Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Laiklik ve dinsizlik…

Laiklik ve dinsizlik…

Yıllar yılı, ne anayasayı, ne laiklik meselesini halledebildik! Laiklik bir idâre şekli veya bir rejim değildir. Ama, Türkiye’de bir rejim gibi algılandı.

Osmanlı aydınlarının, ‘laiklik’ olarak ifâde edilen düşünceye buldukları ilk karşılık, “asrîlik”tir.1 Bu kavram, Anglo-sakson geleneğindeki “sekülarizm”i (din dışılığı, dinsizliği) karşılamaktadır. Birilerine göre, asrîleşmek ilericilik, din ise gericilik demekti! Öyle ise, modernleşmek, yâni asrîleşmek için dini ortadan kaldırmak gerekiyordu! Bu zihniyetin, laikliği ‘liberal’ anlamda değil de, ‘jakobence’ uygulamaya çalıştığını görüyoruz. Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal, “Biz Avrupa’daki mânâda bir laiklik kabul etmiyoruz, devlet kontrolü olacaktır ve olmasında da fayda ve zarûret vardır” 2 şeklindeki sözleriyle CHP zihniyetinin laiklik anlayışını ortaya koyuyordu.
1926’da kabul edilen Cezâ Kanunu’nun, meşhur 163. maddesi, dinî faaliyetlerle ilgili cezaları öngörüyordu. 15 Nisan 1928’de, Anayasanın 2. maddesi olan “Bu devletin dini, din-i İslâmdır” ibâresi kaldırılır, 26. maddede yer alan, “Meclis, dinî hükümleri yerine getirir” hükmü de çıkarılır. Laiklik maddesi, Anayasa’ya 1937 yılında, bir politika gereği sokulmasına rağmen, o zamana kadar ilke ve inkılâplar tamamlanmış, din dersleri tamamen kaldırılmış, din adına ne varsa yasaklanmıştır.
Oysa siyasî literatürde, demokrasinin temel esaslarına aykırı olmamak şartıyla laiklik, devletin her türlü inanç, düşünce karşısında tarafsız kalmasıydı.
Bediüzzaman, laiklikle ilgili şunları dile getirir:
* “Lâik cumhuriyet, dini dünyadan ayırmaktır. Yoksa, dini reddetmek ve bütün bütün dinsizlik olmadığını biliyoruz... Eğer lâik cumhuriyeti soruyorsanız, ben biliyorum ki, lâik mânâsı bîtaraf (tarafsız) kalmak, yâni hürriyet-i vicdân düstûruyla dinsizlere ve sefahetçilere ilişilmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişilmez bir hükûmet telâkki ederim.”3
* “Hem, bu mübarek vatanda bu fıtraten dindar millete hükmedenler, elbette dindarlığa taraftar olması ve teşvik etmesi, vazife-i hakimiyet cihetiyle lâzımdır. Hem madem, laik cumhuriyet, prensibiyle bîtarafane kalır ve o prensibiyle dinsizlere ilişmez; elbette dindarlara dahi bahaneler ile ilişmemek gerektir.”4
* “Lâik cumhuriyet, prensipleriyle tarafsız kalır.”5
Said Nursî, bu gibi ifadeleriyle, laiklikle ilgili mefhum kargaşasında kendi telâkkisini ortaya koymuştu. Bu telâkkisine ters uygulamalara da fikren muhalefet eder. O devreleri laikliğin dinsizlik olarak tatbik edildiği,6 dinsizliğin laiklikten istifadeyle kuvvet bulduğu7 anlamındaki sözleriyle eleştirir. Bugün, aynı zihniyet, 28 Şubat süreciyle hâlâ aynı bağnazlığı devam ettirmektedir. Üstelik dindarları kullanarak!

Dipnotlar:
1- Doç. Dr. Mümtaz’er Türköne, Modernleşme, Laiklik ve Demokrasi, s. 3.
2- Sebilürreşad, Mecliste Anayasa Müzakereleri, c. 13, sayı: 320, Nisan 1961, s. 317.
3- Tarihçe-i Hayat, s. 187, 332.
4- Age, s. 194.
5- Tarihçe-i Hayat, s. 195.
6- Tarihçe-i Hayat, s. 195.
7- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 97.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi