Çiçek-böcek yazıları yazmak
Elle yazmaktan mekanik daktiloya, ardından elektrikli daktiloya, darken bilgisayara geçtim... 1971’le 1990 arası fasılasız siyasi yazılar yazdım...
Baktım ki siyasette hiçbir şey değişmiyor, bilgisayarımı kapatıp şirket yönetmeye başladım... Lâkin, kelimeleri rakamla değiştirme işkencesine zar zor sekizbuçuk sene daylanabildim...
Yine “yazı adamlığı”na döndüm, ama bu kez dünyanın farklı bir boyutunu keşfetmiştim: Artık “yürek yazıları” yazmaya kararlıydım.
Yıllardır “tarih” diyorum, “aile” diyorum, “çocuk” diyorum, “insan”ın engin, zengin ve derin boyutlarını keşfe çalışıyorum.
Bazıları bana “çiçek-böcek yazarı” diyor... Bayılıyorum... Çok mutlu oluyorum...
Çünkü “çiçek-böcek yazmak” demek, hayatı kelimelerle örmek, insanı yaradılış hikmetiyle birlikte keşfetmek demektir...
Bazıları da, herkesin siyaset yazdığı bir dünyada, neden sık sık tarihî konuları yazdığımı soruyor... İki sebepten dolayı:
1- Doğru tarihle buluşamazsak, gelecekle de buluşamayız. Çünkü dün bugündür!..
2- Bir düşünürün deyişiyle, tarih, kişinin ibret alma derecesine göre, yol gösteren bir kulavuzdur. Tarihe ilişkin yazılarım bu bağlamdadır. Biraz dikkatle okunduğu takdirde, maksadın tarih anlatmaktan çok, güncel tartışmalara tarihin ışığında yeni boyutlar kazandırmak olduğu görülecektir.
Aslında tarih, yanlışlarımızla doğrularımızdan oluşan bir süreçtir... Bunu söylerken, tabii ki yaşanıp bitmiş bir süreçten değil, kendi sürekliliği içinde yaşanmakta olan bir süreçten söz ediyorum. Bu süreci dinamik tutmak, yeni çözümler üretmemize katkıda bulunabilir... Zaten benim amacım da budur...
Bunu yapamadığımız zaman, her konuyu kendi zamanına hapsetmiş, her çözümü sorunla sınırlı hale getirmiş oluruz. O zaman da tecrübe birikimi oluşmaz. Tarih beşeriyetin birikimidir... Bu birikimden yararlanmak demek, sorunlara kalıcı çözümler üretebilmenin yolunu bulmak demektir... Yoksa, her seferinde deneme-yanılma metoduyla, her soruna ayrı ayrı çözüm üretme mecburiyeti doğar ki; sorunu düşünmekten çözüm üretmeye sıra gelmez...
Bendeniz, tarih yazarken, güncel tartışmalara ve problemlere, farklı zamanlarda tarih içinde üretilmiş yorumlarla çözümleri de sunmaya çalışıyorum...
Bu birinci husus...
İkincisine gelince: Köşe yazarlarının büyük çoğunluğu zaten her gün siyaset yazıyor. Güncel kaygıları, kavgaları, dönüşümleri, girişimleri dile getiriyorlar...
Muhalif olanlar iktidara veryansın ederken, muvafık olanlar muhalefeti yerden yere vuruyor... Bu hengâmede kimin ne yazacağı aşağı yukarı tahmin edilebiliyor... Yine de okunuyor: Çünkü nefsimiz kavgaya endekesli!..
Gazeteler, köşeler, okurlar parsellenmiş durumda. Muhalifler muhalefet eden yazarı, muvafıklar iktidardan tarafa kalem oynatan yazarı destekliyor...
Ya muhalefet haklıysa?..
Ya iktidar doğru karar vermiş de uygulamışsa?..
Ortada hak-hukuk yok; yalnızca “tarafgirlik” var!
Manşetler bomba, köşeler mevzi sanki! Yazar, farklı inanan ve düşünenleri, kelimelerden mermilerle vuruyor!..
Rakibi yenme düşüncesi, hakikatı arama cehdini bastırmış, gruplar bir kördövüşü içine girmiş.
Yazılanlardan farklı ne yazabilirim ki?.. Siyaseti benim gibi yorumlayan yazar arkadaşlarım var, konuya yeni bir bakış getiremeyeceksem, değişik bir perspektif kazandıramayacaksam, yazmamın ne anlamı var?..
Bakın bahar uyanıyor... Bitkilere can yürüyor... Bir süre sonra guguk kuşunun sesini duymaya başlayacağız... Kelebekler renkli kanatlarını çırpıp bizi mutlu etmeye çalışacaklar... Tabiat bahar kokuları sürecek üstüne, mis gibi kokacak...
Allah’ın bize bahşettiği bu güzellikleri görmezden gelmek, yahut da fark etmeden yaşamak, küfran-ı nimet gibi geliyor bana!
Bu bağlamda bazılarımız çiçekleri-böcekleri, yani hayatın farklı cepheleriyle renklerini yazmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.