Faruk Çakır

Faruk Çakır

Dünyevîlik tsunamisi

Dünyevîlik tsunamisi

Tasavvuf tarihi profesörü olan Prof. Dr. Mustafa Kara, Türkiye’de tekkeler üzerinde çalışan uzman birkaç isimden biri olarak tanınıyor. Tekkelerin kapatılmasını ‘hata’ olarak yorumlayan Prof. Kara, “(Önümüzdeki dönemde) tekkeler açılacak, ama bunun sebebi AB mi olur, ABD mi olur, cemevleri mi olur, başka bir şey mi olur bilemem” demiş.

Bütün İslâm devletlerinde yöneticilerin dervişlerle ilişkileri ‘ılımandır’ diyen Kara, “Bu hiç ters düşmediler, sigaya çekilen, idam edilen derviş yoktur anlamına gelmiyor. Ama ilişkiler genel olarak sıcaktır. Çünkü tasavvufî yorumlar ve onların kurumları olan tekkeler ve onlarla oluşan mektepler, tarikatlar toplumun atardamarlarından birini teşkil eder. Dolayısıyla aklı başında olan hiçbir devlet yöneticisi bunların bütününe karşı olamaz” şeklinde konuşmuş.
Dergâhlar kapatıldıktan sonra doğan eğitim boşluğu ile ilgili bir soruyu da cevaplandıran Prof. Dr. Mustafa Kara, “Tekkelerin kapatılışı çok tepeden, çok baskıcı bir usûlle olduğu için kimsenin gık deme şansı yoktu. Çünkü kelleler uçuşuyordu. (...) Diyelim ki bir şeyh efendi 1925’le birlikte en kötü adam oluyor. Âlim, arif insanlar bir gecede en menfur insan oluyor. Bu bir travma meydana getiriyor” diyerek cevaplandırmış. (Konuşan: Emeti Saruhan, Yeni Şafak, 11 Mart 2012)
Tarikatlara yönelişin aslında İslâma yöneliş olduğunu da ifade eden tasavvuf tarihi uzmanı Prof. Kara, bunu da şöyle dillendirmiş: “‘Filanca yere gitti, ayyaş idi düzeldi’ denilen şey bir tarikata giriş değil, dine girişidir. Bugün bu ikisi birbirine karıştırılıyor. Onlar gittiği yerin hangi tarikat olduğunu bile bilmiyor.”
“Keramet gösterme”yi de değerlendiren Kara, bazılarını üzebilecek tesbitlerde bulunmuş: “Keramet mutasavvıflara göre çok küçük bir olaydır. Zurnanın son deliğidir. ‘Ama hocam hiç de öyle değil toplumda’ diyeceksiniz. Hakikaten vatandaş ‘Falan keramet gitti, filan keramet geldi’ diye yaşar. Hele müritler keramet uydurma makinasıdır. ‘Şeyh uçmazsa kerametle eğer, mürit uçurur ta be kamer’ derler. Mutasavvıflarda keramet değil, istikamet esastır. ‘Keramet hakikatle arada bir perdedir, oyalar, tuzağa düşürür’ denir. Keramet sufilere göre bir imtihandır. Keramet olduğunda dehşete düşerler. Saklamak esastır. Bütün bunlara rağmen niçin bu kadar keramet pazarı var? İşte istismarcılar. İşin ehli olmayan insanlar için müthiş bir kapı. Şeyh efendi keramet gösterecek ki bir şeyler gelsin gitsin. Şanı şöhreti artsın.”
Asıl tehlike, kapitalizmin herkes gibi tarikatları da etkilemesi. Prof. Dr. Mustafa Kara, bu konuda da şöyle demiş: “Tüm dini hayatı etkilediği gibi tabiî ki tasavvufu da etkiliyor. Şu anda dünyayı kasıp kavuran şey kapitalizm, materyalizm ve bunlara bağlı olarak sekülarizm denen cereyanlar. Bunlar bir tsunami gibi 6.5 milyar insanı perişan ediyor. Öyle bir hal aldı ki dindarları da alt üst ediyor, dervişleri de. Buna direnemiyoruz. Direnemeyince ona göre yorumlar yapmaya kendimizi ona göre planlamaya başlıyoruz. O şartlarda yaşamaya alışmak için yollar arıyoruz. Şimdi tasavvufî hayatın içinde olanlar da öyle. Bir Müslümanın bir beyanatını okuyorsunuz, bir kitabını okuyorsunuz, hayret ediyorsunuz. ‘Bunu tipik bir kapitalist zihin ancak böyle yapabilir’ diyorsunuz. (...) Hiç bu işe bulaşmaması gereken bir sistem maddeye paraya boğuluyor. Peşinden şan ve şöhret ve diğer şehvetler geliyor.”
Durum ciddî, tehlike büyük. Peki, “Öze dönüş mümkün mü?” Kara’nın cevabı şöyle: “Bu tabiî ki her zaman mümkün çünkü tasavvufun iki ana kaynağı Allah’ın sözü, Resulullah’ın sözü elimizde. (...) Bunlar elimizde olduğu sürece öze dönüş kolay. Fakat bunun için tabiî ki kafamızı karıştıran problemlerden uzak bir dönemi yakalamak gerekiyor. Yani bu tsunaminin etkisinden uzaklaşmamız gerekiyor. Ayaklarımızın yere basması lâzım. (Bu zamanla olabilecek bir şey mi?) Bugün de olabilir. Gayret etmek lâzım. İnsanların böyle bir hayatı hedeflemesi lâzım. Basit, sade, tabiî bir hayat. Bu şu anda bizim kafamıza göre ihtiyaç olan şeylerin yüzde altmışını atmak demek. Yaptığımız işlerin yüzde altmışı fazlalık. Yediğimizin de, giydiğimizin de yüzde altmışı... Bu yoldan dönüp başka bir yola girmemiz gerekiyor. Kapitalizm reklâm yoluyla bize bunu aşılıyor. Bunun farkına varmadan ne tasavvufun özüne ne de dinin özüne inebiliriz.”
Kapitalizm tsunamisine karşı koymak için el ele vermekten, birbirimizi ‘tasarruf’a, sade hayata teşvik etmekten başka çeremiz var mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi