Yürek Adamlarımızı Anadolumuza bekliyorlar
Malum: Yıllar önce Birlik Vakfı, bendenize, Tarihi Sevdiren Adam unvanı vermişti...
Öncelikle Tarihi Öğrenmeyi Seven Adamım! Öğrenmeyi ve öğrendiklerimi paylaşmayı seven adam...
Bu da, yıllar içinde birkaç kuşağı, tarihe düşman olmaktan kurtarmış, hatta öğrenme zevkini aşılamıştır... Bu gerekliydi: Çünkü tarihe ilişkin ders kitapları, kuru bilgi yığını tıkıştırılmış halleriyle nesillere tarih zevki aşılamaktan çok uzaktır.
Neyse; geçenlerde Selçuklu+Osmanlı sürecine ilişkin bir kitabı okurken, karşıma son derece enteresan bir olgu çıktı...
Gördüm ki, evrensel mükellefiyetler (yükümlülükler) yüklenmiş toplumların kurduğu devletler tökezlediğinde, yürekleri diri ve dinamik tutacak Yürek Adamlar ortaya çıkmış...
Onlar belirlenmiş bir misyon çevçevesinde insanlara ulaşıp, yürekleri umutsuzluktan kurtarmaya çalışmışlar...
Hatırlayacaksınız: Selçuklular zayıflayıp Moğol istilâsı başlayınca Anadolu çözülmüş, siyaset ise tümüyle çökmüştü...
Alpaslanın kurduğu, Melikşahın ve diğerlerinin yücelttiği Büyük Selçuklu Devletinin varlığına kilitlenen umutlar, devletle birlikte tökezlemeye başlamıştı...
Gözü ve yüreği kara, Moğol çudarları ile çapaçulları hiçbir kutsal ilke tanımıyor, ortalığı yakıp yıkıyordu.
Bu büyük bir çözülme idi. Bu çözülme toplumu git gide bireyselleştirip yalnızlaştırdı. Bireyselleşme toplumsal denetimi çökertti. Bu çöküşten de kimi ahlâksızlıklar ve yolsuzluklar fışkırdı. (Şimdi de mi öyle?)
Mevlâna ve Yunus gibi iki Yürek Adamın gelişi, tam bu döneme rastlar. Mevlâna sevgisiyle, Yunus nefesleriyle topluma yeni bir ruh üflediler. Yürekleri fani iklimlerden çözüp tekrar ebediyete kenetlediler. İnsanlar yeniden umutlanıp dirildi.
Öte yandan Kayı Han Aşireti (Osmanlı Devletini kuranlar) Anadoluya girmiş, mâneviyat pusulası gibi aşirete yol gösteren Alp Erenler âşiretin önderi Ertuğrul Gaziyi batıya, Bizans yakınlarına çekmişti.
Dört beşyüz silâhlı adam ancak çıkarabilen küçücük bir âşiretin batıya yönelişi hâlâ da pek çok tarihçiyi şaşırtır. Çünkü Bizans bölgenin süper devletidir. O tarihe kadar üzerine gelenleri püskürtmeyi başarmış, yenilmez unvanını almıştır. Buna rağmen Kayı Han Âşiretinin Bizansa doğru yürümesi manidardır...
Feth-i mübin o yürüyüşle başlamıştır.
Yani aslında Kayı Han Âşiretinin doğudan batıya, Bizans taraflarına yönelmesinde şaşılacak bir şey yoktur: Aşiret ebedi misyonuna yürümüştür. Kayı Han Âşiretinin ebedi misyonu Feth-i Mübindir.
Peygamber-i Alişân Efendimizin Konstantiniye bir gün mutlaka feth edilecektir şeklindeki müjdesinin âşiret önderlerinin, özellikle de Osman Gazinin babası Ertuğrul Gazinin yüreğine üfürüldüğü kesindir. Yüreklere fetih muştusunu üfürenler ise Ahiyan-ı Rûm=Anadolu kardeşleri diye de anılan Alp Erenlerdir: Onlar kendi dönemlerinin Yürek Adamlarıdır.
Bizansın üzerine yürümenin, Ahirzaman Peygamberinin yüreğine girmek anlamına geldiğini Kayı Han gazilerine eminim onlar anlatmış, tüm aşiret bir kutsal hedef etrafında onların telkinleri sayesinde kilitlenmiştir. Kutsal hedef zamanla Kızılelmaya dönüşmüş, Kızılelma ise, her an yeni bir fetih müjdesi olarak, yüzyıllar boyu bir toplumun yüreğini tutuşturmuştur...
Bu ateşi yakanlar da yine Yürek Adamlardır.
Anadolu her alanda kendisine ışık olacak, yüreğini diri tutup ufkunu genişletecek Yürek Adamlar bekliyor.
Konferans verdiğim her merkezde bu taleple karşılaştım: Diğerleri de gelsin, bize kendi gerçeğimizi anlatsınlar diyorlar.
Elçiye zeval olmaz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.