayalım ki şeytan ve yandaşlarının mesleği olan ihtilalleri ancak Allah’ın İslam inkılabıyla yetişecek yeni bir dindar nesille önleyebiliriz.
Aşkın ve sevginin merkezi Medine-i Münevvere’den selam ve dualarımla.
Not: Sevgi ve aşkın merkezi Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’ye Umre seyahatlerimiz mart ayının 25’inde devam edecek inşaallah. Mart ayı umre programına kayıt ve bilgi için: 0212 616 92 26- HYPERLINK "http://www.nadidehac.com" www.nadidehac.com