Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Bekri Mustafa’dan imam olursa, gazeteciden de tarihçi olur!

Bekri Mustafa’dan imam olursa, gazeteciden de tarihçi olur!

Mesleği doktorluk olmakla birlikte, bir dâhiliye mütehassısına kalp ameliyatı yaptıramazsınız…
Bir elektronik mühendisinden avukatlık yapmasını isteyemezsiniz…
Şoför uçak kullanamaz…
Dişçi, mesleğinde ne kadar iyi olursa olsun, kaptanlık yapamaz.
Ama herkes gazetecilik yapabilir!
Her mesleğin özelliklerine göre özel bir eğitimi vardır, ancak gazeteciliğin hiçbir ön eğitimi ve son eğitimi yoktur.
Hekimden, hâkimden, avukattan, dişçiden, mühendisten, işçiden ve bilumum meslek sahiplerinden, hatta mesleksizlerden, gazeteci olur!
Bu yetersizliği, insanlara sorulan saçma sapan suallerde de görebilirsiniz.
“Efendim, bir daha dünyaya gelseniz ne yapmak isterdiniz?”
“Efendim, ıssız bir adaya gönderilseniz yanınıza almak isteyeceğiniz üç şeyi sayar mısınız?”
“Efendim, yanınızdaki yeni sevgiliniz mi?”
“Dizideki rolünüz normal hayatınızla örtüşüyor mu?”
“ölüde acı var mı acı?” (Bu da en meşhur ankormanın sorusudur)
Bir de köşe kapıp “köşe yazarı” olduktan sonra, atış tümüyle serbesttir!
Her uzman sadece uzmanlık alanında fikir yürütebilirken, “köşe yazarı” her alanda fikir yürütebilir…
Siyasetin envai çeşidini bilir, din hakkında derin bilgisi vardır, ekonomi ondan sorulur, savaş stratejisi konusunda harita önünde ahkâm kesecek kadar bilgilidir.
Edebiyattan, sanattan, psikoloji, pedagoji ve psikiatriden anlar!
Tarih konusunda ise “allame-i cihan”dır!
Besmelesiz devlet evrakı imzalamayacak kadar “dindar” olmasıyla (bazı yanlışları başka bir şeydir) meşhur Sultan II. Abdülhâmid Han’a sarayda “rom” (şeker kamışından yapılan ilkel, ucuz, kaba ve hiçbir zaman kibar çevrelerin ağzına koymadığı bir içki) içirir.
Delil olarak da Padişah’ı yaşı itibariyle ancak hayal-meyal hatırlayabilen bir şehzâdeyi gösterir.
Böyle bir saçma sapanlığın neresini düzeltebilir ki insan?
Bir kere Osmanlı Devleti bir “vesika devleti”dir. Saraya alınan iğnenin bile kaydı tutulmuştur. Sultan Abdülhâmid rom içseydi, rom alımı mutlaka kayıtlara geçer, ona envai çeşit iftira atanlar, en ağır biçimde onu itham ederek “Kızıl Sultan” diyenler, şimdiye kadar bunu çoktan ortaya çıkarıp kullanırlardı.
çünkü Sultan Abdülhâmid dönemi, “hata” bulma umuduyla onlarca kez incelenmiş, irdelenmiş, her belge kim bilir kaç kez gözden geçirilmiştir…
Böyle bir durum olsaydı inanın bunu yazmayı, desteksiz atan bir köşe yazarına bırakmazlar, Padişah’ın tozunu attırırlardı.
Köşe yazarlarının üzerlerine elzem olmayan konularda “uzman” edasıyla ahkâm kesmeleri, bendenize “Vah Türkiye’m!..” dedirtiyor…
Aynı zamanda da, Sultan Dördüncü Murad devrinde yaşadığı rivayet edilen Bekri Mustafa’nın karıştığı bir olayı hatırlatıyor.

Devir Sultan Dördüncü Murad devri…
Son derece fukara bir köyde garibanlardan biri ölüyor, ama cenaze namazını kıldıracak bir imam bulunamıyor.
Köylü fellik fellik imam ararken, sarhoşluk dolayısıyla salınarak yürüyen meşhur ayyaş Bekri Mustafa’ya gözleri takılıyor.
İçkinin etkisiyle Bekri’nin sağa-sola yalpalamasını derviş salınmasına benzetip cenaze namazını kıldırmasını istiyorlar…
Hatta biraz da zorluyorlar.
Derdini köylüye anlatamayan Bekri, sonuçta imam olmayı kabul edip cenaze namazını bildiği gibi kıldırıyor.
Ama durumun tuhaflığı karşısında kendini daha fazla tutamıyor, cenazenin kulağına eğilip bir şeyler fısıldıyor.
Bunu cenaze kaldırmanın yeni bir yöntemi zanneden köylüler, Bekri Mustafa’ya, ölünün kulağına ne fısıldadığını soruyorlar.
Bekri Mustafa taşı gediğine koyuyor:
“Dedim ki, öteki tarafta dünya halinden sual ederlerse, Bekri Mustafa imam oldu dersin, onlar durumun ne kadar berbat olduğunu tahmin ederler.”
Köşe yazarlarının tarihçiliğe soyunması böyle bir vehamet tablosudur!..
Bekri ayyaşının imamlık yapması gibi bir şey…
Bunca tarihçisi olan memleketim bu hale mi gelecekti?
Yarın bir başka köşe yazarının aynı konudaki iddialarına bakalım.





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi