Tiyatoraya bak!
Çocukluğumda bizim Karadenizliler tiyatroya tiyatora derlerdi ve sazlı, dansözlü eğlence programlarıyla karıştırırlardı.
Hâlâ karıştırıyorlar mı, bilmiyorum... Bildiğim şu ki, gerek tiyatro, gerekse sinema hiçbir zaman halkın dinî ve millî istikametine uygun bir çizgide olmadı...
Hiçbir zaman sanatsal endişeler de taşımadı. Daha çok kaba bir sol/sosyalist, hatta komünist ideolojinin borazanlığını yapmakta ısrar etti. Bu çizgide dönem dönem millete kıblesini şaşırtmaya çalıştı. Tabiatıyla da millet tarafından reddedildi.
Bu reddiye öylesine sağlamdır ki, tiyatrocular sık sık halkın ilgisizliğinden yakınmak zorunda kalmıştır.
Ancak bu ilgisizliğin temel sebebi, zaman zaman dillendirildiği gibi, halkın cehaleti değil, kendi sapmalarıdır.
Halk kendi parasıyla inancına hakaret edilmesine, dini ve ahlâki değerlerinin aşağılanmasına, müstehcenlik çizgisini dahi geçen oyunlarla çocuklarının ve gençlerinin ruh dünyasının alabora edilmesine göz yummamıştır. Kimilerinin sanat deyip geçtiği oyunlara son derece sessiz, ama mert, duyarlı ve kararlı bir direnç göstermiştir.
Bunun bir sonucu olarak özel tiyatrolar üst üste kapanmış, bazıları ise devletten hiç hakketmedikleri ianelere tenezzül ederek varlığını sürdürebilmiştir.
Bu uygulamaya (devletin özel tiyatroları vergilerimizden beslemesine) itiraz ettiğimi beni sürekli okuyanlar hatırlayacaklardır.
İtirazım (ve de halkımızın itirazı) sanata değil, sanat kisvesi altında dayatılan sol/sosyalist (son yıllarda ise Kemalist) ideolojiyedir.
Zaten ideoloji, insan doğasında doğuştan var olan özgürlük ve bağımsızlık gibi kavramları öldürücü bir virüstür: Bu yüzden deli gömleği olarak tanımlanmıştır.
Bu durum milletten kopuk bir avuç sanatçıya doğal gelebilir, ancak millete doğal gelmediği âyan-beyan ortadadır.
Öte yandan sanat çevreleri özellikle ara dönemlerde (darbe dönemleri) hiç iyi sınav verememiş, aykırı olduklarını söyleyen sanatçıların kahır ekseriyeti çanakçı ve şakşakçı tavırlar takınmıştır.
Şimdilerde ise belediye bürokratlarının baskısı altında olduklarını söyleyip kazan kaldırıyorlar... Sanat özgürdür yollu nutuklar atıyorlar...
Müdahale kabul edilemez şeklinde babalanıyorlar.
Neymiş? Sanata müdahale imiş...
Neymiş? Özgürlüklere karşı imiş...
Gören duyan da, Vay be!.. diyecek, Türkiyenin sanatçıları ne kadar özgürlükçü...
Peki, başörtülü kızlarımız üniversitelerin kapısından kovulurken, neredeydiler?..
Başörtülü dönem birincisi kızımızın ağzı kimi kendini bilmezler tarafından kapatılıp apar-topar kürsüden indirilirken, başörtülü üniversitelilere, ikna odalarıda, Mussolininin Karagömleklilerine taş çıkartan faşizan yöntemler uygulanırken ve imam-hatiplilerin önüne haksız ve hukuksuz olarak katsayı engeli çıkarılırken, neredeydiler?..
İnançlarından dolayı subaylar, astsubaylar YAŞ kararıyla ordudan atılıp açlığa mahkum edilirken neredeydiler?..
Başbakanın eşi Emine Erdoğan, sırf başı örtülü olduğu için Askeri hastaneye (Gata) sokulmazken (ki, kendileri gibi tiyatrocu olan Nejat Uyguru ziyaret edecekti), neredeydiler?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Şehir Tiyatrolarını çiftlik olmaktan çıkaracak bir karar alınca mı hatırladılar özgürlükleri?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.