Müslümanlar İslam İçin İyi Çalışıyor mu?
Türkiye Müslümanları Türkiye'de İslam için nasıl çalışıyor?.. İyi mi çalışıyor kötü mü çalışıyor... Yoğun mu çalışıyor gevşek mi çalışıyor? Yapılması gereken hizmet ve faaliyetler yapılıyor mu? Yapılıyorsa nasıl ve ne kadarı yapılabiliyor? Planlı ve programlı bir şekilde çalışılıyor mu?
Bu soruları mutlaka sormamız ve cevaplarını aramamız gerekmektedir.
Ülkemizde her yıl yekûn olarak milyarlarca dolar toplanıyor İslamî hizmet ve faaliyetler için, bu para yerli yerinde harcanıyor mu?
Müslümanlar elbirliğiyle mi çalışıyor; yoksa kopuk kopuk bölük pörçük mü çalışıyor?
Müslümanlar Kur'anın, Sünnetin emirlerine, Şeriatın hükümlerine, İslam ahlakına uygun şekilde çalışıyorlar mı?
Benim kanaatimce biz Türkiye Müslümanları, İslam için gerektiği gibi çalışmıyoruz.,
İslamî propaganda konusunda, Yahova Şahitlerinin kendi dinleri için çalıştıklarının, yaptıklarının binde birini bile yapmadığımız kanaatindeyim.
Mormonlar kadar da çalışamıyoruz.
Dinimiz hak ama bizim, o dine layık hizmet ve faaliyetler konusunda çok eksikliklerimiz ve gevşekliklerimiz var.
En büyük noksanımız üniter bir Ümmet yapısına sahip olmamaktır.
Başımızda, hepimizin biat ve itaat ettiği bir İmam-ı Kebir yok.
Lügat kitaplarında, Kur'an tefsirlerinde, hadîs mecmualarında Ümmet diye bir değer ve kurum yazılı ama realitede Ümmet yok. Biz Müslümanlar tek bir Ümmet olmaktan çıkmış, birbirinden kopuk cemaatlere, tarikatlara, sürülere, gruplara, hizip ve fırkalara ayrılmışız.
Dehşetli ve korkutucu bir tavaif-i müluk manzarası arz ediyoruz.
Sanki zamane Müslümanları, ittifak etmemek konusunda ittifak etmişler.
Müslümanların birleşmesi mümkün müdür? Teoride elbette mümkündür ama pratikte bu iş çok zordur.
İslamî cemaatler, tarikatlar, grup ve hizipler bugünkü kafa ile bir federasyon veya konfederasyon çatışı altında toplanamazlar.
Herkes ben diyor, Ümmet mânasında biz diyen yok denecek kadar az.
Mübarek Ramazan aylarında beş yıldızlı şaraplı günah fısk, fücur, mâsiyet mekanlarında papazlar, patrikler, monsenyörler, pastörler, zangoçlar, kıssisler, hahamlar, ehl-i Talmud ve ehl-i Teslis ile can ciğer neş'eli ve muhabbetli iftar ziyafetleri tertipleniyor ama on Müslüman cemaat reisi, tekke şeyhi, çeşitli meşreplere mensup kalburüstü Müslüman şahsiyet bir çay sohbetinde bir araya gelemiyor, hizmetler ve faaliyetler hakkında istişare etmiyor, karar almıyor.
Her cemaat kendi yayınevine, kendi gazetesine, kendi dergisine, kendi okullarına, kendi devletine sahip olmak istiyor.
Artık bir Meşihat makamı, onun teftiş heyeti, Meclis-i Meşayihi olmadığı için İslamî cemaatler, tarikatlar, gruplar, hizipler denetlenmiyor.
O hale düşmüşüz ki, öncelikle fakir Müslümanların, miskin Müslümanların hakkı olan zekatların büyük kısmı bile Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı olarak toplanıyor ve sarf ediliyor.
Katoliklerin de çeşitli meşrepleri, tarikatları, kurumları var ama onlar bir ipe dizilmiş taneler gibi. Çünkü Katoliklikte Papalık var, üniter bir hiyerarşi var. Amazonya'daki bir misyoner bile Vatikanın denetimi altında, onun verdiği direktifler ile çalışıyor.
Bizim tesbihimizin ipleri kopmuş, taneleri çil yavrusu gibi dağılmış, saçılmış.
Biz şirazesi sökülmüş, sayfaları ayrılmış bir kitaba dönmüşüz.
Binlerce Mehdi, binlerce gavs, binlerce kutub...
Bazı Müslüman ruhbanlar uçuruldukça uçuruluyor.
Yahu İslamî hizmetler için toplanan bunca para nasıl harcanıyor diye sormak en büyük küstahlık.
Ümmet şuuru unutulmuş, hizip ve fırka asabiyetleri galeyan halinde.
Nie kadar bid'at cereyanı, fırkası, hizbi varsa Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlığını yıkmak için seferber olmuş.
Müslüman kesimin içinde casus, ajan, provokatör, arivist, popülist, yönlendirici kaynıyor.
Müslümanlar, birbirinden kopuk binlerce gruba, hizbe, fırkaya ayrılmış, Protestanlaşmış.
Sekülarizm kanseri bünyeyi sarmış.
Namaz kılanların sayısı yüzde ona, belki o rakamın da altına düşmüş.
Bir kısım İslamcılar vur patlasın çal oynasın... Lüks umre seyahatleri... Lüks hayat... Yan gel de yat... On kekah... beş yıldızlı oteller bile beğenilmiyor, yedi yıldızlısı isteniyor... Lüks meskenler, lüks otolar...
Din iman, Şeriat elden gitmiş, onların umurunda mı?
Bir takım baronların (iyi saatte olsunlar) erbab haline getirilmesi.
Eskiden yeterli miktarda yoktu ama bugün hürriyet var, para ve maddî imkan var, meydan var, fırsat ve enerji var; lakin mutlaka yapılması gereken hizmet ve faaliyetler yapılmıyor.
Vaktiyle radikal mücahid iken sonradan rantçı ve müteahhit olan, voliyi vurup köşeyi dönen zevat-ı kiram pek duyarsız.
Yahu bugünkü ideolojik vesayet rejimi onların gözünde eskiden çok kötüydü, sonra nasıl iyi oluverdi anlamakta zorluk çekiyorum.
* (İkinci yazı)
Kriptolar
Biz hepimiz Ermeniyiz diye bağıranların kaçta kaçı Ermenidir? Sanırım onların içinde, kimlik kartlarının din hanesinde Ermeni Gregoryen yazan bir kişi bile yoktur.
Ülkemizde Kripto Ermeniler var mıdır? Vardır ve hem de çoktur.
İsmi Müslüman, kartta dini İslam yazıyor ama asıl kimliği Ermeni.
Fransa'da yayınlanan La Croix günlük gazetesinde (29 Ağustos 2005) Patrik Mesrob cenaplarıyla yapılan bir röportajda, 1915 ile 1918 arasında Müslüman yapılan 200 bin Ermeni kadın ve kızının torunlarının bugünkü sayısı bir buçuk milyon olarak gösterilmişti.
Rakamlar tartışılabilir ama ülkemizde hayli yüksek sayıda Kripto Ermeni bulunduğu tartışılamaz. Çünkü taş gibi bir realitedir.
Bunların büyük bir kısmı iğreti olarak Alevî görünmektedir.
Hepsini suçlamam ama PKK'nın beyin takımı, kurucusu bu Kriptolar ile Kripto Yahudilerdir. Kürt görünen, Alevî görünen Kriptolar.
Gerçek ve samimî Alevîleri ve gerçek Kürtleri tenzih ederim.
Türkiyenin en büyük problemlerinden biri Kripto Ermeniler ve Kripto Yahudilerdir.
Bu meselenin çözümü var mıdır?
Ölümden başka her şeyin çaresi olduğuna göre bunun da vardır elbette.
Birinci çare: Bu meseleyi iyi niyetli, bilgece, medenîce, yüksek seviyede araştırmak, incelemek.
İkinci çare: Gerçekleri, realiteyi inkar etmemek.
Üçüncü çare: Meseleye olumlu yaklaşmak.
Dördüncü çare: Osmanlı'nın "Milletler Birliği sistemine" dönmek. Bugünkü resmî ideoloji, bugünkü vesayet sistemi (hâlâ devam ediyor), ABD ve İsrail baskılarıyla bu sisteme dönmek çok zordur.
Halkımız birçok konuda kasıtlı olarak cahil bırakılmıştır. Osmanlı'nın milletler sistemi ne demektir, bilen kaç kişi çıkar.
Televizyonlarda, yazılı basında, akademik çevrelerde Kripto Yahudiler ile Kripto Ermeniler meselesi konuşulmuyor, yazılmıyor, tartışılmıyor. Başımızı kuma sokmuşuz, bilmezlikten gelmiyoruz.
Şunu artık kabul etmeliyiz: M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra uydurulmuş Kemalizm ideolojisi ve bugünkü düzen felsefesiyle temel problemlerimizi sağlıklı bir şekilde çözmenin imkanı yoktur.
Enkazından kırka yakın irili ufaklı devlet çıkan Osmanlı cihan imparatorluğu bunca çeşitliliği, bunca dini, bunca ırkı, bunca lisanı nasıl bir arada tutup idare edebilmiştir? Bunu düşünmemiz lazımdır.
Bu sorunun cevabı işkembeden uluorta konuşmakla, çalakalem yazmakla bulunmaz.
Türkiye'nin dominant faktörü olan Sünnî Müslümanlar bu konuda çareler, çözümler üretmekle vazifeli ve hükümlüdür.
Başbağlar köyündeki katliamın hesabını bile soramayan, canileri ve katilleri yakalatamayan Sünnîler mi? (Başbağlar şehitleri için Fatiha okuyup sevabını onların ruhlarına bağışlayalım. Kanları yerde kaldı. Rûz-i Cezada bizden davacı olacaklarından korkuyorum.)
(Türkiye gazetesinin 9 Şubat 2012 tarihli nüshasında yayınlanan "Ermeniler Gerçek Kimliğine Dönüyor" başlıklı haberi, internetten indirip mutlaka okuyunuz, bir kere daha okuyunuz, üçüncü defa okursanız daha iyi olur.)