Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Tiyatora”ya bak!

“Tiyatora”ya bak!

Çocukluğumda bizim Karadenizliler tiyatroya “tiyatora” derlerdi ve sazlı, dansözlü eğlence programlarıyla karıştırırlardı.

Hâlâ karıştırıyorlar mı, bilmiyorum... Bildiğim şu ki, gerek tiyatro, gerekse sinema hiçbir zaman halkın “dinî” ve “millî” istikametine uygun bir çizgide olmadı...
Hiçbir zaman “sanatsal” endişeler de taşımadı. Daha çok kaba bir sol/sosyalist, hatta komünist ideolojinin borazanlığını yapmakta ısrar etti. Bu çizgide dönem dönem millete kıblesini şaşırtmaya çalıştı. Tabiatıyla da millet tarafından reddedildi.
Bu “reddiye” öylesine sağlamdır ki, tiyatrocular sık sık halkın ilgisizliğinden yakınmak zorunda kalmıştır.
Ancak bu ilgisizliğin temel sebebi, zaman zaman dillendirildiği gibi, halkın cehaleti değil, kendi “sapma”larıdır.
Halk kendi parasıyla inancına hakaret edilmesine, dini ve ahlâki değerlerinin aşağılanmasına, müstehcenlik çizgisini dahi geçen oyunlarla çocuklarının ve gençlerinin ruh dünyasının alabora edilmesine göz yummamıştır. Kimilerinin “sanat” deyip geçtiği “oyun”lara son derece sessiz, ama mert, duyarlı ve kararlı bir direnç göstermiştir.
Bunun bir sonucu olarak özel tiyatrolar üst üste kapanmış, bazıları ise devletten hiç hakketmedikleri “iane”lere tenezzül ederek varlığını sürdürebilmiştir.
Bu uygulamaya (devletin özel tiyatroları vergilerimizden beslemesine) itiraz ettiğimi beni sürekli okuyanlar hatırlayacaklardır.
İtirazım (ve de halkımızın itirazı) sanata değil, “sanat” kisvesi altında dayatılan sol/sosyalist (son yıllarda ise Kemalist) ideolojiyedir.
Zaten ideoloji, insan doğasında doğuştan var olan özgürlük ve bağımsızlık gibi kavramları öldürücü bir virüstür: Bu yüzden “deli gömleği” olarak tanımlanmıştır.
Bu durum milletten kopuk bir avuç “sanatçı”ya doğal gelebilir, ancak millete doğal gelmediği âyan-beyan ortadadır.
Öte yandan “sanat çevreleri” özellikle ara dönemlerde (darbe dönemleri) hiç iyi sınav verememiş, “aykırı” olduklarını söyleyen “sanatçı”ların kahır ekseriyeti “çanakçı” ve “şakşakçı” tavırlar takınmıştır.
Şimdilerde ise “belediye bürokratlarının baskısı” altında olduklarını söyleyip kazan kaldırıyorlar... “Sanat özgürdür” yollu nutuklar atıyorlar...
“Müdahale kabul edilemez” şeklinde babalanıyorlar.
Neymiş? “Sanata müdahale” imiş...
Neymiş? “Özgürlüklere karşı” imiş...
Gören duyan da, “Vay be!..” diyecek, “Türkiye’nin sanatçıları ne kadar özgürlükçü...”
Peki, başörtülü kızlarımız üniversitelerin kapısından kovulurken, neredeydiler?..
Başörtülü dönem birincisi kızımızın ağzı kimi kendini bilmezler tarafından kapatılıp apar-topar kürsüden indirilirken, başörtülü üniversitelilere, “ikna odaları”da, Mussolini’nin “Karagömlekliler”ine taş çıkartan faşizan yöntemler uygulanırken ve imam-hatiplilerin önüne haksız ve hukuksuz olarak “katsayı” engeli çıkarılırken, neredeydiler?..
İnançlarından dolayı subaylar, astsubaylar YAŞ kararıyla ordudan atılıp açlığa mahkum edilirken neredeydiler?..
Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan, sırf başı örtülü olduğu için Askeri hastaneye (Gata) sokulmazken (ki, kendileri gibi “tiyatrocu” olan Nejat Uygur’u ziyaret edecekti), neredeydiler?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Şehir Tiyatroları’nı “çiftlik” olmaktan çıkaracak bir karar alınca mı hatırladılar özgürlükleri?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi