Plastik reklamlar
Tikveşlinin son günlerde yayımlanan reklamına bayılıyorum.
Yoğurtçuyla kuyumcu kızının aşkı
Delikanlı öyle bir dua almış olmalı ki tuttuğu değil yaptığı yoğurdu altın kaymaklı olunca kuyumcu baba daha fazla dayanamamış.
Aşk! her şeye kadirdir
Tam bize göre
Klasik Türk filmi tadında. Her haliyle senaryo bizim.
Filmin çekimi de bize özgü
Mutlu son da; kuyumcu baba, kabı plastik olan altın kaymaklı yoğurdu yiyiyor ya, işte bu sahne beni öldürüyor.
Reklam için mutlu son benim için ise kabus
Yıl 1943.
Yoğurdun bakkaldan evden götürülen tabakla alındığı yıllar yani. Plastik öyle girmiş ki hayatımıza bizi 40lı yıllara götüren filmin bile içinde.
Toplum plastiğin zararlarını gün geçtikçe daha iyi anlamaya başladı. Doğada çözünmesi bin yılı bulan, çevreyi kirleten bu ürünlerin alternatifleri de tamamen duygusal sebeplerden dolayı rağbet görmeyince kafa karışıklığına yol açan yöntemlere başvurulmaya başlandı.
Son günlerde poşetlerin üstünde % 100 doğada çözünür ibaresini okur olduk.
Şimdi bu poşetler çevreye zarar vermiyor mu?
Tabii ki vermiyor derseniz ben de son kararınız mı? diye sorarım.
Firmalar, marketler sosyal sorumluluk göstererek çevreye saygılı ürünleri kullandıklarını beyan ediyorlar ancak bu konu karışık.
Her poşet, her plastik doğa dostu değil.
Plastiği çevre düşmanı yapan olay doğada parçalanmaması. Eğer bu ürünler nişasta bazlı reçineler kullanılarak üretilirse tabiatta kısa sürede parçalanıyor, gübreye dönüşüyor, çevreye zarar da vermiyor.
Aynı ürün içine ısı ve ışıktan etkilenerek plastiği parçalayacak ağır metal koyularak imal edilirse işler o zaman karışıyor.
Bu plastik ürün için doğada %100 parçalanır dense de, doğada nişasta bazlı olanlara göre daha büyük ebatta çözündüğü için yine çevre kirliliğine neden oluyor. Ayrıca içerdiği kimyasallardan dolayı gübre değil zehir oluyor.
Sonuç mu?
Reklamın iyisi kötüsü olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.