Kendi düşen ağlamaz derler ama, ağlamalı
Erkek çocuklar, kız çocuklarına göre daha şanssızdırlar. Kız çocuklarının büyüyünce bile ağlaması normal karşılanır da erkeklerinki karşılanmaz. Erkek çocuklarının ağlamaları, iki üç yaşına kadar normal sayılırken, bu yaşlardan sonra durum değişir.
Bu yaşta çocukların ilk duyduğu sözler, “Erkek adam ağlamaz” olur. Dört beş yaşındaki bir çocuğa erkeklik dersi verilir. “Erkek adam ağlamaz”, ya da “Kadınlar gibi zırlayıp durma” denilir. Bu ve benzeri sözler, çocuklara mama gibi sunulur.
Oysa ağlamak insan içindir. Kadın erkek diye bir ayrım sadece yobazlıktır. Aksine erkekler ağlamayı öğrenmeli ve kabullenmelidir. Ağlamayan erkekte; “merhamet”, “vicdan”, “vefa” ve “şefkat” yok demektir.
Ağlamayı ayıp sayan ve ağlamamak için direnen erkekleri şöyle gözlerinizin önünden bir geçirin bakalım. Vicdan hanelerinde, merhamet duygularında, şefkat mahallerinde hiç dolaşıyorlar mı? Ağlamayı bilmeyen erkek, yürek kapısına kilit vurmuş demektir.
Bir de; “Kendi düşen ağlamaz” diye uydurulmuş bir söz vardır. Aksine kendi düşen ağlamalı ki, yiğitliği anlaşılsın. Kendi düşen yine kendi yiğitliğiyle ayağa kalkabilmeli, o gücü kendisinde bulabilmelidir. Bunun için de gözyaşı dökmelidir.
İlla da ağlamamak gerekiyorsa, başkalarının düşürdüğü zaman ağlamamalı. çünkü kendi iradesiyle düşmek yerine, başkasının birtakım söz veya ayak oyunlarıyla düşürülmüş demektir ki, acınacak hale düşmemek için ağlamamak lazım gelir.
Göz odur ki; gözyaşı dökmelidir. Yürek odur ki; gözyaşıyla dost olmalıdır. Kalp odur ki; gözyaşıyla komşu olmalıdır. Merhamet odur ki; gözyaşıyla ıslanmalıdır. Vicdan odur ki; gözyaşından medet ummalıdır. Ve gözyaşı, psikolojik tedavinin vazgeçilmezidir.
Elbet ağlamanın çeşitleri vardır. Yakınlarını kaybeden insanlar ağlarlar. Kimse onlara “ağlama” demez. Hatta; “ağla ağla, rahatlarsın” denilir. Eşini kaybeden insan ağlar, ona da kimse; “Niye ağlıyorsun” demez. Sevdiğinden ayrılan, terk edilen veya ihanete uğrayan kişiler de ağlar, kimse onlara da “Ağlamak sana yakışmıyor” demez, dememelidir de.
Bir de Allah için dökülen gözyaşları vardır ki, işte o konu beni aşar. Büyükler der ki; “Allah için dökülen her damla gözyaşı, Cehennem’de ateş söndürür ve yarın Cennette insanın karşısına birer nimet olarak çıkar.”
Uhrevi meselelerde gözyaşı dökme üzerine yazmak haddim değil. O gözyaşlarını bulsam, kristalleştirip ofisimin en güzel köşesinde saklamak isterim. Dünyadan ve dünyalık meselelerden söz ediyorum ve ağlayabilmenin üzerinde durmak istiyorum.
İnsanların katılaştığını görmek ve bir de bu katılığa karşı; “Erkek adam ağlamaz” veya “Kendi düşen ağlamaz” gibi, merhametsizlik gösterenlerin her geçen gün çoğalmasının yanı sıra insanların gittikçe; “bencillik girdabında” boğulduklarını görmek, Pazar Pazar böyle bir konuyu ele almama sebep oldu.
Erkek adam da ağlar, kendi düşen de ağlar ve ağlamalıdır. Eğer ağlamayı bilmiyorsa bir arızası var demektir. Her damla yaş insanı olgunlaştırır. Ham gelip, ham gitmenin insanın kendisine bir faydası olmadığı gibi, çevresine de bir faydası olmaz.
Sonra adamın arkasından ne derler; “Ham geldi ham gitti.” Oysa insanoğlu dünyaya ham gelmez. Allah güzeldir ve insanı da olgun ve güzel şekilde yaratmıştır. Ama ailesi veya çevresi, kişiyi gördükleriyle, işittikleriyle ve yaşadıklarıyla hamlaştırır.
Ham insanlarda “merhamet”, “şefkat”, ve “vicdan müessesesi” çalışmaz ve hep bencilliğini putlaştırarak ön planda tutar. Bencillik duygusu insanı öyle yerlere götürür ki, hayatı boyunca ham gelir ham gider, sonra da başkalarının yardımıyla musallaya yatar.
İnsan, fıtratının gereği olgunlaşmalıdır, olgunlaşabilmek için de ağlamayı bilmeli ve sevmelidir. Günümüzde en çok da erkeklerin ağlaması gerekir. Erkekler ağlayamadığı için düzenimiz karmakarışıktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.