Şemdin Sakık anlatıyor...
Şemdin Sakık anlatıyor... Dünün Derin Devlet karşıtları, bugün Ergenekoncu!
Her gazetede bakma ihtiyacı duyduğum köşeler ve neler yazdıklarını merak ettiğim yazarlar vardır.
Meselâ, haftalık Doğruhaber gazetesinde de Hüseyin Kayanın kaleme aldığı Siyaset Gemisine bakmadan edemem... Hüseyin Kaya; bu köşede, daha doğrusu bu sayfada, haftalık olaylarla ilgili yorumlar yapar... Ben de, eğer kaçırdığım konular olursa, buradan öğrenirim.
Doğruhaberin son sayısında, Hüseyin Kayanın 4 ayrı konuda yazısı vardı...
Bunlardan birinin başlığı şöyleydi:
Şemdin Sakıktan... Yorumsuz!
Yazıyı okudum.
Ancak, kaynak yoktu!..
Acaba bu ifadeler Şemdin Sakıkın bir kitabından mı alınmıştı, yoksa verdiği bir ifadeden mi?..
APO VE KADINLAR!
Şemdin Sakıkın; eğer hafızam beni yanıltmıyorsa 2005 yılında Apo adlı bir kitabı çıkmıştı ama 336 sayfalık bu kitapta, ne Doğu Perinçekten söz ediliyordu, ne de Yalçın Küçük ve Mihri Belliden!..
Şemdin Sakık, Örgütün içyüzünü ortaya koymak ve Apoyu şeffaflaştırmak için kaleme aldığı bu kitapta, Apoyu şöyle değerlendiriyordu:
¥ Yüzbinlerce insanı kandırarak Apoya bağladık... Apo Beni anlayın diyordu. Kendisini gecikmeli de olsa tanıdık... Ama eşekçe bir anlama oldu. Seni tanıyan herkesi, zamanı geldiğinde toprağa gömme prensibini başarıyla uyguladın... Cesetleriyle birlikte, hakkındaki bildiklerini de gömdün.
¥ Çevrene topladığın yalakalar ve robot kişilikler yaptıklarını eleştiremedik... Seni iyi anlıyorum. Kral çıplak diyorum!..
NAMUSLU YAKLAŞMAYIN
¥ Şamdaki evinde kalan Tekoşin adlı kızın anlattıkları vicdanımı sızlattı. Kızı Şama ben gönderdim... Ona güven verip Apoya karşı olduğumu söyleyince, bana şunları anlattı: Başkan bir grup kızı seçip yoğunlaşma eğitimi için evine aldı... 3 aydır yanında olan kızlar görevi bize bıraktı ve Namuslu kadın gibi yaklaşmayın. Her şeyiniz onundur. O hepimizin sevgilisidir. Seksi görünmeyi ihmal etmeyin, bazen hepinizle bazen birinizle olmak isteyebilir. Sizi eğitmek için birlikte oluyor. Nazlanmayı, tutuculuğu sevmiyor. Onunla yüzeceksiniz. Jakuziye girip yıkanmasına yardımcı olacaksınız. Hanginizi isterse onunla yatacak. Onu mutlu etmek en başta gelen görevinizdir dedi.
¥ Okula dönmek istediğimde; bayan arkadaş bana, Çıldırdın mı, önderlik dönmek istediğini duyarsa evi başına yıkar, seni ajan ilan edip Lübnana gönderir. Oraya gidenlerin hiçbiri dönmüyor. Dilan, Medya ve Berfin Lübnanda toprağa gömüldü dedi.
¥ Bazen kadını soyduktan sonra tekrar giyindirip Kokuyorsun, çirkinsin!.. Senin gibi kadınla yatmak işkencedir der; tükürüp tekmeleyerek gönderirdi. Tüm kadınlara sahip olmak için örgütte duygusal ilişkiyi yasakladı.
¥ Sığınacak kovuk bulamazken, Şamda milyon dolarlar harcayıp döşediğin sarayları saymak imkânsız. Saddamı takip ediyordun... Mehmet Şeneri, senin masraflarının araştırılmasını istediği için hain olmakla suçladın... Halk adına toplanan paraları har vurup harman savurduğun ortaya çıksaydı, kadroların kafası karışırdı. Ailene ve sana milyon dolarlar dökülüyor. Giderlerin bir ordunun masrafları kadar çoktu. Frankeştayn ile karşı karşıya kalmıştık.
NE KÜRT, NE TÜRK, NE ARAP!
¥ Atatürk insanların en yüksek yaşam standardına sahip olan Selanikte doğdu ve kitapların içinde büyüdü... Sen ise; ne Kürt, ne Türk, ne de Arap olduğu belli olan kozmopolit bir ailedensin. Bu nedenle gömlek değiştirir gibi kâh Kürt, kâh Ermeni, kâh Arap, kâh Türk olduğunu söylüyorsun.
¥ Hitler ile aynı ortamda yetiştin... İlk çaldığın kapı Ülkü Ocaklarıdır. Bunu yapamayınca Milli Türk Talebe Birliğinin kapısına dayandın... Türkeşi ve Demireli dinlemeye gittin. Kovulunca Kürtlüğü hatırladın!.. Çaresiz kaldığın için başvurduğun Kürtçülüğü yine çaresiz kaldığında bıraktın ve Annem Türktür sözü durup dururken dudaklarından boşuna dökülmedi.
¥ Eşleri birbirine düşman ettin... Yıllarca Kürt aydın Kemal Burkayı kıskanıp karaladın. Yaşar Kemali sırf Kemal adını taşıdığı için eleştirdin ve Bunlar asimilasyona uğramış Kürtlerdir dedin. Arkadaşın Kemal Piri, acaba Kemal ismini taşıdığı için mi ölüme gönderdin? Bütün Kemallere düşman bu kişiliğin İmralıda bir numaralı Kemalist kesilmesi büyük bir yüzsüzlük örneği değil midir?..
¥ Doğu Perinçek, Yalçın Küçük ve Mihri Belli sayesinde gündeme geldin... Doğu Perinçek, elindeki iletişim araçlarını kullanarak siyasallaşmana yardımcı oldu. Savaşın seni sonsuza kadar finanse edeceği gafletine kapıldın.
Gördüğünüz gibi;
Şemdin Sakıkın bu kitabında 32 kısım tekmili birden Apo var ama; Doğu Perinçek, Yalçın Küçük ve Mihri Belli ile görüşmeleri yok...
Acaba, Hüseyin Kayanın kaynağı ne? Kitap mı, ifade mi?.. Yoksa, gazetelerden birine gönderdiği mektup mu?..
Kaynak araştırması yaparken, Mihri Bellinin 1997de Apo ile buluşmasını kitaplaştırdığı; Belli-Öcalan Görüşmesi: Büyük Dönüşüm adlı kitap çıktı karşıma... Ama, hayır; orada da Aponun diğer görüşmeleri yok... En azından, Şemdin Sakıkın tanıklığı yok...
APO İLE GÖRÜŞENLER!
Sonunda, kaynağını bulamasam da Hüseyin Kayanın; Şemdin Sakıktan... Yorumsuz yazısını aynen alıntılamaya karar verdim...
Ben de yorum yapmayacağım...
Buyrun, birlikte okuyalım:
¥ Yıl 1989... Büyük Sosyalist Doğu Perinçek, Beka Kampını ziyarete geliyor... Askeri törenle karşılanıyor, kardeşi Öcalanla kucaklaşıyor, öpüyor. Ardından baş başa görüşmeler başlıyor, bu görüşmeler günlerce sürüyor. Biz örgütün sözde yöneticileri de ne planladıklarını bilmediğimiz bu zatlara hizmet sunuyoruz... Doğu Perinçek bizi işaret ederek; Sayın Öcalan, bu köylüleri nasıl dağa çıkardın, nasıl yan yana tuttun? Bunları nasıl savaştırıyorsun? diye soruyor. O da hiç sorma deyip başlıyor dert yanmaya...
¥ Yıl 1993... Büyük Sosyalist Yalçın Küçük, Şamdaki eğitim kampına teşrif ediyor, törenle karşılanıyor... Kardeşi Öcalanla görüşme odasına geçiyor. Onlar baş başa görüşürken biz durmadan masa donatıyoruz.
Aziz misafir Avrupadan geliyor ya; başta Yaşar Kaya olmak üzere orada faaliyet yürüten yurtseverleri ispiyonladıktan sonra dershaneye geçiyor... Bize dönerek; Öcalan kardeşimin değerini bilin, onu anlayın ve uygulayın; çünkü o sizin tek şansınızdır diyerek konuşmaya başlıyor... Öcalanı anlata anlata bitiremiyor ve sonra Öcalana dönüyor; Sevgili kardeşim, bu insanlar bilerek sizi tanrılaştırıyorlar, sizi tanrılaştırarak yok etmek istiyorlar, bu oyunun farkında mısınız acaba? diyerek soruyor. O da başını sallayarak farkında olmaz olur muyum hocam, yoksa bu günlere nasıl gelirdim! diyerek hocasını onaylıyor.
¥ Yıl 1997... Büyük Sosyalist Mihri Belli, Golan Tepeleri eteğindeki bir tatil köyünde bize konuk oluyor... Öcalanla baş başa görüşmeleri sürdürürken ben de onlara yiyecek-içecek yetiştirmeye çalışıyorum. Bir ara Öcalan beni huzuruna çağırıyor; Mihri, görüyorsun işte, Şemdin bile savaş tıkandı bu savaşla artık bir sonuca ulaşamayız, farklı bir yol izlemeliyiz diyor. Belli ki o da savaşın bitmesini istiyor, sen ne dersin? Ona biraz akıl veremez misin? diyor ve sözü Mihriye bırakıyor. Mihri, kekeleyerek; Nasıl olur Şemdin, bu savaştır Kürtleri var eden, bu savaş sayesinde halen Türk solu ayakta duruyor, sen nasıl olur da savaşın bitmesini istersin, bu kadar emeğe çabaya yazık olmaz mı? diyerek beni uyarıyor.
Hayır hocam! Savaşın bitmesini değil de farklı araçlarla, farklı yöntemlerle ve farklı alanlarda yürütülmesini istedim, hepsi o kadar diyerek kendimi savunuyorum. O da beni büyük Öcalan karşısında küçük görüyor, tıpkı diğerleri gibi bu köylü parçası kim, devrimcilik kim? der gibi yüzüme bakıyor.
TARAF, KİMİN YANINDA?
¥ Yıl 2009... Sosyalist Taraf gazetesi Öcalanın her söylemini manşette yayınlıyor, yetmeyince köşelerde değerlendirme konusu yapıyor. Her sayfanın diğer yüzünde ise PKK muhaliflerini itirafçı, işbirlikçi, kontra göstermeye büyük gayret gösteriyor. Direnişçi Öcalanla teslimiyetçi muhalifler arasındaki çelişkiyi öne çıkarıyor; muhalifleri küçümserken Öcalanı yüceltmeye çalışıyor.
O hafta Öcalan, hangi muhalifine saldırmışsa, Taraf gazetesi de aynı çizgide hakaret içerikli eleştirilerini geliştiriyor.
Hayret, gerçekten de tarih tekerrürden ibaretmiş.. Baksana, ne kadar da birbirlerine benziyorlar...
Verdiğim dört örnekten üçünün, şu anda Ergenekon örgütü ile ilişkileri tartışılıyor.
Taraf ise Ergenekona karşı bir gazete olarak gösteriliyor.
Bir zamanlar Doğu Perinçek de, Yalçın Küçük de, Mihri Belli de bugün Ergenekon denilen derin devletin karşıtları değiller miydi!?..
Yorum yapmayacağım dedim ama, bu tesbitlere iki kelâm etmeden geçmek olmaz!..
Şemdin Sakıkın verdiği 4 örnek, gerçekten hayli enteresan örnekler...
Gerçekten de;
Doğu Perinçekinden Mihri Belli ve Yalçın Küçüküne kadar birçok isim, 1990lı yıllarda Ergenekon adlı Derin Devlete karşıydılar... Bugün ise, Ergenekonla ilişkileri tartışılıyor!..
Şemdin Sakıkın söylemeye çalıştığı gibi, acaba Taraf gazetesi de Ergenekon karşıtı ve Kürt yanlısı görünürken, aslında Apo yandaşlığı mı yapıyor?!?..
Doğrusu, düşünmeye değer!..
Hele de;
Söyleyen Şemdin Sakıksa!
Muhalefet, boş teneke!
Bazen, öyle bir gök gürlemesi olur ki, eyvah dersiniz; Gök yarılacak, sağanak yağmur yağacak, ortalığı sel götürecek!
Ama, o gök gürlemesinden sonra tek damla yağmur yağmaz...
Ses vardır ama görüntü yoktur!..
Hani, benzetmek gibi olmasın ama, muhalefet partileri de öyle... Ses var, görüntü yok!.. Daha doğrusu; gürültü var, sonuç yok!..
Malûm; bir süt zehirlenmesidir tutturdular, ortalığı ayağa kaldırdılar... Öyle bir gürültü kopardılar ki, tamam dedik, Hükümet, bu gürültüye teslim olur!..
Olmadı tabii... Hükümet gürültüye pabuç bırakmadı...
Aynı gürültüyü 4+4+4 Eğitim Sisteminde de koparmışlardı...
Özellikle, ortaokul ve liselerde; Kuran-ı Kerim ve Hazreti Peygamberin Hayatının okutulmasına karşı çıkmışlardı... O kadar gürültü koparmışlardı ki, Hükümet vazgeçecek sandılar!..
Sonuç ne oldu?.. Pollmarkın yaptığı araştırmaya göre; 4+4+4 ve Kuran eğitimine halkın desteği yüzde 77 çıkmış, iyi mi?.. İmam-Hatiplerin tekrar açılmasına verilen destek de, yüzde 63.5 olmuş!..
Dahası; Bugün seçim olsa, AK Partiye oy vereceklerin oranı da yüzde 52.4 civarındaymış!..
Demek oluyor ki, gürültülere aldanmamak gerekiyor...
Malûm, en büyük gürültüyü boş tenekeler çıkarır!..
Dolu tenekeden ses çıkmaz!..
Siz, siz olun; boş tenekelere sakın aldanmayın!..