Devlete Baş Olmak Sorumluluktur
Son birkaç yazımızda devlet yönetimi, kamu mallarına dikkat, vergi toplama ve harcama üstüne sorumlulukları yazmıştık. Bunu bir alıntı ile taçlandırmakistedim.
Kendini yaşadığı toplum ve devlete karşı sorumlu hisseden büyük alim et- Tartüşi, Emir Ali b. Yusuf b. Tafşin'e bir mektup yazar. İçerisinde idarecilerin sorumlulukları yazılan muhteşem bir mektuptur bu. Okunduğunda insanın tüylerini diken gibi eden sözleri kayda değer.
Ebu Abdullah b. El- Ezrak, "Bedaiü's Süluk Fi Tabâai'l Mülûk" adlı eserinde bu mektubu bizlere armağan eder. Ne dersiniz, biz de okuyup gereken dersi alalım mı?
“Ey Yakub'un babası! Sen öyle bir görevle imtihan ediliyorsun ki, şayet bu görevi gökyüzü yüklenmiş olsaydı, onun ağırlığı altında çökerdi. Şayet yıldızlar yüklenmiş olsaydı, darmadağın olurdu. Şayet bu görevi yeryüzü ve dağlar yüklenmiş olsaydı, altında sallanıp duracaklardı.
Sen öyle bir emaneti yüklendin ki, bu emanet göklere, yere ve dağlara arz edildi ve onlar bunu taşımaktan çekindiler.
Ey Yakub'un Babası! Bil ki senin hakimiyetin altındaki topraklarda bütün saltanat müddetin boyunca ve sen ölünceye kadar herhangi bir kimse zina edecek olursa, sen ondan sorumlusun ve bu kötülüğün cezasını ancak sen veririsin.
Senin hakimiyetin altında bir damla sarhoşluk verici bir içki içilecek olursa, yine ondan sorumlu sensin.
Herhangi bir müslümanın ırzına tecavüz edilecek olursa, mutlaka o müslümanın hakkını arayıp ona tevdi etmek konusunda yine sorumlu sensin.
Yine bu topraklar üzerinde faiz alışverişinde bulunulacak olursa, sorumlu sensin.
Allah'ın koyduğu bütün sınırlardan herhangi biri çiğnenip Allah'ın haramlarına dokunulacak olursa, o konuda seni uyarıyor ve mutlaka bu kötülüğü defedip ona engel olmanı sana tavsiye ediyorum.
Ama senin bilgin dahilinde olmayan hususlarda ise sen sorumlu değilsin. Umarım ki Allah seni bundan beri kılar"( Said Havva, İslam’da Yönetim ve Yönetici, s.13-14)
İşte bütün bu sebeplerden ötürü sevgili peygamberimiz idareci seçiminde kılı kırk yararak ehliyeti aramış, özellikle hırslı ve istekli olanlara bu işi vermemiş, bu yükü kaldıramayacak olanlara açıkça söyleyerek uyarmış, idarecilikle ilgili sorumlulukları ağır bir şekilde dile getirmiştir.
Hatta bazı ehil kimseler bile, bu mes'uliyetten korkarak verilen görevleri yüklenmek istememiş, bu konuda ancak ısrarlı emir karşısında mecburen görev almışlardır. Bunların bazı örneklerini burada yazmıştık. Yine bunlara en güzel örnekler, Hz. Ebu Bekr'in ve Hz. Ömer'in görevi üstlendiklerinde yaptıkları ilk konuşmaları, o ilk hutbelerinde sezilen endişeleri ve korkularıdır.
Hz. Ömer:
"Kenar-ı Dicle'de bir kurt kapsa koyunu
Gelir de adl-i ilahi Ömer'den sorar onu."
diyerek hep titremiş, hilafetten “sevap değil azap almazsa” kendisi için yeterli saymıştır. Vefat ederken yerine birini tayin etmesini isteyenlere; "dünyada onun sorumluluğunu yeterince yüklendim, hiç olmazsa ahirette ondan kurtulmak istiyorum" demiştir.
Hele, oğlunu halifeliğe aday göstermesini isteyenlere verdiği cevabı çok dikkat çekicidir:
"Bir evden bir kurban yeter!.."
Allahu Ekber!
Bu duyguları ancak Müslümanlar anlar. Kafirlere göre ide bu duygular delilik değilse ahmaklıktır. İşte iki medeniyet arasındaki korkunç fark.
Bize hidayet vererek Müslüman kılan Allah Teâlâ’ya hamdolsun.