Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Artık Nemrut ateşleri sönmeli

Artık Nemrut ateşleri sönmeli

Her mânâda şiddet, boşluğun, başıboşluğun, nemelâzımcılığın ve hayata isyanın çocuğu olarak gelişiyor. Sırada muhtemelen başka ölüm tuzakları, başka Nemrut ateşleri de var.

Kısacası, toplumlar şu sıralar maddeyi aşmanın ve mânâ ile buluşmanın sağlıklı bir yolunu bulamazlarsa, içten içe çürüyüp gidecekler.

Eğer yeni bir “yaşam biçimi” geliştirilemezse, kadim Yunan, Roma ve Hıristiyanlık terkibinden doğan Batı Medeniyeti, öncelikle kendi çocuklarını, sonra da taklitçilerini (bizim durumumuzdakileri) felakete ve helâkete (yokluğa) sürükleyebilir.

Artık her şey gösteriyor ki, ne “Aydınlanmacılar”ın öncülük ettiği maddeci reçetelerde varlık arayan Batı âlemi, ne de kendi varlık sebebini unutup onları şuursuzca taklit eden İslâm âlemi mutlu değil.

Görüntü topyekün bir tıkanmayı işaretliyor.

Beşerin beşer için bulduğu çözümler beşeriyete mutsuzluk getirdi.

Hayat, para ve güç kıskacına sıkıştırılmış maddeciliğe tıkandı.

Bu aşamada, yeni bir “hayat felsefesi”ne dünyanın gerçekten çok ihtiyacı var.

Öyle bir düzen kurulmalı ki, “insan insanın kurdu” olmaktan çıkıp, yaradılış hikmetine tekrar dönmeli, hayata ve insana saygı çerçevesinde ebedileşmeli yeniden...

Yaşama hakkı başta olmak üzere, dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun, tüm insanlar her türlü hak ve özgürlüklerden eksiksiz yararlanmalı...

Herkese inanç hakkı, ibadet hakkı, eğitim hakkı, ticaret hakkı, seyahat hakkı ve dilediği gibi giyinme hakkı tanınmalı...

Okullar, insanlar ve kıyafetler arasında hiçbir ayırım yapılmamalı.

Ancak böyle bir anlayış insanlığa huzur getirir, mutluluk getirir...

Böyle bir anlayışın örneğine ulaşmak için “Devr-i Saâdet”e gitmek gerekiyor.

Otomobil, uçak, tren, buzdolabı, bilgisayar, çamaşır-bulaşık makinesi, fritöz gibi, bugün hayatımızı kolaylaştırdığını düşündüğümüz teknoloji nimetleri olmadığı halde, Peygamber Efendimiz’in yaşadığı döneme “Mutluluk Asrı” denmesinin hikmeti, insanlar arasında hiçbir ayırım yapılmamasında, özellikle de nimet ve külfet paylaşımında hakkaniyet esaslarına riayet edilmesinde aranmalıdır.

Dünya işte böyle bir “yeni oluş”un peşinde: Dünyanın yeni bir “Yürek inkılâbı”na ihtiyacı var!

Değişim buna bağlı görünüyor.

Hatırlayalım ki, Âlişan Efendimiz’den önce hayat düşmanlık üzerine kuruluydu. Kabileler kan dâvası güdüyor, hayata menfaat eksenli kavgalar hükmediyordu...

Kadınlar hayvanlar gibi tek tek sayılıyor, erkeklerin ihtiyacı kadarı ayrılıyor, gerisi “ihtiyaç fazlası” telâkki edilerek diri diri gömülüp öldürülüyordu...

Bunlar Efendimiz’in gelişiyle birlikte değişti: Kadın, kendi gerçeğine ulaşıp özgürleşti. Ve erkekle birlikte “Ekmel-i varlık” olup, Kur’an-ı Kerim’de verilmiş makamına ulaştı.

Düşmanlığın yerini “kardeşlik” aldı. Öyle bir kardeşlik ki, Medine halkı (ensar), daha önce hiç görmedikleri Mekkeli (muhacir) kardeşlerine evlerini, imkânlarını ve yüreklerini tereddütsüz açtılar.

Öyleyse kavga, düşmanlık, kin ve kadına saygısızlık gibi yönelişler birer cahiliye alışkanlıklarıdır.

Medenileşmenin temelinde barış, dostluk, kardeşlik ve insan (kadın) haklarına saygı yatar.

Kadının varlığını kabul etmek için, başını açması gibi, bazı ön şartlar ileri sürmek, kadını bir şekilde yok etmek anlamı içerdiğinden, bir cahiliye alışkanlığıdır.




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi