Cemal Nar

Cemal Nar

“Devletin Malı Deniz…”

“Devletin Malı Deniz…”

Son iki yazımız Maliye Bakanının kabul edilemez bir uygulamasını esas alarak devletin hazinesi, vergilendirmedeki sorunlar ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler üzerineydi. Bu yazımız da bu fikirleri işin kaidesine bağlayan ilkeleri gündeme getirecektir.

Bizim dünya görüşümüzde sorumluluk bilincinin birinci kaynağı imandır. Yani Allah Teâlâ’ya ve ahiret gününe iman. Oradaki hesaplaşmaya iman. Sonra devletin yaptırıcı gücünün görüntüsünü oluşturan kanunlardır. Uyulmazsa cezası vardır. Bundan sonrası da ahlaktır. Yani Allah Teâlâ’nın korkusu yoksa, bari kulundan utanarak yasak ve ayıp işleri yapmamaktır. Şimdilerde “mahalle baskısı” denilen bu müeyyide de Allah yokluğunu vermesin, az iyi değildir hani. Bunlar varsa bir insanda, eskilerin “mes’uliyet” dediği “sorumluluk duygusu” vardır demektir.

Şüphesiz ki sorumluluk bilincinin en açık göstergelerinden biri de, devlet malını korumak, gelir ve giderleri hakkaniyet ölçülerinde toplayıp dağıtmak, kamu mallarını şahsî çıkarlar için kullanmamak, israf ile saçıp savurmamak, kör kuruşun bile hesabını iyi yapmak, iyi vermektir.

Bumanada atalar “devletin malı deniz, yiyen domuz” demişlerdir. Ama daha sonra bozulma başlayınca yüzsüzler bunu “devletin malı deniz, yemeyen domuz” şekline çevirmişlerdir. Ah, bu memlekette neler tersine çevrilmedi ki!

Eskiler devlet hazinesine “Beytu'l mal” derlerdi. İslâm topluluğuna ait bütün bu mallar idareciler elinde bir emanettirler. Allah'ın ve halkın emanetidir. Bu konuda yapılacak bir ihanet, kuşkusuz, Allah'a, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’a ve bütün insanlığa karşı yapılmış bir hainliktir.

“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin. Bile bile kendi (aranızdaki) emanetlerinize de hainlik etmeyin.”(Enfal 27)

Sevgili Peygamberimiz (sav) de “emanete ihanetin münafıklık olduğunu” ifade etmişlerdir.

Yeryüzünde adaleti gerçekleştirmek ve zulmü, bozgunculuğu kaldırmak amacındaki İslam, kanun dışı bir geliri kabul etmediği gibi, yasal olmayan bir harcamayı da yasaklar.

Krallık, kayserlik, kisralık, padişahlık gibi diktatörlüklerde devlet hazinesi, idarecilerin özel malları kabul edilmiş olduğu için, alınırken de, verilirken ve harcanırken de zulmedilmiş, israf edilmiş, talan edilmiştir. Ahirete inancı olmayan sistemlerde, yasal kılıflar uydurularak, halkın malları haksız olarak ellerinden alınmış, adaletsiz ve ölçüsüz harcanmış, şahsî çıkarlar için kullanılmış, yağmalanmıştır.

Özellikle bugün bütün ülkelerdeki, hatta yönetimin halkta olduğu söylenen demokratik ülkelerdeki gelir dağılımında görülen adaletsizlikler bütçelere yansımış, daha da kötüsü bütçeler iktidar ve yandaşlarınca iç edilmiş, taraflı harcanmış, büyük yolsuzluklar ve skandallar yaşanır olmuştur. Bugünlerde hesabı sorulmaya başlayan 28 Şubat Post Modern Darbesi’nin ve bütün darbelerin en utanç verici yanlarından birisi işkence ise, ikincisi de bu yolsuzluklar, soygunlar, talan ve vurgunlardır.

Şüphesiz ki bütün devletlerin, bu arada özellikle de İslam devletinin en önemli ödevlerinden birisi de, devlet gelirlerinin kanunda belirlenen esaslara uygun olarak toplanıp toplanmadığını ve giderlerin yine aynı şekilde kanunlara uygun yapılıp yapılmadığını araştırmak ve denetlemektir. Her türlü yanlış uygulamaları ve kötüye kullanmaları önlemek için bu denetim şarttır.( Celal Yeniçeri, İslam’da Devlet Bütçesi s. 402)

Sevgili Peygamberimiz, (sav) görevlendirdiği memurlarını, herhangi bir hıyanete yeltenmemeleri için daha baştan uyarmış ve bu hususta Müslümanları ve özellikle de memurlarını eğitmiştir.

Memurlarını, ortalama bir refah seviyesinde yaşatan peygamberimiz, onlara eş, ev, binek ve hizmetçi masraflarını görebilecek bir miktarda maaş bağlamıştır. Onlardan kamu mallarının az bir şey bile olsa devlete teslim edilmesini istemiştir. Bunun ötesinde bir servet yığan memurlarını, hain ve hırsız olmakla korkutmuştur.( Ebu Davut, Harac, 9)

Devlet memurunun hediye kabul etmesini rüşvet sayan Resulullah (sav) Efendimiz, aynı zamanda memurlarını denetlemiş ve bu konuda ihmalini gördüğü bir sahabeye de çok kızmıştır.( Buhari , Ahkam, 24,41)

Laik devlette görev alan Müslümanlar, devletin milletten topladığı malları haksız ve hukuksuz olarak yiyemezler. “Bu konuda farklı içtihatlar var” diyenler, meseleyi bir de Hz. Resulullah (sav ) Efendimizin dediği gibi “meseleyi bir de kalplerine sormalı, fetvayı oradan almalıdırlar.” “İçlerine sinmiyorsa, yapmamalıdırlar.”

Bunun cevabına yarayacak bir soruyu soralım mı?

Acaba bu Müslümanlar, laik devletin milletten topladığı malları haksız ve hukuksuz olarak yemelerini milletin bilmesini isterler mi?

İstemezler ise bunun anlamı nedir?

Ey Maliye Bakanı, bizi nerelere götürdün?

İnşallah kanunlar izin verse de sen de fetvanı bir de kalbinden istersin.




Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi