Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ne demek istedi?
Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu’nun açılışına katılan Haşim Kılıç’ın konuşmasının neden yankıya sebebiyet verdiğini doğrusu anlayamadık.
Kılıç’ın “Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz” sözü tabii ki iktidar çevrelerinde kuşku uyandırdı. İktidar sanki yargıyı kuşatıyormuş gibi bir anlam...
Bu anlamı kullanmak için siperde hazır bekleyen pek çokları var.
Öncelikle, muhalefet dediğimiz Kılıçdaroğlu’nun öteden beri tezi bu.
“İktidar yargısı” deyip duruyor...
Eskiden yargı CHP’nin tekelinde iken, AK Parti ne zaman iktidar olmuşsa tekel değişti gibi bir anlam çıkıyor karşımıza. Yargı ille de birinin olacak...
Bu söylemlerde gerçekten haklılık payı var mı?
Gerçi Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, siyasetin yargıyı kuşatması benzetmesine, “Kimsenin kimseyi kuşattığı yok, herkes kendi yetki alanında kalmalı” demesi yine o çevreleri kesmedi. Öküzün altında buzağı aramak varken, neden kessin...
İşin doğrusu, yargıda “bizim hakimler” denecek kadar adalet savurganları yok değil, ama her seferinde tüm hakim ve savcıları zan altında bırakacak şekilde ahkam kesmek de doğru değil.
Ahmet Altan, “Atatürk’e diktatör dediğim için hakaretten yargılanıyorum” diyor.
Hadi o iktidar karşıtı, ben niye yargılanıyorum?
“Bizim hakim” olarak ortalığa dökülen nöbetçi hakimin nöbetinde 23 Ergenekon tutuklusu serbest bırakılınca, duruşması devam eden bir davaya nöbetçi hakimin müdahale etme görevi olup olmadığını sorduğum için benim de hakkımda “yargıya müdahaleden, hakime hakaretten” dava açıldı.
E şimdi sormak gerekmiyor mu? Her ikimiz hakkında dava açılmasını iktidar mi istedi?
Başka bir deyişle, siyaset yargıyı sarmış mı oldu?
Kimsenin kimseyi sardığı yok, tamamen basın suçlarına bakan savcı meslektaşımızın zati görüşleri. Ve bir de iddianameyi inceleyerek ret müessesini kullanmayan hakimin olaya bakışı.
Münferiden hakim ve savcı azizliği...
Fikir suçlarına bağlı davaların çoğu böyle.
Bilinç altından konuşunca, siyasetin yargıyı sarmalamasını inkar etmek de olmuyor.
Bakarsınız hakime durduk yerde yetki verilir, çoğu zaman bu yetkinin nedeni, görmekte olduğu çok ciddi bir dava ile alakalıdır...
Hakimi bir haftalığına, veya bir aylığına gönderirler, beri taraftan davayı “bizim hakime” hallettirirler. İstenmeyen savcının da elinden soruşturmayı alırlar...
Geçmişte bunlar olmadı değil oldu...
En çok üzerinde konuşulan Ergenekon davasıdır.
Tutuklamalarla, soruşturmalar sanki iktidarın iki dudağı arasındaymış gibi siyaset malzemesi yapılınca, bu suçlamanın doğru olmadığını yeri geldiğinde vurguladım. Doğrusu, özel yetkili mahkemeler kurulduğunda tayinleri eski HSYK yaptı. Kurul Başkanvekili Kadir Özbek döneminde özel yetkili mahkemelere tayin edilen hakim ve savcılar özenle seçildi.
Asıl dikkat çeken bir başka konu, siyasetin dolaylı da olsa sarmalamasıdır.
“Şike” gibi ciddi bir dava devam ederken sırf bir kişiye yönelik olarak ceza azaltıcı kanun çıkarırsanız olmaması gereken söylentilere mendil açmış olursunuz.
Hatta MİT soruşturmasındaki kanun işi de bunun tuz ve biberi.
İktidarlar hata yapmamak için kılı kırktan yarmaları elbette ki sorumluluğun gereğidir.
Eleştiri de olmaz demiyorum, madem demokratik bir ülkedeyiz eleştiri haktır.
Alışamayanlar da alışmaya çalışsınlar...
Haşim Kılıç, belki de geçmişe vurgu yaparak demek istedi ki, şahıslara yönelik kanunlar çıkartıp yargının eline diline karışmaya kalkışırsanız buna da izin vermeyiz.
Çünkü, diğerlerinin yaptıklarına kazan kaldırırken size alkış tutamayız...
Bence de bu ince mesaj iyice algılanarak doğrusu yapılmalı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.