Asıl Olan Amaçtır
Biz bir önceki yazıya devam edeceğiz. Ama araya zorunlu olarak güncel bir yazı girince, haliyle son sözlerimizi kısaca bir hatırlamak faydalı olacaktır.
Ne demiştik?
“Birileri nasihat etti diye kimse kendi cemaatinden vazgeçmeyecek.
Tamam, vazgeçmesin, tamam, çok sevsin onları, tamam, çok çalışsın onlar için, tamam çok fedakarlıkta bulunsun, ama ne olur, hiç olmazsa başka Müslümanlara karşı da kalbinde kin ve düşmanlık beslemesin, hasetlik içini, kıskançlık amelini yiyip bitirmesin.”
Biz insanların kendi aralarında küçük gruplar oluşturmasını veya büyük cemaatler meydana getirerek planlı programlı hizmet etmelerini gayet tabii ve fitri buluruz. Bundan korkmamayı da hep tavsiye eder, grup ve cemaatlere saygı duyulmasını isteriz. Yanlış olan haksız rekabettir, hasettir, yok yere aleyhte çalışmalardır, birbirini anlamadan dinlemeden kin gütmek ve düşmanlık etmektir, ümmeti yok yere parçalamaktır.
Şunu niye düşünemiyoruz?
Herkes kendi hocasını, kendi mürşidini kendi üstadını çok seviyor. Sevsin, zararı yok, hatta faydası var, çok çok sevsin, buna bağlı olarak da çok çok istifade etsin, ama hiç olmazsa şunu da düşünsün, “iyi de bu hocasını, bu mürşidini niye böyle bu kadar çok seviyor?”
Bunun cevabı çok açık olmalı değil mi?
Herhalde bu sevgi onun boyu posu, kara kaşı kara gözü için değildir.
Peki, ya ne içindir bu sevgi, bu saygı ve itaat?
Doğru cevap şudur: “Kendisine Allah Teâlâ’yı sevdirdiği ve İslam'ı öğrettiği içindir.” Doğru cevap böyle olmalıdır yani. Asıl amaç Allah'tır, yani asıl olan Allah'a iman, Allah'a sevgi, Allah'a ibadet, Allah'a itaattir. Onun için seviyordur üstadını, mürşidini, hocasını, liderini, rehberini, önderini…
Peki, şunu hiç düşünmez miyiz ki başkaları da kendi hocalarını, mürşitlerini Allah için seviyor, Allah'ın dinini öğrettiği için seviyorlar. Öyle ise amaç da fayda da aynıdır. Yani biz “Allah” diyen herkes ile, her cemaat ile amaçta ortağızdır. Bu din ve dünyamız için fayda sağlayacaksa, o faydadan biz de yararlanacağızdır.
Yani kim sevdirirse sevdirsin, maksat Allah'ı sevmek, ona ibadet etmektir. Kulluk etmektir. Bu yerine geldikten sonra buna sebep olan insanın bizden başka, bizden farklı oluşunun ne zararı var bize? Ne olumsuz etkisi olabilir üstümüzde?
Olmaz öyle bir şey!
Olmamalı öyle bir şey!
O yüzden sevgili kardeşlerim, Allah için çalışan, Resulullah için çalışan, İslam'ın bilinmesi, yaşanması ve yayılması için çalışan herkes, aslında bizim hocamızın ve cemaatimizin yaptığını yapmaktadır. Yani bir yerde onlar da bizim gibi ve bizim için çalışmaktadır. Öyleyse bir nevi onlar da bizimdir, bizizdir. Yani bir çeşit bizim cemaattir, bizim guruptur.
Onların bazı eksiği gediği varsa hiç şüphe yok ki bizim de bir çok eksiğimiz gediğimiz vardır. Onların hataları, kusurları varsa hiç şüphesiz ki bizim da hatalarımız ve kusurlarımız vardır. Doğru olan birbirimize selam vermememiz değil, birbirimizle şefkat ve merhamet göstererek hata ve kusurlarımızın üstünü örtmektir. Güç ve kuvvet birliği yapmamızdır. Allah Teâlâ’nın bunu sevdiğini, bunu yaptığını ve bizden de bunu istediğini bilmiyor muyuz?
Hadi diyelim ki içimizdeki Allah’a iman ve sevgi bilinci, ahiret muhasebesi nefsimizi terbiye ederek eğitmeye yetmedi ve bunu yapamadık. Bari akıllı ve mantıklı olalım da güç ve kuvvetimizi birbirimizi yok etmekte kullanmayalım, çünkü ortada bu kadar İslam düşmanı varken bunu yapmak akıl karı değildir.
Dinlenir ya da dinlenmez, kendimize ve birbirimize şu soruyu sormak ve cevabını almak zorundayız: “Allah nasıl bir Müslüman istiyor?”
Önemli olan budur. Önemli olan dini öğrenmek, yaşamak ve yaşatmak için çabalamaktır. Bunu kim yapıyorsa güzel bir Müslümandır. Allah ondan razı olsun.
İnsan güzel bir Müslüman olsun da varsın bizim mahalleden, bizim sınıftan, bizim takımdan, bizim mezhep ve meşrepten, bizim partiden olmasın, ne çıkar.
Hem bundan tabii ne olabilir ki? Gayet normaldir. Çünkü bizim sınıf, mahalle, meşrep bu kadar adamı alamaz ki?
Bu kadar insanı bir hoca okutamaz ki?