İslam ile Laikliki birleştirme formülü
Laiklik ile ilgili ard arda yazdığım üç yazının (5, 8 ve 12 Şubat 2012) üçüncüsüne şimdilik kaydıyla nokta koyarken, konuya uzun süre dönmeyeceğimi düşünüyordum.
Ne var ki Laiklik daima gündemde ve Laiklik ile İslam arasında bir uyumlaşma, haliyle de İslamı Laiklike uydurma çabaları ısrarla sürdürülüyor.
Yani anlayacağınız, insanı rahat bırakmıyorlar ki konudan uzaklaşalım ve başka kulvarlara kulaç atalım. Hani, öyle önemsiz bir konu olsa geçeceğiz de, özellikle bugünlerde herkese benimsetilmeye çalışılan bir put halini alması için el birliği içinde çaba sarf edilince, es geçmek mümkün olmuyor; Tevhid adına konuya eğilmek icab ediyor.
Bilmem hatırlar mısınız, Bosna Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyinin Boşnak üyesi Bakir İzzetbegoviç, 26 Şubat 2012 tarihli gazetelerde yer alan bir açıklamasında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın, görünüşte birleşmez olan batı ile doğu, İslamiyet ile laiklik, geleneksel ve modernizmin birleşmesi için formül bulduğunu söylemişti. Gerçi bu formülün mahiyetini açıklamamıştı ama, tarihe not düşülmüş, bizim kayıtlarımıza da girmişti. Bildiğim kadarıyla Başbakan, kendisi hakkında yapılan bu tanımlamaya itiraz etmedi, ya da gerek duymadı. Burayı geçiyoruz.
TBMMnde, milleti ne kadar temsil ettiği malum olan bir komisyon çalışıyor; Anayasa Uzlaşma Komisyonu... Evvela, komisyonun teşkilinde sorun var; zira seçmenin %50sinin oyunu alan da, %5inin oyunu alan da aynı oranda temsil ediliyor ve eşit oy hakkına sahipse, komisyonun halkı temsil ettiğini söylemek nasıl mümkün olabilir? Acaba bazı uluslararası ağır abiler mi var işin içinde diye akla soru gelmiyor da değil hani. Her neyse ne, ama böyle bir komisyon var ve bütün milletin üzerinde amir bir anayasa yapmaya başladı bile.
Bunun konumuzla ilgisi şu: Komisyonun anayasa yazımıyla ilgili ilk toplantısında CHPli üye, Din ve Vicdan Özgürlüğü konusundan önce Laiklikin tanımının yapılmasını öneriyor. Biliyorsunuz, Anayasadaki haliyle tanımsız Laiklik, uygulamada üst norm olarak kabul görüyor, diğer bütün anayasa hükümleri ona uygun olarak yorumlanıyor. Anayasa Mahkemesinin bu zamana kadarki kararlarında vitrine çıkardığı yorumla, sadece Türkiyeye has bir Anayasa algısı oluşturuldu. Buna göre, Anayasada bazı maddeler bazı maddelerin üstünde yer alıyor ve Laiklik de hepsinin üstünde bulunuyor. Hiyerarşik bir anayasa sistematiği anlayacağınız... Böyle olunca ne oldu? Statüko, özgürlük adına ne varsa, hele bu bir de inanç özgürlüğü ise daha da belirgin olarak, bunun Laikliğe uygun olup olmadığına baktı; her zaman da uygun olmadığına karar verdi. Ne adına? Tanımsız bir Laiklik adına.
İşte bu gibi durumlara meydan vermemek için, CHPli üyenin önerisi bir fırsattı. Ancak, özellikle halkın Laiklikten en çok olumsuz etkilenen dindar kesiminin oylarıyla bugünkü konumuna ulaşan AKP başta olmak üzere, MHPli ve BDPli üyeler bu teklife karşılık vermediler ve Komisyonun çalışma ilkelerinin başında yer alan ittifak ilkesi gereği, Laiklikin tanımsız kalmaya devam edeceği belli oldu. Böylece yeni anayasanın da toplumun, özellikle de Müslüman toplumun dertlerine derman olmayacağı anlaşıldı. Zira asıl dertlerin başında, bütün anayasa hukukunun tâbî kılındığı, ama bir türlü ne olduğu tanımlanmayan Laiklik ilkesinin yer aldığı sanırım artık biliniyor olsa gerek.
Bana sorarsanız -ki biliyorum sormayacaksınız-, Laiklik anayasadan tümüyle çıkarılsın; çünkü doğası gereği Laik olması mümkün olmayan insanın üzerine hükmeden bir yasanın, o insanın dindarlığını hiçe sayan bir hükme göre biçimlendirilmesi kadar trajik bir durum düşünemiyorum. Bunun hukukla bağdaşır bir yanını da göremiyorum. Ancak madem ki Laikliğin ne olduğu tanımlan(a)mıyor, bari nasıl yorumlan(a)mayacağına dair bir hüküm konulsun ki inanan insana insan muamelesi yapılabileceğinin az da olsa belirtisini görebilelim. Anayasada yer alması için böyle bir düzenlemeye ilişkin teklifim şu:
Laiklik, hiçbir zaman devlet faaliyetlerinin icrasında; yasaların yapılmasında, yorumlanmasında ve uygulanmasında; sosyal, iktisadi, idari ve siyasi ve her türlü çalışma, söylem ve eylemlerde; hiçbir kişi, kurum ve makam tarafından bireyin ve toplumun inançlarına ve ibadetlerine karşı baskı uygulamak, inanç ve ibadetlerini işlevsiz bırakmak, inanç ve ibadetlerinden dolayı herhangi bir haktan ve etkinlikten yoksun bırakmak veya cezalandırmak anlamında yorumlanamaz, uygulanamaz.
Bu bir samimiyet testidir. Bakalım kim geçecek?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.