Mücadele, cesaret kadar, sağlıklı metod da ister..
*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-Pala Reis..@..’ yazıyor: ‘Bizimkiler cesaretsiz.. Bizden, halktan aldıkları gücü maalesef birilerine hep peşkeş çekiyorlar. Halbuki, (laik taife) ellerindeki kısıtlı güçle her istediklerini pervasızca kullanıyor.. Eğer, kurumlar engel oluyorsa, kurumları sen de kendine göre ayarla-düzenle.. Gürültüden korkarsan adımlarını ayarlayamazsın.. Cesur olursan halk da arkanda olur. Yoksa, halk başka mecra arar.. Lider olmadan kalabalıklar (halk) kendiliğinden harekete geçemez .. Ben sıradan bir vatandaşım.. Tek başıma ne yapabilirim.. Halk cesur insanları görmeli ki, arkasından gitsin.. Yanılmanın olduğu nokta, ‘Aman, kardeş kanı akmasın..’ Aynı hatayı Abdulhamid Han da yaptı ve sonu malûm.. Koskoca devlet n’oldu..’
*SEç: Halkın verdiği destek, iktidarın elde edilmesi veya iktidarın kullanılması için, sadece bir tek faktör.. İktidarı yönlendiren daha yığınla faktörler vardır ve o faktörlerin çoğu, halkı düşman bilen odakların elindedir.. Halkın iradesi zencirlidir.. Egemenlik milletindir denilir, ama, milletin, egemenlik hakkını, yetkili kurumlar eliyle kullanacağı da süngüucuyla yazılmıştır.. O yetkili kurumların ortaya sıkıntılı zamanlarda nasıl çıktığını ise, hepimiz görüyoruz.. Yargı, YöK, ordu, vs.. Bunlar da buzdağının su üzerindeki gözüken kısmıdır..
Şunu unutmamak gerekir ki, ya bu sistemin içinde kalarak siyasî mücadele verirsiniz, ya bu sistemin dışına çıkarak.. Başka yol yoktur.. Bizimkiler dedikleriniz, bu sistemin içinde kalarak mücadeleyi asıl yol edinmişlerdir.. O zaman bu sistemin kurallarına uymak zorundadırlar, aksi halde dişliler arasında kalırlar.. İnkılabçı / devrimci, yani sistem dışı mücadele verilirken de dişliler arasında kalmak ihtimali daha az değildir. ‘Sen de kurumları kendine göre düzenle’ denilir de, Anayasa Mahkemesi’nin nasıl işletildiği görülmüyor mu? Siz yetkisi yok deseniz de, o kendi yetkisini kendisi belirliyor ve hükmü kesin ve bir üst itiraz mercii yok..
Haa, bu sistemin dışına çıkarsın, inkılabçı/devrimci bir mücadele verirsin, sistemin bütün kurallarına meydan okursun.. O ayrı.. öyle bir mücadele vermeyi göze alan için de yol açıktır. Ama, bu sistemin içinde kalmayı kabullendiniz mi, daha işin başında, filan ilke ve devrimlere bağlı kalacağınıza dair yemin ettirilmesi bile, işin baştan nasıl bağlandığını gösterir.. Sistemin dışına çıkarak mücadele vermek isteyeni de kimse tutmuyor.. Yüreği olan çıkar..
Halk desteğini de çok büyütmemek gerekir. Bu ülkede 10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes idâm olunurken tek bir tabanca bile patlamadı.. Erbakan’ın da, 'Bizi Kızılay’da assalar, arkamızdan üç kişi bile gelmez..' dediği medyada yazılmıştı..
Ben, iktidarda olanları cesur buluyorum demiyorum, ama korkak da demiyorum.. Bu sistemin içinde kalmaya çalışıyorlar, o kadar..
Kan bir kez akmaya başlayınca, nerede duracağı bilinmez. Sultan Abdulhamid de, kan akmasın dedi; üstelik o hukuk sistemine göre kan akıtmak yetkisi varken, akıtmadı. Şimdi kan akıtmak hakkı ise kimlerin elinde, görülüyor.. Afganistan'da da, bütün gruplar güya İslâmî idi; ama herbirisi, diğerlerini öldürmeyi meşru bildi, yıllarca.. Onbinlerce insan eridi..
Sonra kan akıtılınca, mutlaka doğru bir yere varılacağını nereden çıkarabiliriz? Bakınız, Hz. Huseyn, Yezid'e karşı harekete geçtiğinde, ardında onbinlerce insan vardı.. çünkü Peygamber torunu, iktidara yürüyor sanıyorlardı.. Ama, tehlikeyi gördükçe, bir avuç insan kaldı.. Yürekli konuşuyorsunuz.. Ama, örtülü kimlikle.. Perde gerisindesiniz.. Bu, yanlış..’
-Muradi, (haksoz.net’te) yazıyor: ‘23 Haz. tarihli yazınızda değindiğiniz hususlar, aslında bâtıla dayalı bir sistemin kendi iç çelişkilerinden kaynaklanıyor. Halkı temsil edenler de mücadelelerini bâtıla dayalı kavramlarla verdikleri için, aslında onlar da halkın bâtılda oyalanmasına sebep olmaktadırlar. Bâtıl kavram ve kurumlara karşı verilecek bir mücadelede peygamberlerin yolu izlenmediği sürece, bâtıla hizmetten uzaklaşılamayacaktır..’
*SEç: İzlenmesini istediğiniz ‘Peygamberlerin mücadele yolu’ tek metoddan ibaret değildir.
Resul-i Ekrem (S)’in ‘hılf’ul fuzûl’ (faziletliler arası yeminleşme) denilen bir sosyal dayanışmaya nübüvvet öncesinde katılması ve o çalışmalar hatırlatıldığında, ‘o şartlar bugün olsa yine katılırdım’ diye o çalışmayı teyid etmesi bize bir şeyler anlatmaz mı?
Bir testiyi bir pınara koysalar, kırk yıl anda durursa, kendi dolası değil..
-H. Hüseyin Altın (haksoz.net’te) yazıyor: ‘25 Haz. tarihli yazınızda, ‘Almanya’da darbe olmaz, çünkü kanûnen yasaktır!’ diyordunuz.. Ama, burası Türkiye.. ‘Türkiye’nin durumu özel..’ diyen çağdaş Kel Ali (çetinkaya) zihniyetliler, kendi zihniyetlerine göre yaptırdıkları Anayasa’yı istedikleri gibi yorumluyorlar. Böyle olunca da milletin gözü darbeden açılmıyor.’
-Muhammed Musab, (tevhidhaber.com’da) ve Malcolm X, (haksoz.net’te) yazıyor: ‘26 Haz. tarihli yazıda, futbol için koyduğunuz nota katılıyorum.. Millî takım kazandı diye kilometrelerce konvoylar oluştu.. O insanlara, ‘Geliniz, Filistin’de sivil halka yapılan zulümler için siyonist İsrail rejimini veya Irak ve Afganistan’ı işgal edip korkunç cinayetler işleyen Amerikan emperyalizmini protesto edelim..’ denilseydi; gelirler miydi, o kitleler?
O yazınızda değindiğiniz tabulaştırma’ya ek: ‘Hırvatistan maçını, orada filanın resmi vardı da onun için kazandık, Almanya maçını da o olmadığı için kaybettik!’ diye yazanlar bile oldu.’
-Murat Kayacan (haksoz.net’te) yazıyor: ‘26 Haz. tarihli yazınızda değindiğiniz bulut veya dağ gölgelerinden birini 15 sene önce Malatya-Akçadağ’ın bir köyünde ben de gördüm. Bir dağın gölgesi bana da bir insan başı gibi gözükmüştü; böyle şeylere itibar etmediğim halde.. Anlaşılan, her yerde gördüğüm fotograf ve büstler beni bile etkilemişti.. Demek ki, bunca resim ve heykel dikmenin psikolojik yönleri de önceden öngörülmüş olmalı..’
*SEç: ünlü psikiatrist Adler'in güzel bir psikolojik tahlili vardır.. Meryem Ana figur, sembol ve ikonlarıyla karşı karşıya kalan insanlar için, ana deyince biolojik ananın yanında, Meryem Ana’nın da gelmesi tabiîdir der.. Bu da öyle.. Bir kişiyi topluma, her yerde fotoğraf, heykel, isim, resim, vs. olarak sürekli kutsayıp sundunuz mu, birtakım dağ figurlerinden veya bulut şekillerinden insan şeklini çıkarmak ve onları da, o kutsanmış kişinin şekline benzetmek yolunun açılması daha bir kolay olmaktadır. Yani, ‘şeyh uçmaz, muridleri uçurur..’
-Tahir İlsoylu yazıyor: ‘Mehmet Altan 23 Haz. günü, Star’da ‘Ne siyasal İslâm, ne kemalizm’ diyor, ‘bu ikisi arasında sıkışmışlıktan kurtulmak için, ikisine de ‘hayır’ diyordu.’
*SEç: Herkes kendi değerlerine göre düşünür.. Bu, normal.. Anormal olan, İslâm’ı, ‘siyasî olan ve olmayan’ diye ayırmaya çalışmaktır.. Kimseden bir inancı zorla benimsemesi beklenemez.. Ama, kimse de, bir inanç sistemini, ‘yalnız, şu konulara da karışmamalı..’ diye sınırlamalarla kabullenmek hakkını haiz değildir..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.