Ersoy Dede

Ersoy Dede

Şehitlerimiz için ağladığınızda

Şehitlerimiz için ağladığınızda

Birazdan kullanacağım “siz”li, “biz”li dili, aman sakın ha, “dışlama, ötekileme, berikileme” falan gibi görmeyesiniz.. Tamamen teknik bir mesele olarak algılayın.. Şöyle izah edeyim; benim “şehid” saydığımı, birileri “düşman” görmüyor mu?.. Eh işte öyle okuyun bu yazıyı da.. İsteyen “faşist” damgası basabilir.. Bundan çekindiğim için değil bu ikazım. Derdimizi doğru ifade edelim yeter..

ULUDERE’YE GÖZYAŞLARI

Uludere’de yaşananların üzerinden tekrar tekrar geçmenin kimseye bir faydası yok. Öyle oldu, böyle oldu, ondan oldu, bundan oldu.. Neticede oldu.. Ve Uludere’de yakınlarını kaybedenler, kalkıp Ankara’ya TBMM’ye geldi.. Birincisi bu çok önemli bir kazanım. Zira onlarca heyet gitti bölgeye. Her dönen, ailelerin devlete olan kırgınlıklarını anlatıyordu. Oysa onların kalkıp devletin kapısından içeri girmesini önemsiyorum. Herhangi bir başka yapı ya da tüzel kişilikle karşılaştırmayacağım. Ama gelinen nokta itibariyle, Uludere’de yakınlarını kaybedenler, acılarını, yine aziz milletin iradesinin tecelligahı olan TBMM’de, milletin vekilleriyle paylaşmışlardır. Bunu hafife almayın. Zira bunun bir adım sonrası için çok ümitvarım.. Ayrıca anlattıklarını dinlerken, insan olarak duygulanmamak mümkün değil. İnsan olanın, kalbi atanın dayanabileceği bir öykü değil bu. Allah (c.c) kimseyi evlat acısıyla imtihan etmesin.. Tarifi ve de benzeri olmasa gerek. Ve onları dinleyen BDP’li vekillerin gözyaşı dökmesi de o kadar insanî ki.. ve de o kadar doğal.. ve de o kadar gerçek.. Hesapsız, kitapsız, pazarlıksız gözyaşları.. İnsanın insana karşı duyduğu merhametin fotoğrafı.. TBMM’de bardak fırlatıp adam dövmeye kalkan BDP’lileri böyle ağlarken gördüğümde yaşattıkları insanı fark edip heyecanlandığımı itiraf etmeliyim..

YA BAŞKA ANNELER

2009’daki demokratikleşme adımları atılırken Sn.Başbakan başta olmak üzere bu açılıma gönül veren herkesin en önemli argümanı buydu; “analar ağlamasın”.. Burada kastedilen herkesin anasıydı.. Oğlunu terör örgütüne kaptırmış, operasyonda kaybetmiş ananın gözyaşı ile Mehmetçiğin annesinin gözyaşını bu devlet hiçbir zaman birbirinden ayırmadı.. Bu empatiyi hep devlet yaptı ama.. Örgüt ve onun yaptıklarını meşru göstermeye çalışanların bu tip kaygıları hiç olmadı. Yazının başında bahsettiğim “siz” – “biz” meselesi tam da bu işte.. Sırrı Sakık, dün Uludere’de yakınlarını kaybedenleri dinlerken döktüğü gözyaşlarının yarısını bağışlar mı şehit annelerine?.. Bize... 6 özel harekat polisimiz pusuya düşürüldüğünde, Amasya’da askerlerimizin aracı havaya uçurulduğunda da Hasip Kaplan’ı gözleri yaşlı görseydik bugün bunu konuşmuyor olacaktık. 15 aylık gariban er, düşmanınız mı sizin?.. Belki de sizin, hakkını savunduğunuzu söylediğiniz bir Kürt çocuğu şehit düşen.. Annesi Kürtçe yakıyor ağıdını.. Ağlamaz mısınız onun için?.. İçinizden mi gelmez.. İmralı’dan mı kızarlar?.. Kandil mi istemez ölen asker ve polislere gözyaşı dökmenizi?.. Bir kere deneseniz, her şeyin ne kadar kolaylaşacağını göreceksiniz..

HOŞGELDİN SERT KALEM

Hasan Karakaya üstadımız sonunda sayfasındaki (oraya sütun demek haksızlık olur) yerini aldı.. Korkun ahlaksızlar, vicdansızlar, hırsızlar.. Sevgili Hasan Abi, senin yokluğunu fırsat bilip, ortalığı boş görüp cirit atmaya çalışanlar oldu, olmadı değil. Biz hepsine, “az kaldı, ‘Sert Kalem’ kalktı gelmek üzeredir” dedik.. Dinlemediler. Artık sana kalmış. Kalemine kuvvet.. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi