Kolunu biraz fazla sıktım!..
Kimse merak etmesin; hemen “bütün namussuzluklardan” haberimiz var.
Kim neye çalışıyor; kim Kırşehir’deki “dede”, Etiler’deki “Sosyete” evlerinde her türlü rezilliğin döndüğü alemler yapıyor, kim Sûret-i Hak’tan görünüp “mezhepçilere” çalışıyor, hangi “hergele” nerede, hangi işi kaça ve kimlerin sırtından yapıyor...
Kim kimin ayağını nasıl kaydırmaya çalışıyor, kim nerelerden ne götürüyor, kim kimi temsil ettiğine aldırmaksızın ulu orta kafa çekiyor...
Bunların hepsi değilse de zannımca kahir ekseriyeti ulaşıyor bendenize...
Niçin ulaşıyor?..
Çok basit:
Adres sağlam da onun için ulaşıyor!..
Ben bütün Müslümanları severim...
Ama bende, “Ci”, “Cu” takıntısı yok.
Parti takıntısı yok!..
Hak edilmeyen paralara uzanmışlık yok!..
¥
Ben;
“Türkiye Laiktir Laik Kalacak!” diyerek “Rejim” üzerinden...
Ya da...
“Önce Allah, sonra Peygamber sonra da Patron’um” diyerek “Din...” üzerinden “malı” götürenlerden değilim.
Ben Kastamonu’luyum.
Trabzonluluk, Kayserililik, Erzurumluluk, Malatyalılık, Rizelilik gibi “hemşehri” bağları kimine fayda sağlar ama Kastamonulu’nun böyle bir imkanı yoktur.
Kastamonulular, birbirini “pek” de değil, “hiç” tutmaz!..
Herhangi bir cemaatten, partiden, pırtıdan gelmedim!..
Şunu yapma, bunu yap gibi “telkinlere” ancak telkinde bulunana saygım varsa ve tabii vicdanıma, aklıma yatıyorsa prim veririm!..
¥
Çoğu “İki kulplu kazan, tut ucundan sen de kazan!” vaziyetinde.
Kimin eli kimin cebinde belli değil ya da ben biliyorum da hepsini yazmak mümkün değil!..
¥
Dangalak meslektaşlardan biri geçen gün tutmuş dert yanıyor:
“Patronla seyahatteydik... Diğer gazeteciler sorunca ben de bir soru yönelteyim, dedim. Ertesi gün beni çağırdı...
Ben öyle ayakta beklerken...
Patron kaşlarını iyice çattı ve...
‘Bana bak’ dedi:
‘Seni buraya kimin getirdiğine bakmadan bana soru soruyorsun... Bana gazetecilik yapmaya kalkma! Şimdi hadi s... git, klavyenin başına!..’”
¥
E, tabii...
Birilerinden “kemik” istersen, birileri de sana “Kemik” atar ve tabii...
O kemiği atan da “Kemik atılanlara nasıl davranılırsa öyle” davranır!..
¥
Geçen akşam...
Bir tören vardı...
Baktım bizim “hergele” de orada...
Yanında “dalgası”, oturuyor...
Yanına gittim.
Şöyle bir kolundan tuttum:
“Bana pek filanca hergele” dedim:
“Bir yandan Müminlere çakarken diğer yandan da malı götürüyorsun. Hiç mi omurgan kalmadı oğlum senin!..”
Oğlan şaşırdı...
Kekeledi...
Mekeledi...
Ben gülerek...
Kolundaki “dostane” baskımı da arttırarak;
“Oğlum bak, ortadaki kamu zararı olmasa hadi görmezden gelecem de...
Ayıp değil mi oğlum, bir yandan çakıyor diğer yandan da cepliyorsun!...” dedim.
Oğlan fena oldu...
“Ben böyle bir şey yapmadım” filan demedi...
Sadece, “Acı.. Acıy...”
Biraz daha sıktım;
“Bak aslanım, hiçbir hesap boşlukta kalmaz... Seyreyle bundan böyle tüyü bitmemiş yetimin ahı nasıl çıkacak senden ve senin gibilerden!..”
Oğlanı öyle ezik ve de büzük bıraktım...
Seni hergele!..
Seni müptezel!..
Seni para delisi!..
Oğlum hergele; bir zamanlar sevenlerin vardı, dostların vardı...
İftiralarla kırdın, yıktın o dostlukları...
“Uşaklar diyarını beğenmem” dedin; “Yumuşaklar” diyarına gittin...
Ve orada “yumuşaklık” yaptın!..
Şimdi...
Arkandakinin de arkası boşlukta...
Şimdi “arkandaki” de nâdim!..
Ve...
Şimdi...
“Eski mahalle”nin kapısı kapalı...
¥
Ya arkadaşlar, ey bir şekilde kalem oynatanlar...
Vallahi de Billahi de değmez be!..
Elinizdeki yüzüğü satın sıkışırsanız...
Yüzüğünüzü satın ki, insanlığınız kalsın!..
¥
Unutma ki kardeşim; sırtı yerde pehlivan asla yenilmez...
Rahat etmek istiyorsan aha; işte bu kardeşin gibi sırtını yere yaslayasın!..
Aç mı kalacan salak!..