Beynimizdeki şeytan atölyeleri
Birey, küme, şirket, tarikat, cemaat, siyasi parti; ne olursak olalım, başarılardan sonra şeytan beynimizde bir konak edinir ve bir süreliğine yerleşir.
Başarının getirdiği neşeye yorduğumuz iç sesler aslında; şeytanın içimizde bir emanetçi yetiştirip bırakmak üzere beynimizde çıkardığı gürültülerdir. Gönlümüze giremeyeceği için beynimizde konak edinen şeytanın emanetçisi de benliğimiz olacaktır. Gönül Allah'ın mülkü... İnanmayanlar için de vicdanın mülkü... (Allah inanmayanın gönlünde kendini vicdan kavramıyla örtebilir.)
Şeytan, Yaratan'a ait bu konağı kirletmek üzere içeriden bir işbirlikçi olarak benliğimize yatırım yapıp çalışmaya başlar. 'Onlara davranışları süslettirildi' anlamındaki ilahi ibarenin de işaret buyurduğu gibi, beynimizdeki şeytan atölyesinin seslerini hoş bulmaya başlarız. Başarımızı sinsice benliğimize mal ettiren şeytan kendimizi başkalarından çok daha iyi ve üstün hissetmemizi sağlar. Hatta bu hissi, övünmek değil de doğal bir tespitten ibaret saymamızı üfürür...
Onun dost suretinde fısıldayışına kanarak 'Kendimize haksızlık etmeyelim; en iyi biz isek bunu el de bilsin, biz de bilelim' demeye başlarız. Hatta burada şeytan benliğimize ilahi kelâm bile üfleyebilir: 'Zalike min fazlillah...' Yani bize 'İşte bu başarı Allah'ın fazlı ve ihsanı sayesinde olmuştur' dedirtir ama sadece dilden! 'Biz en iyiyiz ama Allah'ın sayesinde' derken hakikatsiz kalabiliriz.
Gönülden gelmeyen her söz gibi bu da beynimizdeki şeytanın içini boşalttığı şekilci bir alçakgönüllülük örneği olabilir. Bu aşamadan sonra benliğimizi kendine emanetçi kılan şeytanın işi kolaydır; arada bir onu şarj etmek üzere uğraması yeter. çünkü artık benliğimiz çirkinliğimizi bile süsleme becerisi kazanmıştır. Şeytanın işini benlik yapar, beynimizde pişirdiği kibir ve gaflet zehrini gönlümüze akıtır. Böylece sevgilinin konağı harap olur; Allah ve vicdan, gönülleri terk eder.
Dünyanın en bilgili, en merhametli ve en gayretli mümini dahi olsak, başarımızı bize karşı kullanan şeytanın oyuncağı haline gelebiliriz. Kimse üstüne alınmasa da doğa yasasıdır ki başarı yüzünden böyle bir tehlikenin göbeğinde oturmayan hiçbir Müslüman birey, şirket, tarikat, cemaat veya siyasi parti yoktur!
'En iyi Müslüman biziz' diye zannedenler dâhil, her inanmış insanın 'Nasr' suresine sarılacağı günlerdeyiz: Allah'ın yardımı ve fetih gelip de insanları bölük bölük Allah'ın dinine girerken gördüğünüz zaman Rabb'ine hamdederek tesbihte bulun ve bağışlanmak dile ('estağfirullah' diyerek O'na sığın) çünkü O tevbeleri en çok kabul edendir. Bu ilahi hitap Efendimize fetihten sonra gelmiş ve bizim için küçük bir sure halinde ebedi ilaç kılınmış...
Mümin kardeş; tamam, çok büyüksün amma bilirsin Peygamber ve arkadaşlarından üstün değilsin, müsaade buyur, başkasına da Müslüman muamelesi yapabilelim... Hatta kâfirliğine dair 9 delil, müminliğine dair ise 2 delil olan kişiyi dahi Müslüman sayalım... Ha, sana düşmanlık edenlere gelince; kendini savun ama Allah'ın emrettiği (ahsen = en güzel) surette! Yarabbi! Beynimizde atölyeler kuran şeytana karşı bizi bize bırakma...