Bir İnsan Olarak Hz.Peygamber (s.a.v)
Hz.Peygamber aleyhissalatü vesselam efendimiz, bir melek veya beşer üstü bir varlık değildi. O bir insandı. Herkes gibi yer-içer, seyahat eder, yorulduğunda dinlenir, uyur-uyanır, bazen kızar ve yerer bazen sever ve över, kimi zaman neşeli kimi zaman da üzüntülü olurdu.
Kendisini, insanüstü farklı bir varlık olarak yüceltme tehlikesine karşı ashabını daima uyarmış ve "geçmişte insanların kendi peygamberlerine yaptığı gibi, siz de beni ilahlaştırmayın" buyurmuştu. Hatta, bu yüzden şeklinin çizilmesini, resminin yapılmasını yasaklamıştı. O biliyordu ki, insanların hürmet edip tapındıkları putlar, aslında daha önceki salih insanların temsîlî şekillerinden başka bir şey değildi.
***
Onun en büyük korkularından biri, Hıristiyanların Hz. İsa'yı tanrılaştırması gibi Müslümanların da kendisini olağanüstü bir varlık haline getirip tanrılaştırması idi. Bilindiği gibi, Hıristiyanlar, babasız doğmaktan başka farklılığı olmayan Hz.İsa aleyhisselam’ı peygamberliğinin ötesine taşıyarak ona Allah’ın ortağı, Kutsal ruh ve Tanrı’nın oğlu gibi nitelemelerde bulunmuşlardı. İsa Mesih olarak onu, bir insan peygamber değil de, Allah’ın dünyadaki görünür şekli olarak konumlandırmışlardı!..
Kur'an-ı Kerim, Müslümanları bu tehlikeye karşı uyarırken Peygamberinin ağzıyla şunu söyletir:
"De ki: Ben de sizin gibi (ölümlü) bir insanım. Farklılık yalnızca, 'ilahınız tek bir ilahtır' şeklinde bana vahiy gelmesidir."(Kehf,110). Benzer bir ayet de Fussilet,6’dadır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) denince, günümüz insanlarının zihinlerinde, sanki ulaşılamaz bir kutsallık ve büsbütün gizemli bir ruhanî hayat belirmektedir. Sanki onun yaşantısı, sade ve normal bir insan yaşantısından soyutlanarak tümüyle olağanüstü olaylarla donatılmış, her adımı mucizelerle örülü efsanevî bir hayat haline dönüştürülmüş gibidir. Bu haliyle, onun hayatı adeta taklit edilemez, yaşadığı gibi yaşanılamaz, örnekliğine ulaşılamaz, esrarengiz nitelikli bir ulu şahsiyet portresi karşımıza çıkarılmaktadır. Kısmen de olsa, okunan ilahilerde, söylenen şiirlerde, yazılan mersiye, methiye ve mektuplarda bunun izlerini görmekteyiz.
Bu tablo, Rasûlüllah’ın daha hayatta iken ümmetini uyardığı ve gerçekleşmesinden korktuğu tablodur. Bu tablo, aynı zamanda Kur’an’da bize tanıtılan Peygamber profilinden çok uzaktır. Sanki Allah’ın tarifi yetmiyormuş gibi, kimileri onu övme ve yüceltme adına Kur’an’dan farklı bir kimliğe büründürme gayretine girmektedirler. O’nun en büyük mucizesinin Kur’an olduğu gerçeği sanki unutulmuş gibidir.
***
Bir insan olarak peygamberimiz elbette ki, diğer insanlara göre üstün niteliklere sahipti ve herkesin imrendiği bir şahsiyetti. O emindi, dürüsttü, çalışkandı, vefâkârdı, fedâkârdı, cefâkârdı, sabırlıydı, cesurdu, ahlaklı ve erdemli idi. Bütün güzellikler ve iyi vasıflar onda toplanmıştı. Lider özellikli ve karizmatik bir kişiliğe sahipti. Zaten, Allah Teâlâ’nın onu Resûl olarak seçmesi, tek başına onun şeref ve üstünlüğünü ispata kâfi idi. Kendisine mucize de verilmişti. Ama bunların hiçbiri, onu insan olmaktan çıkarmadı, kul olmaktan uzaklaştırmadı…
Onun getirdiği din, kendisiyle birlikte diğer insanların da rahatlıkla yaşayacağı netlikte, sadelikte ve kolaylıkta, değişmez evrensel ilkelere sahip bir din idi. Hz. Muhammed aleyhisselam nasıl bu dini yaşadıysa, diğer insanlar da bu dini yaşama imkan ve kabiliyetine sahiptir. O’nun, insanlara örnek gösterilmesinin sebebi de budur. O, taklit edilemese idi, hiç örnek gösterilir miydi?
O’nu bize en iyi tanıtan, şüphesiz Allah Teâlâ’nın kendisidir. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimizi anlatan onlarca ayet vardır. Buna itiraz eden insanlara şunu söyleyelim ki, Hz.Muhammed’in Peygamber olduğunu kendisi değil, Allah Teâlâ bildirmektedir. Madem ki, Allah Teâlâ Kur’an’da onun peygamber olduğunu bize bildiriyor, onu bize en iyi tanıtan da Kur’an olmalıdır. Başka bir ifadeyle, Hz. Muhammed'i doğru anlayabilmenin ana ilkelerini biz Kur'an’dan öğrenmekteyiz. O halde, Müslümanlar olarak bizler, peygamberlik anlayışını ve Efendimiz’le ilgili bilgileri Kur’an ışığında gözden geçirmek durumundayız.
***
Âl-i İmran,31.ayet’le yazımızı bitirelim:
"Ey Muhammed, de ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayandır ve eşsiz merhamet kaynağıdır. De ki: Allah'a ve peygambere itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, Allah nankörleri sevmez".
Bu ayet, bize iki gerçeği hatırlatıyor:
Birincisi, öyle bir peygamber ki, insanlar ona kolaylıkla uyma imkan ve kabiliyetine sahipler, böyle olmasa bu çağrı yapılmaz. İkincisi de, Allah sevgisinin yolu peygamberi sevmekten geçer ki, bu sevgiye ulaşmanın tek yolu peygamberi tanımaktır. Çünkü, onu tanımadan, anlamadan, yaşayışını örnek alıp uygulamadan onu sevmek mümkün değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.