Gerçek Büyükler Mütevâzıdır
Eski ulemadan, fudaladan, hükemadan. sülehadan ne kadar değerli ve büyük adamın eserlerini karıştırdımsa, hepsini de Kemal-i tevazu ile nefislerini kötülediklerini, kendilerinden ez'afü'l-'ibad, ahkarü'l-'ibad gibi sıfatlarla bahs ettiklerini görmüşümdür.
Büyükler kendilerini övmezler.
İnsanların en büyüğü olan Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) hazretleri "Ben Âdem Oğullarının Seyyidiyim..." buyurduktan sonra "Bunu fahr etmek için söylemiyorum" demişlerdir.
Mâneviyat, ilim ve irfan, hikmet büyüklerinin en büyük süsü tevâzudur, mahviyettir, kendini büyük görmemek ve göstermemektir.
İnsanlık derecesi yüksek olan bir zatta gurur, kibir, bencillik ve nefsaniyet bulunmaz.
Böyle değerli ve yüksek kişiler, kendilerini sevenlere yağcılık, yalakalık, meddahlık, dalkavukluk yaptırtmazlar, böyle şeylere izin vermezler.
Büyüklükleri, ululukları kendilerinden ve ashabından menkul bazıları ise övülmeye bayılır. Onlar övgüsüz yaşayamaz.
Kendilerini insanlığın zirvesinde görürler ve gösterirler.
Onlar için hata ve günah, başkalarında olan şeylerdir.
Onlar üne, alkışa, pohpoha doymazlar.
Daha fazla övgü, daha fazla alkış, daha fazla sitayiş...
En doğru uyarıları, en haklı tenbihleri hakaret ve küstahlık olarak görürler. Onlarda hata olur mu hiç? Lâ yuhtî ve lâ yüs'eldir o hazretler.
Onların akranı yoktur. Büyüklükte tekdirler.
İnsanların çoğu aldanmaya yatkındır. Bazı kişilerin büyüklükleri hakkındaki edebiyat nice cahil ve gafili cezb eder. Onlar da aynı medihleri, üstüne katarak tekrarlamaya başlar.
Habbeler kubbe, pireler deve olur.
Allah Yahudileri ve Nasarayı, ruhbanlarını erbab haline getirdikleri için Kur'anda kınamaktadır.
Maalesef, bazı cahil Müslümanlar da bu hataya düşmüşlerdir.
Halk elbette ulemayı, fukahayı, meşâyihi, mürşidleri, kâmilleri, hükemayı sevecek ve onlara hürmet edecektir ama bu sevgi ve hürmetin sınırları vardır.
Resulullah Efendimiz "Meddahların (çok övenlerin) suratına toprak saçınız" buyurmuşlardır.
Bir binbaşıya sayın mareşalim demek yalancılık ve bir tür hakaret olacağı gibi, gavs olmayan bir zata da gavs demek öyledir.
Bir Müslüman için en büyük rütbe ve şeref mü'min oluşudur.
Bir gavsın gavslığı mı değerlidir, mü'minliği mi? Elbette imanı daha değerlidir.
Mü'minlik mi değerlidir, Halife veya hükümdar olmak mı?.. Elbette mü'minlik...
Rahmanın evliyasının hayatlarını ve menkıbelerini okursanız onların keramet göstermekten hiç hoşlanmadıklarını, ellerinde olmaksızın kendilerinden bir keramet zuhur ettiğinde utandıklarını, hayâ ettiklerini ve gizlediklerini öğrenirsiniz.
Kaldı ki, en büyük keramet sahih bir imana sahip olmak ve Şeriat-ı Garra-i Ahmediyeye sımsıkı bağlı olup onu hayata uygulamaktır.
Şeriatın en küçük bir hükmü, en büyük keşif ve kerametlerden üstündür.
Alemlere rahmet ve insanlara en güzel model ve örnek olarak gönderilmiş Resulullah Efendimiz mütevazı ve müstağni yaşadılar. Lüksten, israftan, şatafattan, saçıp savurmaktan, ihtişamdan, dârat ve debdebeden uzak durdular.
Ona salat ve selam getiriyoruz. Çünkü Allah öyle emr etmiştir.
Onu ne kadar övsek, sevsek azdır. Lakin bu övgünün de sınırı vardır. O bir insandır, o bir kuldur... Bu sınırı aşamayız.
Onun yolundan giden gerçek ulemaya, fukahaya, meşayihe, mürşidlere, kâmillere, velilere selam olsun. Onlarda gurur ve kibir yoktur. Onlar övgülerden hoşlanmazlar. İyi oldukları halde, kendilerini iyi göstermezler.
Gurur, kibir, alkış ve ün bağımlılığı, kendine tapmak Nemrud'un, Firavun'un huyudur.
Bizlere İslamı, imanı, Kur'anı, Sünneti, Şeriatı, ahlak-ı islamiyeyi, ihlâsı, nefsimizle büyük cihad yapmayı, tevazuu öğreten gerçek büyüklerimize minnettarız, müteşekkiriz, onlara hayır dualar ederiz. Allah onları en hayırlı şekilde mükâfatlandırsın. Âmin.
(İkinci yazı)
İntihar Eden Genç Kadın
Adana'da gencecik bir anne intihar ederek hayatına son verdi. Sebebi geçim sıkıntısı, parasızlık. Kocası başka bir yere çalışmaya gitmiş. Sekiz aydır evin kirasını ödeyemiyorlarmış. İki çocuğu yetim kaldı.
Bir bürokrat bu intihar için normal bir vak'adır demiş...
Kesinlikle normal değildir.
İslam dininin yardım ile ilgili birçok kuralı vardır:
Bunlardan biri şudur: Hayâlı kimseler yardım istemekten utanırlar. Binaenaleyh komşuları ve sorumlu Müslümanlar (Rahatsız etmeyecek ve üzmeyecek şekilde) istihbarat yapmalı ve o istemeden yardımına koşmalıydı. Civarındaki fakirleri ve miskinleri araştırmamak bir suçtur, ahlaken kötü bir şeydir. Kadıncağızın durumu muhtara söylenseydi o ilgilenirdi, devlet yardım edebilirdi.
Zamanımızda İslam'ın bazı kesin farzları Kur'ana, Sünnete, icmâya, fıkha uygun olarak uygulanmıyor.
Bu kadına zekât verilmesi gerekirdi ama verilmedi.
Çünkü, şu anda ülkemizde zekatları, fıkha aykırı olarak birtakım dernekler, cemaatler, tarikatlar, tüzel kişiler toplamaktadır. Hâlbuki zekâtların gerçek şahıslara (zekât parası veya malın temlik edilerek) verilmesi gerekir.
Yokluktan, açlıktan, sefaletten intihar eden zavallı kadının vebali, hakları olmadığı halde zekât toplayanların üzerinedir.
Zekât parasıyla cami yapılmaz.
Zekât parasıyla hayra hizmet edecek bina, mesela okul yapılmaz.
Şu ana kadar çeşitli zamanlarda zekât ile ilgili hayli uyarı yaptım ama pek faydası olmadı. Ne de olsa işin içinde para var.
Zekâtın kimlere, nasıl verilmesini gerektiği konusunda muteber kaynaklardan derlediğim ve önemli bilgiler ihtiva eden (içeren) yeni bir yazı hazırlıyorum.
Bilhassa gerçek Nurcu kardeşlerime hitap ediyorum:
Üstad hazretleri iman, İslam, Kur'an hizmetleri için halktan, dostlarından, sevenlerinden para istememiş, toplamamıştır. Şu anda Nurculuk adına zekât parası toplayanlar şer'an ve ahlaken çok vahim bir hatâ işlemekte ve merhum Üstadın ruhunu muazzeb etmektedir.
Muhterem Sünnî tarikatlar da zekât toplamamalıdır.
Bütün Sünnî cemaat, tarikat, vakıf, dernek ve kuruluşlar müşterek bir teşkilat kurarak zekâtların Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata uygun şekilde fakirlere, miskinlere ve Kitabullahta zikre dilen diğer kimseler (gerçek şahıslara) ulaştırılmasını sağlamalıdır.
Zekât paraları bir havuzda toplanamaz.
Zekât paralarıyla (kurulduğu takdirde) Zekât Sandığı Kurumu'nun müdürüne ve personeline maaş ödenemez, işletme, kira, ısınma, nakliye vs giderleri karşılanamaz.
Şu günkü halimize bakınız:
Zekât parası topluyorlar, bununla icabında hela yapıyorlar.
Beş yıldızlı lüks fuhuşhanelerde iftar ziyafetleri veriyorlar.
Zekât paralarıyla hahamlara, papazlara, patriklere nefis yemekler yediriyorlar.
Zekât paralarıyla uçak bileti alıyorlar, beş yıldızlı otellerde kalıyorlar.
Zekât paralarıyla şahısların veya cemaatlerin reklâmını ve propagandasını yapıyorlar.
Bunların hiçbir şer'an ve ahlaken caiz değildir.
Müslümanların büyük bir kısmı günlük namazı terk etti.
Zekâtlar usulüne göre verilmiyor ve sarf edilmiyor.
Kadın ve kızların yarıya yakını tesettürsüz.
Faiz ve riba gırtlağımıza kadar.
Uyanmazsak sonumuz çok kötü olur.
Zekâtın hiç şakası yoktur.
Hakkı olan zekâtı alamadığı için sefalet ve yokluk içinde intihar eden zavallı annenin vebali hepimizin üzerindedir.
Sillenin ne zaman, nereden, nasıl geleceği bilinmez!..
Hak sillesinin sedası yoktur,
Bir vurdu mu hiç devası yoktur.