İthal hukuk ithal terfi
İttihatçılar Lozan masasında son noktayı koydular.
Sonrasında her şeyin kaldırılıp atılması ile yazı ithal, hukuk ithal, sosyal hayat ithal, din ithal...
Dinin nasıl ithal edildiği sorusu akla takılsa da din ayrı, dünya ayrı denilen laikçilik dayatmasında görülür. Oysa ki Müslümanın kitabı Kuranda öyle bir ayırım yok...
Bin yıllık hukukumuzu dama atarak İsviçreden, Fransadan, Almanyadan ithal ettiğimiz hukuk şu anda mahkemeler ile Yargıtay ve Danıştayın raflarında tozlanmış olarak çözüm bekliyor.
Şimdi de mahkemelerin daha adil karar vermelerini baz alan HSYK, hakimlerin terfi işine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarını kriter olarak düşünmesi, hatada ısrar şeklinde yorumlanabilir. Hakimin takdire dayalı olarak vereceği karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi denilen siyasi yapılanmadan dönerse terfisine sayılacak ne demek?..
Hakimlerimiz yandı demek...
Avrupayı Tanzimat memnun edemedi...
Hatta Kopenhag Kriterleri dediler yaptık, yine olmadı...
Şimdi de hakimin takdir yetkisini bir nevi papazın içtihadına bağlarsak olacak mı?
Yine olmayacak...
Örneğin Hrant Dink davasında hakim ne dedi?
Örgüt var delil yok dedi.
Demek ki hakimin takdiri örgütten yana ama dosyada delil olmayınca takdirini kullanamadı.
Öyle olunca da, hepimiz Ermeniyiz pankartları asan kesimde kıyametler koptu.
Hakim takdir yetkisini kullansa o zaman da karşısında AİHM var, o da delilsiz karar vermek insan haklarına aykırıdır diyerek atacak kırık notunu, sonuçta olan hakime olacak, terfi edemeyecek.
İşte bu cenderede hakim takdir yetkisini kullansa bir türlü, kullanmazsa öbür türlü...
Not korkutması ile ancak cesur hakim yerine ürkerek karar veren hakim yetiştirmiş oluruz...
Bence bu usul başka bir işe yaramaz...
Asıl önemli nokta, teslim olduğumuz mahkemenin AB çıkarları doğrultusunda görev yaptığını artık anlamalıyız. İnsan hakları göstermelik, Ermeni Soykırımını kabul etmeyene meclisinden ceza yasası çıkaran anlayışla, PKK terör örgütünü kucağında yıllardır besleyen anlayışın Avrupa İnsan Hakları kılıfında birleştiğini görmemiz lazım.
Bu iki ezeli zihniyet Osmanlı düşmanlığında kafa kafaya verdiler...
Aksini düşünenler AİHM kararlarını alsın incelesin...
Mahkeme ülkemize karşı olan davalarda bildiği gibi yapıyor.
Poyrazköy tutuklamaları örnektir.
Normalde iç hukuk yolları bitirilmeden başvuruları ret eden mahkeme, Poyrazköy davasındaki ara kararlarını ne hikmetse kabul etmiştir. Sade o mu? Özellikle teröristler tarafından Türkiye aleyhine açılan her dava yüklü tazminatlarla adeta ödüllendiriliyor.
Müslüman bu mahkemede garip ve sefil, karar da alamaz, tazminat da...
Türkiye, başının belası teröre bu mahkeme yüzünden yüklü paralar ödediği halde demek ki hâlâ daha uslanmadık... Dışarıya bu kadar bağımlı olmak ileride çokça başımızı ağrıtır.
İnsan hakları diyorsak, neden Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi değil de ısrarla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi? Yoksa tarihi potansiyelimiz buna müsait değil mi?!.
Eskiden üç kıtada adaleti tesis etmek için Yeniçeri Avrupanın surlarına dayanırdı, şimdi ise insanlarımız adalet aramak için Avrupanın kapılarında rezil rüsva oluyor.
Yakışıyor mu bize?..
Alkole, sigaraya, uyuşturucuya bağımlılık gibi biz de her şeyimizle dışa bağımlı olduk.
Dışarıdan ilaç gelmezse hastalarımızın %80i ölür, yakıt gelmezse donarız...
Artık dışa bağımlılığı vicdan laboratuvarına koyarak incelemek zamanıdır.
Ne kazandık, ne kaybettik?
Bilmek zorundayız, Anadolu Müslüman, Avrupa Hıristiyan...
İki ayrı kulüp, iki ayrı çıkarlar...
Şu anda ABD rampalarını yerleştirdi bile...
Bana göre bu da ikinci İncirlik vakasıdır, geldiler kolayına gitmezler...
Yarın o rampalar Müslüman ülkelere roketler fırlattığında canlar gidecek, şehirler harap olacak, biz yine kanla irfanla kurduk bu cumhuriyeti marşını açık alınla söyleyeceğiz...
Hakimlerimiz de Avrupa kriterlerinden puan alarak terfi edecek!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.