Toplumun ustalık dönemi imtihanı
“Baş döndürücü bir hızla fırtınalı bir bahar
dönemi yaşayan İslam dünyasının ve İslam
dünyasının kalbi olan Türkiye’nin önündeki en
büyük ‘meydan okuma’ nedir?” diye sorduğum,
tam bir ‘âkil adam’ olan dostum, hiç
düşünmeden cevap verdi: “Hayat tarzı!”
Uzun süredir soruma muhatap olan dostumun
‘tefekkür dünyası’nı hayli meşgul ettiği
belli olan ‘hayat tarzı’ meselesi, enine boyuna
masaya yatırılıp tahlil edilmesi gereken, küçük
su birikintilerinin havuz haline getirilerek yeni
ama köklü bir ‘paradigma’ tesis edilmesi ve
zamana uygun bir nazariye üretilmesi zaruri
olan bir mevzu.
“Efendim şeytan taşlamaktan salâvat getirmeye
fırsat mı bulabildik!” mazeretlerinin de
artık zemini büyük oranda kalmadı bugün.
Demem odur ki zaman, salâvat getirme
dönemi; vakit, uzun vadeli, kuşatıcı ve kalıcı
planlar ve hizmetler icra etme vaktidir. Elinde
ve kasasında ‘kıymetli cevherler’ bulunan
kesimlerin, bu cevherleri toplumun istifadesine
sunmak ve münasip vasıtalarla muhtaçlara
ulaştırması için şartlar olgunlaştı artık.
Siyaset, tıkalı kanalları açarken, toplumun önde gelenlerinin
de ‘hayat tarzı’ meydan okumalarına
cevap üretmek adına ilmî ve amelî, sistemli
çalışmalar içinde olma mecburiyetleri var.
Bu bağlamda ‘hayat tarzı’ konusunun parçalı
ve günübirlik reflekslerle değerlendirilemeyecek
kadar önemli ve günlük kısır siyasi çekişmelere
kurban edilemeyecek kadar hayati
olduğu çok daha açık ortaya çıkıyor.
Pek çok ‘vicdanlı’ dost meclisinde, hemen
her kesiminde benzer serzenişler dillendiriliyor
bugün; işte birkaç örnek: “Gittikçe dünyevileşiyor,
sekülerleşiyoruz!” “Mücahidler müteaahit
sonra müşahit sonra da her şeye müsait
oldu!” “Tesettürün ruhu kayboldu!” “Hayat
önceliklerimiz değişti!” “Gençleri ikna edemiyoruz!”
‘Hayat tarzı’ kavramının farklı yönlerini ifade
eden bu serzenişlere ve meydan okumalara
cevap verilmiyor değil bugün.
Veriliyor elbette. Ama ‘popüler yaşam stili’ diye ifade edilen
veya bazı kesimlerin ‘çağdaş yaşam’ dedikleri
batı medeniyeti hayat tarzı her yönden ve her
türlü silahla ve araçla öyle şeytancasına ve
amansızca saldırıyor ve yayılıyor ki aynı güçte
karşılık verilemediği için netice de istenilen
oranda alınamıyor maalesef. Kimlik bunalımı,
hayat tarzı seçimlerinde ciddi sapmalara
sebep oluyor.
İşte bugünün en mühim meselesi budur.
Reçete açıktır ve ‘model insan, model
toplum’ da meçhul değildir.
Problem, bu meseleyi dert edinen ve doğru
reçeteyi elinde bulunduran kesimlerin ve
kurumların toplum katmanlarına nüfuz edecek
araçlara sahip olamayışı, orta ve uzun vadeli
plan ve uygulama projeleri olmayışı mıdır?
Yoksa problem, “Nasıl olsa siyasi iktidar
bunu da düşünüyordur!” kolaycılığının yayılması
mıdır?
Yahut problem, mevcut hayat tarzımızdan
vazgeçmek istemeyişimiz olabilir mi?
Kanaatimce bunların hiçbiri değil. Bu kadar
kolaycı bir genelleme, milletimize ve memleketimize
haksızlık olur.
Bin bir türlü prangalarla el ve ayakları bağlanan
memleketimizin ve pozitivist eğitim çarkında
yeni nesilleri eritilen milletimizin ‘hikmet’ ve
‘marifet’ nazarını kazanıp, üzerindeki deli
gömleklerini yırtması kolay olmadı ama bu
saatten sonra zor da değil.
Siyasetin ustalık döneminde, sivil toplumun
ve cemiyeti sürükleyen yapıların da, inançlarımıza
uygun bir hayat tarzını tesis etmek için
kâmil bir anlayışla basiretli ve ferasetli adımlar
atması gerekiyor.
Toplumun ustalık dönemi imtihanı da bu!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.