Faruk Çakır

Faruk Çakır

Yüzyılın en büyük yanılgısı

Yüzyılın en büyük yanılgısı

Mecburî eğitimin süresinin kaç yıl, ya da kesintili olup olmaması tartışılırken; asıl tartışılması gerekenin “eğitim sistemi” olduğu unutuluyor. Elbette eğitimin süresi de tartışılmalı, ancak uygulanan eğitim sistemi yanlış olduktan sonra onun kesintili olması ya da uzun olması bir anlam ifade eder mi?

28 Şubat 1997 sürecinin, eğitimi alt üst eden bir uygulaması da “karma eğitim”i mecburî hale getirmesiydi. Geçmiş yıllarda az sayıda da olsa sadece kız, ya da sadece erkek öğrenci alan liseler vardı. 28 Şubat süreci buna son verdi ve bütün liseleri (askerî liseler hariç) “karma eğitim” yapar hale getirdi.
Aslında bu da yetmedi, bir adım daha atıldı ve sistem çoğu yerde “karma sıra”lar haline getirildi. Ne alâkası varsa, aynı sınıfta ama farklı sıralarda oturan kız ve erkek öğrencileri güya “kaynaştırmak” için aynı sırada oturtmaya mecbur bıraktılar. Bu yanlış uygulamaya bir veli olarak itiraz ettiğinizde de sizin tercihiniz hiç dikkate alınmak istenmiyor. Onların nazarında en hafifinden “gerici ve mürteci” olarak damgalanabiliyorsunuz. Öyle ya “Bu çağda bu kafa” olur muymuş? Nasıl olur da bir “veli” küçücük oğlunu ya da kızını “ayrı sırada” oturtmak istermiş!
Bizdeki “ilerici”ler böyle düşünüyor da, peki dünya bu hususta, “karma eğitim sistemi” hakkında ne düşünüyor? Niçin dünyadaki ciddî tartışmaları Türkiye gündemine taşımazlar?
Bakınız, kendisinin de “karma eğitim”den yana olduğunu ifade eden Gülay Göktürk, ne diyor: “‘Karma eğitim mi daha iyidir, ayrı eğitim mi?’ tartışması ABD’de ve Avrupa’da uzun yıllardır yapılıyor. Özellikle Almanya ve ABD’de 90’lı yıllarda karma eğitimin ciddî bir biçimde sorgulanmaya başlandığını, Batı’da çok sayıda eğitimcinin karma eğitimi ‘yüzyılın en büyük pedagojik yanılgısı’ olarak nitelediğini okuyoruz.” (Bugün, 2 Mart 2012)
Neymiş, başta Almanya ve Amerika’daki eğitimciler olmak üzere bütün Batı, “karma eğitim”i “Yüzyılın en büyük pedagojik yanılgısı” olarak görüyorlarmış... Peki, bu “bilgi”yi kim ve niçin Türkiye gündeminden gizliyor? Niçin aynı gerçek Türkiye’deki eğitimcilerin, yöneticilerin gündemine gelmiyor? Niçin, dünya bir yanlıştan dönmek için gayret sarfederken Türkiye yanlışlarda ısrar ediyor? Türkiye’yi idare edenler nezdinde bu “bilgi”nin bir değeri yok mu? “Karma eğitim olmasın” demek niçin fiilen “yasak”?
Gülay Göktürk, tartışmanın sadece “karma eğitim”le sınırlı kalmayacağını, bir adım sonra “karma toplum”un bile tartışma konusu olabileceğine dikkat çekiyor ve “İşin aslına bakarsanız kadın ve erkek cinsinin bir arada huzur bulamamaları, okul sıralarını çok aşan bir sorun...” diyor. Aslında bütün bu tartışmalar, uygulanan eğitim sisteminin “insan yaratılışı”na ne kadar uygun olup olmadığıyla ilgili. Eğer sistem, insanî olsa, insanın yaratılış gerçeğine uygun olsa bu problemlerin hiçbiri ortaya çıkmaz. Yapılan yanlış, yaratılış gerçeklerine itiraz etmekle başlıyor.
Bir yanlışımız da bu konulardaki problemleri aşmak için kendi geçmişimizden hiç örnek almayışımızdır. “Batı bunu nasıl yaptı?” diye merak ediyoruz, ama “Ceddimiz nasıl bir eğitim sistemi uyguladı ki Fatih’ler yetişti” diye merak etmiyoruz. Elbette ceddimizin de yaptığı hatalar olabilir. Ama ortada bir de başarı var. İyiyi, başarıyı, barışı temin eden sistemi niçin örnek almayalım?
Eğer eğitimde sistem değişmezse, sadece süresinin uzamasından fayda gelmez. İnsana hitap eden bir sistem inşa edilmeli ki başarı elde edilsin. “Basit” bazı adımlar atılarak işler yoluna girebilir: Karma eğitim sona ermeli. Başörtüsü yasağı ilk okuldan son okula kadar bitmeli. Okullarda öğrencilere ibadet imkânı sağlanmalı. “İmam hatip”lere ihtiyaç bırakmayacak kadar hiç değilse isteyene/ seçmeli olsa da “din dersi” verilmeli. Bunlar sağlanırsa kız çocukları da okula koşarak gelir, merak etmeyin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi