Darbeler ve siyaset kurumu

Darbeler ve siyaset kurumu

Türkiye bazı bakımlardan talihsiz bir ülke.1960 dan beri askeri darbelerle, muhtıralarla iç içe yaşıyoruz.Her on yılda bir –demokrasi-ölümcül darbeler alarak inkıtaya uğruyor.Partiler kapatılıyor, siyasetçiler istiskal ediliyor,halk kobay faresi gibi psikolojik operasyonlardan geçiriliyor,ama bir türlü siyaset kurumu darbeleri önleyecek tedbirleri almıyor,alamıyor.

Ben darbelerin dış tesirlerden çok, içerideki muhteris asker-sivil bürokrasinin. ihanetinden kaynaklandığına inananlardanım.

Suçluyu dışarıda aramak biraz da içerideki habaseti örtmeye yarıyor. Kahrolsun ABD, kahrolsun AB demek ikide bir gemi azıya alan yeniçeri şürekasını korumak demektir. 1960’tan beri yapılan darbelerin hiç birini AB ve ya ABD askeri yapmadı. Ne olduysa, ne yapıldıysa burada yapıldı.

Topu Amerika’ya, Avrupa’ya atmak biraz da muktedir olamayan siyasetçilerin işine geliyor. Darbeyi ABD veya AB yaptırdı dediniz mi darbelerle, darbecilerle hesaplaşma imkanı da ortadan kalkıyor. Halbuki, Türkiye mutlaka darbelerle, darbecilerle hesaplaşmak zorundadır. Bunu ilelebet tehir edemez. Bu hesaplaşmanın tehir edilmesi, yeni darbelerin, isyanların, muhtıraların davet edilmesidir.

Suçlu orada, Amerika’da veya Avrupa’da değil, buradadır. Hepsinin adı, sanı, adresi ve eylemi bellidir. Topu taca atmaya, hakikati görmezden gelmeye gerek yok. Demokratik bir ülke, adam gibi bir yönetim istiyorsak işe bu gerçeği kabul ederek başlamalıyız.

Daha birkaç gün önce, bir darbe planı olan, bilgi destek planı kamuoyuna yansımadı mı? Genel kurmay, belgenin varlığını inkar etmeye bile gerek görmedi, sadece komuta kademesinin onayından geçmediğini söyledi. Kimse zaten, böylesi bir belgeyi Genelkurmay’ın sahipleneceğini beklemiyordu. Ama inkarda bile açık bir ifşaat var. Komuta kademesinin onayından geçmemesi belgenin varlığını ortadan kaldırmaya yetmiyor. Belge varsa suç da vardır. Bu noktada iş, siyaset kurumunun cesaretine, yargı erkinin basiretine kalıyor.

Darbeye karşıyım demekle mesele bitmiyor. Karşı olmayı göstermenin yolu devleti harekete geçirmektir, adaleti işletmektir, kimsenin suçunun yanına kar kalmadığını göstermektir. Milletin verdiği yetkiyi sonuna kadar korkmadan,çekinmeden kullanmaktır.

Darbelere karşı hukuk işletilebilse, siyaset kurumu şahsiyetli bir duruş ortaya koyabilse bugün Türkiye bulunduğu yerin çok ilerisinde olurdu. 12 Mart’ı yapanlar, 27 Mayıs’ı yapanların sanık sandalyesine çıkarılmamasından cesaret aldılar. 12 Eylül’ü yapanlar 12 Mart’ı yapanlardan hız aldılar. 28 Şubat, 27 Nisan hep aynı hesap soramayan siyaset kurumunun pısırıklığından cesaret aldı. Türkiye 27 Mayıs’ı yapanları sanık sandalyesine çıkarabilme cesaretini gösterebilseydi, bugün milleti canından bezdiren darbeler dönemi çoktan kapatılmış olacaktı.

Askerden kim hesap sorabilmiş ki savunması bir acziyet ifadesidir. Suç işleyen asker de olsa sivil de olsa hesap vermelidir. Bu zihniyet bilerek veya bilmeyerek darbelere giden yolları açmıştır. Demirel’in açtığı askere karşı siyasi acziyet dönemi artık kapanmalıdır. Kaldı ki, askerin de büyük oranda darbeci muhterislerden rahatsız olduğu bir vakıadır. Siyasi iradenin zayıflığı bu rahatsızlığın kuvveden fiile geçmesine mani olmuş, içindeki safraları atmasını geciktirmiştir.

Batı standartlarında bir demokrasi istiyorsak, suçlular kadar cesur olmalıyız. Siyaset kurumu, her darbede şapkayı alıp gitmek yerine, darbecilerin şapkasını başına geçirme yürekliliğini göstermelidir. Yönetenler yürekli olursa, toplumda yürekli olur. Ne demiş Yusuf Has Hacip; “Bir köpek Aslanlara baş olursa, o Aslanların hepsi köpekleşir. Ama bir Aslan köpeklere baş olursa o köpeklerin hepsi Aslanlaşır”

İşte bütün mesele, Aslan mı olacağız, başka bir şey mi olacağız?


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi