Son allâme, Özemre

Son allâme, Özemre

Maddi ve manevi çoraklık yüzünden can suyu kısık üsküdar, İstanbul, Türkiye ve İslâm âlemi, sonsuz kaynaktan beslenen eşsiz bir çeşmeyi daha kaybetti; Ahmet Yüksel özemre hocamız Hakk'a yürüdü. Kaybın büyüklüğünü ancak aziz ailesi, nasipli öğrencileri ve dostları yaşıyor, biraz da üsküdar hissediyor...

Vefat anından itibaren program akışını değiştirip özemre'nin şahsiyeti, hizmeti ve eserleri hakkında yayın yapan tek bir televizyonun çıkmayışı, Türkiye'nin ne kadar derin bir kıtlığa müstahak hale geldiğini gösteren ürkütücü bir kayıtsızlık... Bunda O'nun kusursuz bağımsızlığı, Hakk'tan ve mürşidinden başka herkesten müstağni olması, 'siyasi cemaatler' ve siyasi partiler üstü kalması da ayrı bir etken...

Bu kayıtsızlık; miladi 18, 19 ve 20. yüzyılları boğaz tokluğu ve gönül kopukluğu içinde yaşadığımızın; kökümüzü hâlâ 21. yüzyıla bağlayamadığımızın da belgesi...

Bu üç asır ve içinde bulunduğumuz yüzyılın başları itibariyle milli encamımız hocamızın şahsında özetlenebilir. üstat muazzam hafızası, olağanüstü zekâsı, benzersiz çalışkanlığı ve insana engin bir huzur telkin eden kökten İstanbullu inceliğiyle; Türk'ün bu boynu bükük, eğik ve ezik yüzyıllarının istisnai parıltı dönemlerini simgelerken milletimizin büyüklük duygusunu bugüne taşıdı. Günümüz Türkiye'si için artık genç diyebileceğimiz (73) yaşta kaybettiğimiz hocamız, hem üç asırlık bir ihtiyar, hem de 21. yüzyıl delikanlısıydı.

Yetiştirdiği ergin insanlarca kelimenin hakkı verilerek 'Hazret' diye anılacak olan özemre, Türk İslâm uygarlığının son 'allame' örneğidir. Belki de 'Ahir Zaman' dediğimiz son dönemece, sonuncu allâmeyi ebediyete yolcu ettikten sonra bilfiil girdik. Zira genel iyimserliğime rağmen, bir daha böyle bir allâmenin yetişebileceği iklim beklentim güçlü değil.

Birkaç büyük ve güçlü yabancı lisanı mükemmel derecede okuyup yazabilen üstadımızın bize bıraktığı muazzam miras içinde, Türkçemizle ilgili dil dehasını ayrıca kaydetmeliyim. Gerek tercümeleri ve gerekse özgün yazım tarzı ile kaleme aldığı makaleleri, Türkçe'nin bilim dili olamayacağı yolundaki önyargıları insaf ve namus ehlinin gözünde yerle bir edecek güçtedir ki bu hizmetin kadrini anlatmaya kitaplar yetmez! Bu büyük göçün şahsen benim için ağır ve kahir bir yönü daha var:

çağrışım dergisini çıkarırken çok özel ve çok güzel makalelerini yayınladığımız, 'Nefesler' adıyla derlediği tasavvufî kemal yolcuğunu anlatan manzumelerinin ilk baskısını yaptığımız özemre üstadımızla son birkaç yıldır görüşemiyordum. Basit gündelik meşgaleler kadar, ham dervişlere özgü takıntılı bir hikâyenin de yol açtığı bu mahrumiyet için helâl bir mazeretim yok.

erçi hazretin bu fakiri bağışladığından şüphe duymuyorum. Fakat cenaze günü muhterem zevceleri ve kıymetli kerimeleri hocamızın beni sorduğunu nakledince, utançtan yıkılmayı bile beceremediğim içim kendimi sadece kayıpta değil, ağır bir ayıpta hissettim.

üstadı 'Allah yolunda ölenlere ölü demeyiniz' diyen ayetle anıyor, ailesine ve yetiştirdiği güzel insanlara; manevi, edebi ve ilmi eserlerinin ilhamıyla izinden gideceklere sabrı cemil ve himmet niyaz ediyorum.



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi