M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

M.Kemal Paşa'nın En Büyük Muhalifi

M.Kemal Paşa'nın En Büyük Muhalifi

Gerçek Cumhuriyet rejiminde gerçek demokraside çoğulcu düzenlerde devletin cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanları, büyük bürokratları, hükümetin icraatını, devletin politikasını tenkit etmek var mıdır? Elbette vardır... Bunlara muhalif olmak, muhalefet yapmak suç mudur? Hakaret etmemek, âdil yasaları çiğnememek şartıyla câizdir ve serbesttir.

Şimdi sadede gelelim:

Yakın tarihimizde M.Kemal Paşa'ya, onun tepeden inme devrimlerine muhalefet eden, karşı gelen şahsiyetlerden birincisi Bediüzzaman Said Nursi'dir.

Said Nursi Cumhuriyet ilan edildikten sonra Van'da inzivaya çekilmişti. Kürt uleması, tarikat şeyhleri ve Kürt ileri gelenleriyle birlikte tutuklandı, çok sıkıntılı ve ezici bir yolculukla Trabzon'a götürüldü, oradan bir gemiye bindirildi, İstanbul'dan Barla'ya sürüldü.

O artık ıssız bir yerde sürgündü. Parası pulu yoktu, çevresi yoktu, maddi gücü ve imkânı yoktu. Yapayalnızdı.

On yıllar boyunca süren sürgün hayatı esasında çok eziyetler çekti, devamlı tarassut altında bulunduruldu, zaman zaman tutuklandı, cezaevlerine konuldu.

Onun M.Kemal Paşa rejimine muhalefeti aktif bir muhalefet değil, pasif bir muhalefet ve direniş oldu.

Yapılan devrimlerin hiçbirini kabul etmedi, doğru bulmadı, alkışlamadı.

Ölünceye kadar Avrupa elbisesi giymedi, başına şapka geçirmedi.

Latin harflerini kabul etmedi. Risale-i Nurları İslam yazısıyla yazdırttı. (1950'lı yıllarda risalelerin Latin yazısıyla yazılmasına zaruret derecesinde ruhsat vermiştir. Zaruretler kalkınca ruhsat da kalkar...)

M.Kemal 'e o kadar muhalifti ki, namaz kılarken cebinde, üzerinde M.Kemal resmi bulunan paralar bulundurmazdı. Zaten çok az parayla, kanaat ve iktisat prensibine riayet ederek yaşar, kut-i la-yemut ile geçinirdi.

M.Kemal Paşa'nın devrimlerinin, yeniliklerinin hiçbirini kabul etmedi.

Türkçe ezanı kabul etmedi.

Mecellenin yürürlükten kaldırılıp İsviçre Medeni Kanunu'nun; Osmanlı Ceza Kanunu'nun kaldırılıp İtalyan Ceza Kanunu'nun yürürlüğe konulmasını kabul etmedi.

Tek başına başladı... Etrafında birkaç kişi toplandı, onlara Risale-i Nurları Osmanlıca yazdırttı... Bin bir baskı altında bunları sağa sola gönderdi... Taraftarları yavaş yavaş çoğalmaya başladı... Baskılar sıkıntılar, sorgulamalar, tutuklamalar, hakaretler, tehditler... Bunlardan yılmadı.

Kimseden yardım kabul etmedi.

1950 'de demokrat Parti iktidara geçti ama sürgün hayatı sona ermedi.

1960'da Şanlıurfa'da bir otel odasında hasta, bitkin, çok ihtiyar olarak vefat ettiğinde bütün terekesi yüz elli liralık eski elbiselerinden, kıymetsiz şahsi eşyasından ibaretti.

M.Kemal 1938 'de ölünceye kadar büyük bir dünyevi güce sahip olmuştur. Said Nursi dünyevi maddi güç bakımından onun zıt kutbuydu.

M.Kemal öldükten sonra yine güç sahibi oldu. Bediüzzaman'ın da, ölümünden sonra mânevi gücü ve muhalefeti devam etti.

O, M.Kemal'in inkılâplarına karşı geleneksel Ehl-i Sünnet ve Şeriat İslamlığından en ufak bir taviz vermemiştir.

Bütün aczine, fakrına, imkânsızlığına rağmen akıl almaz derecede güçlü bir muhalefet yapmıştır.

Bunun sırrını sadece akılla anlamak, kavramak, açıklamak mümkün değildir.

* (İkinci yazı)

Nerdesin Ey İman Kardeşliği?

Müslümanlar kardeş değil midir?.. Kur'an ve Sünnet kardeştir diyor ama önümüzde çok acı realiteler var.

Irak'taki Safevî rejim milyonlarca Sünnî Müslümana kan kusturuyor.

Suriye'nin, Sünnî Müslümanları katl eden Nuseyrî rejimine İran kayıtsız şartsız destek veriyor, bu rejimin ayakta kalması için çırpınıyor.

Pakistan'da Sünnîler ile Şiîlerin arası çok gergin, camiler bile bombalanıyor.

Sünnîler kendi aralarında, Şiîler kendi aralarında birbirine hasım ve rakip fırkalara ayrılmış.

Âyette "Bütün mü'minler kardeştir" buyruluyor ama gerçek durum çok acı.

Kardeşlerin birbirini sevmeleri, desteklemeleri, bir ve beraber olmaları gerekmez mi?

Türkiye'ye bakalım: İslam düşmanları mü'minleri yüzlerce irili ufaklı fırkaya, hizbe ayırmış, birbirinden koparmış, birbirine düşürmüş. Böl parçala ve hükmet...

Peygamberimiz ne buyurmuş?.. "Siz (mü'minler) birbirinizi sevmedikçe Müslüman olamazsınız..."

Olgun ve vasıflı gerçek Müslümanların birbirini sevmemeleri, desteklememeleri mümkün müdür?

Seher vakti ezanlar okunuyor, Müslümanlar sabah yoklaması için camilerde toplanmıyor.

Birbirini seven Müslümanlar ne yapar?.. Sık sık bir araya gelir.

Peki, bizdeki büyük cemaatlerin, tarikatların, hizip ve fırkalardın reisleri ve kurmayları niçin sık sık bir araya gelmiyor? Sık sıktan geçtim, niçin yılda bir kez bir araya gelemiyor?

Mü'minlerin güçlerini birleştirmesi gerekmez mi?

Mü'minlerin başlarına bir İmam-ı Kebir, bir Emîrü'l-mü'minîn seçip ona biat ve itaat etmeleri gerekmez mi? Böyle bir İmam var mı?

Yurt içinde ve dünyada bir mü'min zulme uğrayınca bütün Ümmetin onun yardımına koşması gerekmez mi? Ümmet nerede?..

Mü'min mü'minin gıybetini yapar mı?

Bundan birkaç ay önce Adana'da 26 yaşında tesettürlü bir anne açlıktan, parasızlıktan ve sefaletten intihar ederek iki küçük yavrusunu yetim bıraktı. Milyonlarca mü'min kardeşi ona niçin birkaç yüz lira zekât parası vermedi.

Bazı cemaatlerin ve tarikatların topladığı milyarlarca dolarlık zekât parasından o fukaraya ekmek ve çorba parası niçin verilmedi?

Mü'minler aç kardeşlerinin yardımına koşmaz mı?

Mü'minler arasında paylaşma ve yardımlaşma ahlakının hâkim ve geçerli olması şart değil midir?

Şu Müslümana bakınız: İslam düşmanı kâfirlerle sıkı fıkı can ciğer kuzu sarması dostluk yapıyor, mü'min kardeşlerine soğuk bakıyor.

Mü'minlerin birbirine karşı şefkatli, merhametli, anlayışlı; harbî kafirlere karşı sert ve amansız olması gerekmez mi?

Ağlayan mü'minin gözyaşlarını kim silecek?

Aç mü'minleri kim doyuracak?

Ezilen mü'minleri kim yerden kaldıracak?

Nerdesin ey iman kardeşliği?

Ufuklardan yankılar geliyor: Nerdesin nerdesin nerdesin?...

23.05.2012

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi