Öldürmeye geleni kazanmak
Okur her yazdığımı beğenecek değil ya, dün burada dillendirdiğim, Başbakan en muhalif medyanın temsilcilerini bile gezilerine davet etmeli mesajıma karşı çıkan da oldu. Bir okur, Hocam, bir-ikisi de gelmeyiversindedi ve ekledi: Geçmişte sizi de davet etmeyenler oluyordu, ne çabuk unuttunuz...
Kindar bir insan değilim. Kimseye intikamcı hislerle yaklaşmadım, yaklaşmam. Geçmişte kendisine yapılanların hıncını hayat boyu sürdürenler vardır, ben onlardan değilim. Sevgilerim sürekli, nefretlerim ise anlıktır.
Medya, tanımı gereği, farklı görüşlere yer veren bir platform... Bakmayın siz bazı dönemlerde sadece tek bir sesin çıktığı görüntüsüne, her dönemde aykırı görüşler kendisine uygun bir zemin bulmuştur. Starın her hafta örnek sayılarını okurlarına hediye ettiği Büyük Doğu dergileri sözgelimi; yayın hayatında bulunduğu sürenin neredeyse bütününde muhalif bir ses olmuştu.
Eleştiri görevini her şeye karşı çıkmak olarak gören bir medya anlayışının bizde hakim görüş olduğunu biliyorum. Fîtarihinde birileri, Basın dediğin, gazeteci dediğin muhalif olur, hep eleştireldir diye bir kural uydurmuş; o günden beri varlığını her şeye muhalefet etmeye borçlu kişiler etrafı sardı. Oysa gazeteci muhalefet edilmesi gerekene muhalif tavır sergiler, beğenilecek bir şeyi de beğenir...
Bizdeki her şeye muhalif basın görüntüsü siyasetçilerin gazetecilere karşı tavırlarını da belirliyor. Şimdiye kadar gazetecilerden hazzeden bir tek siyasetçiyle karşılaşmadım; çoğu bizlere tahammül eder. İzleyebildiğim başbakanların bütün basını veya hiç değilse bir bölümünü karşısına aldığının yakın tanığıyım.
Rahmetli Özal insan ilişkilerinde çok genişti; fazla parlamaz, tepki vereceğine hislerini içine gömmeyi yeğlerdi. O bile gündemde bulunduğu on yılı aşkın süre içerisinde birkaç kez medya savaşının tarafı haline gelmişti.
Çankaya Köşkünde bir gün, henüz kullanıma girmiş nispeten küçük dizüstü bilgisayarında bir demo çektikten sonra, bana, Ekonomi konusunda önemli bir konuşma yapacağım, daha önce pek duyulmamış şeyler söyleyeceğim demişti. İzmirde, yakınlarda açılan Hilton Otelinde yapacakmış konuşmasını...
Sizleri de çağıracağım dedi bana.
Hayatta en rahatsız olduğum konuların başında bir sürünün parçası addedilmek gelir benim. Sizler dediğinde birbirine benzeşen gazetecileri kast ettiğini düşünerek, Efendim, çağrılmasını isteyeceğiniz gazeteciler arasında falanca da bulunacak mı? diye her dönemin muhalifi olarak tanınanlardan -şimdilerde CHPden milletvekili- bir ünlü gazetecinin adını andım.
Yüzünü ekşitti Turgut Bey, O hep benim aleyhimde yazıyor deyiverdi.
Konuşmasını dinlemek üzere İzmire gittiğimde, otele kaydını yaptıranlar sırasında o yazarın da adını gördüğümde sevinmiştim. Turgut Özalın o gün yaptığı önemli konuşmaya basınımızın her rengini temsil eden kalemler davet edilmişti. Hep aleyhimde yazıyor dediği yazarın ertesi gün çıkan övücü başyazısı Turgut Beyi çok şaşırtmıştır sanırım.
Gazeteciler ve yazarlar da etten, kemikten ve sinirden oluşan birer insan; ayrıca egolarının da hayli güçlü olduğunu unutmayalım. Kendilerine karşı tavırlı gördükleri siyasilerle ilgili yazarken dengeyi muhalif söyleme doğru kaçırmaları biraz da bu yüzdendir. Başbakan veya bakan düzeyinde hep eleştirilere muhatap kalan bir yazar düşünün... Yazısını yazarken o sözlerden etkilenmemesi düşünülebilir mi?
Tabii etkilenmemeli diyenlerdenseniz, bizleri ermiş sayıyorsunuz demektir.
Henüz siyasi yasaklı olduğu günlerde Güniz Sokakta kendisini defalarca ziyaret ettiğim Süleyman Demirel, kısa sürmüş (1991-1993) son başbakanlığı döneminde değil, ama Çankayaya çıktıktan bir süre sonra, beni kara listesine almıştı. Gazetemin Ankara temsilcisi olarak herkese açık toplantılara çağrılıyordum elbette, ama yurtiçi ve yurtdışı gezilerde üzerime çarpı konulduğunu fark ettiriyordu.
Mesut Yılmaz da öyle; gözünün beni görmek istemediğini sezince, ortak bir dostumuzla, Bana tavır koyabilir, tamam, ama temsil konusunda gazeteme haksızlık yapmasın mesajını göndermiştim. Gezilere gazeteden başka arkadaşları çağırmaya başlayınca mesajın ulaştığını anladım.
İstanbulda olduğum bir gün, Başbakan gazeteye gelecek dediler. Yayın yönetmeninin odasına girildiğinde, Mesut Bey odanın benim bulunduğum yerine geldi ve o sebeple yanyana oturmamız gerekti. Benim kulağıma, ama başkalarının da duyacağı biçimde Taha Kıvança selâm söyleyin dedi, Bazen çok garip şeyler yazıyor...
Ara sıra o günlerde yazdığım garip şeylere göz atmam gerekiyor, bayağı doğru şeylermiş yazdıklarım... Siyasilerin garip dediği, kendilerini o sırada rahatsız eden şeyler...
Rahatsız etmek için yazılan yazılar da vardır, varsın yazılsın; sonuçta halk oyunu kendi kanaatine göre kullanıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.