Darbelerde tak-şak dönemi bitti!

Darbelerde tak-şak dönemi bitti!

Genç Siviller'in öncülük ettiği bir grup sivil toplum örgütü, cumartesi günü 'darbelere dur' demek için yürüdü. Aydınlığın en uzun olduğu gün darbeye karşı yürümek anlamlıydı.

Katılımcıların sayısından ziyade çeşitliliği umut vericiydi. Bu çağda hâlâ darbe ihtimalinin dillendirildiği bir ülkede yaşamanın isyanıydı, farklı ağızlardan çıkan ses. Anarşistler bildiri dağıtıyor, sosyalistler gazete satıyor, başörtülüler askılı bluz giymiş arkadaşlarıyla beraber düdük öttürüyor, genç erkekler hançeresini yırtarcasına bağırırken yaşı ilerlemiş sakallı amcalar alkışla tempo tutuyordu. ülkedeki sivil renklerin tamamı vardı diyebiliriz. Topluluğun bindirilmiş kıta olmadığını gösteren şey akortsuzluktu. Yürüyüş öncüleri ön tarafı sustururken arka taraftan alkış ve slogan tufanı yükseliyor, biz ortadakiler susmakla susmamak arasında kalıyorduk. Siyasetçiler, şahsî hesaplarını aşıp varlık sebepleri olan demokrasiye sahip çıkmayınca görev yine vatandaşa düştü. Şimdiye kadar sandıkta hesap gören halk, sandığı anlamsızlaştırma girişimlerine karşı yeni araçlar geliştiriyor.

Size tuhaf gelebilir ama bence, Taraf gazetesinin 'Lahika' manşeti, yürüyüşün hedefi 12'den vurduğunu gösteriyor. Genelkurmay'ın 'Komuta katının onayladığı böyle bir evrak bulunmuyor' açıklamasına konu olan haberden bahsediyorum. Haberde, komuta katının onaylamadığı belgeyi hazırlayanların kamuoyunun ve sivil toplumun önemini fazlasıyla anladıkları görülüyor. Planın amacı toplumu yeniden inşa etmek. Bu zaten biliniyor, moda tabirle malumu ilam. önemli olan bunu, çağın gerçeklerine uygun biçimde sivil toplumu ve kamuoyunu ikna ederek yapmayı önermesi. 'Uygun' sivil toplum örgütleriyle iletişim, kamuoyu önderleriyle karakterlerine göre temas, profesyonel isimler aracılığıyla medyanın kullanımı gibi teklifler sıralanıyor.

Dahası da var. Film, dizi, belgesel ve şarkı gibi enstrümanların kullanılması isteniyor. Elimizdeki metin, toplum mühendisliğinde 'tak-şak' devrinin bittiğini ve sivil toplumun iknasının kaçınılmazlığını kayıt altına alıyor. Anlayacağınız tarihe tanıklık ediyoruz! Tam yerinde sivil toplumun bütün renkleriyle 'darbeye karşı ses çıkart'masını anlamlı ve önemli buluyorum.

Onaysız belge, kronik medya-darbe ilişkisi tartışmalarını alevlendirecek. 28 Şubat döneminde manşetlere doğrudan müdahale eden yapının yerini, daha usturuplu üsluplar almış gibi. Yine de yıpratıcı bir süreç. Bilhassa geçen yıl sızan 'medya değerlendirme raporu' andıcından sonra bazı yüreklerin pırpır ettiği gözleniyor. Orada 'TSK yanlısı kalemler' olarak karizmayı çizdirenler önden tedbir alarak lahikaya plastik mermi sıkıyor. Belge eleştirilir gibi yapıldıktan sonra sızmaya yol açan güvenlik ve disiplin sorunlarına veryansın ediliyor.

Mehmet Y.Yılmaz'ın dünkü Hürriyet'teki yazısı okunduğunda meramım kolayca anlaşılır. Yılmaz'ın yazısının şu satırları medyadaki heyecan ve tedirginliği güzel özetliyor: "Ve elbette bizim mesleğimiz için en kritik konu şu: Bu yıpratma faaliyetlerinde kullanılacak gazeteciler kimlerdi acaba? Yanıtını büyük olasılıkla alamayacağımız bir soru bu. Ama kuşkum yok ki oralarda bir yerlerde bir liste olmalı. Bugün yarın; o da dökülür ortalığa nasıl olsa!" Böyle bir liste var mı bilmiyorum, ama eleştirenler ve eleştirmiş gibi yapanları tasnif ettiğimde, karşıma netlik sorunu olmayan bir fotoğraf çıkıyor. Darbeci-gazetecileri merak edenlere bu metodu tavsiye ederim.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi