Apo'ya da Hayvan diyebilecek misiniz?
Yedi sekiz aydır makale yazmıyorum. Yazma heyecanını kaybetmenin yanında ufak tefek başka faktörler de vardı belki ama yazmayı bırakmamın asıl sebebi bir üniversitede aldığım idari görevdi.
Yazmak epeyce vaktimi alıyordu. Dahası ileri süreceğim fikirlerin bir vakıf üniversitesinin içyapısı ile bağdaşmayabileceğini, izlediği kurumsal politikalarla ters düşebileceğini ve sonuçta idarecisi olduğum kurumu ve çalışanlarını zora sokabileceğini düşünüyordum… Haklı mıydım? Doğrusu buna verilecek net bir cevabım yok.
Vakit alması ve dolayısıyla aldığım maaşın karşılığını bihakkın verememek gibi bir durumun oluşması ihtimali düşünüldüğünde haklı gibi görünüyorum ama akademik özgürlük adına pek de savunulacak tarafı yok bu tür endişelerin.
Arada yazma isteğim olmadı da değil. İçimden gelen hayatı anlamlandırmaya dair dürtüler, dışımda gelişen olaylar, koca koca adamların sarf ettiği boş sözler, ipe sapa gelmez davranışlar, uygulanan yanlış politikalar zaman zaman zorladı beni. Ama direndim, karşı koydum; belki yazıya dökmeye değer bulmadım belki yeterince dolmadım, her neyse.
Ta ki, bir halkın masumiyet, mazlumiyet, mahrumiyet duygularını ve gerçekliğini (aslında bir ölçüde haklı olarak) sürekli işleyen ama bunu işlerken (insanların) haklılığını en sevimsiz bir şeklide dile getiren, dolayısıyla temsil etiğini iddia ettiği halkın değerlerini de gölgeleyen, kin ve nefret duyguları içerisinde kabul edilemez bir üslup kullanarak her iki toplumu da geren, kullandığı şedit cümlelerle yangının üstüne körükle giden ve sonuç itibarıyla iki halk arasında düşmanlık tohumları ekmek gibi bir rol ortaya koyan BDP milletvekili Hasip Kaplan'ın son sözlerine kadar.
Aynı zamanda BDP Grup Başkanvekili olan bu zat, TBMM kürsüsünde Uludere'deki o vahim olayla ilgili olarak diyor ki: "Burada Sayın Savunma Bakanı olmadığı için hayvancılık bakanına soralım. O daha iyi cevap verecektir. Uludere'de vur emrini hangi hayvan verdi".
Tam da İçişleri Bakanı'nın olayın sorumlusunun “Hava Kuvvetlerindeki Generaller” olduğunu açıklamasının ardından söylüyor bu lafları. Son derece düzeysiz, olgun bir insana, hele hele bir milletvekiline asla yakışmayacak, bir halkın masumiyet, mazlumiyet, mahrumiyet duygularıyla da hiçbir şekilde örtüşmeyecek kelimeler.
Şimdi, Uludere olayı şuydu buydu, istihbarat hatası vardı yoktu, istihbaratı Amerika vermişti, Başbakan'ın haberi vardı yoktu, sorumlusu Hava Kuvvetleri idi Jandarma idi, bilerek öldürüldüler hata ile öldürüldüler, İçişleri Bakanının açıklamaları yerli idi yersiz idi, Hükümet baştan beri olayın üstünü örttü örtmedi, devlet adına özür dilendi dilenmedi vs gibi konularda her şey söylenebilir, her iddia öne sürülebilir.
Kimseye bu konuda “niçin öyle düşünüyorsun ya da olayın üstüne niçin bu kadar gidiyorsunuz” denilemez.
Nihayet bu devletin vatandaşı tam 34 can yine devlet eliyle hayatını kaybetmiştir. Ve insanlarda “devletin olaydaki gerçeği ortaya çıkaracağına dair güven” kalmamıştır. Dolayısıyla üstüne gidilmeye fazlasıyla değerdir, değer olmaktan da öte bu bir vazifedir, vicdan meselesidir, insanlık borcudur.
Kişisel kanaatimi de söyleyeyim: Bu hususta devletin tutumu baştan beri yanlıştır. Kaçakçılık da yapsa, hatta bu kaçakçılığı PKK adına yapsa ve olay yeri sınırlarımız dışında da olsa da o insanların öldürülmesi yanlıştır. Ortada bir yanlış bir suç varsa devlete düşen, o yanlışı ortaya koymak, o suçluyu (sağ salim) yakalamak ve yargı önüne çıkarmaktır o kadar. Bunun dışındaki ister kişisel ister kurumsal olsun hiçbir tasarruf “haklı” olarak görülemez.
Üstünü örtmekle, zamana yayıp unutturmakla, birilerini ya da bazı kurumları korumakla savuşturulamaz bu vahamet. Kamu vicdanına sığmaz. Akla da ziyandır bu durum. Zira “mızrak çuvala sığmaz” ve gerçekler er ya da geç mutlaka ortaya çıkar. Böyle bir huyu vardır gerçekliğin.
Şunu unutmamak gerekiyor: Bu konunun açıklığa kavuşmasıyla ortaya çıkacağından korkulan zarar ne kadar büyük olursa olsun devletin adaletine olan güvenin sarsılmasından doğacak olandan daha büyük olamaz.
Ancak, bizler böyle düşünürken, o halkı (o halkın değerlerini)temsil etiğini iddia eden (Ehh artık Apo'ya da “sayın” denebildiğine göre biz de bol keseden kullanalım bari) sayın milletvekilinin o meşum sözlerine ne demeli? Kime yararı dokunacak, neye hizmet edecek, hangi meseleyi çözecek bu uğursuz cümleler?
Üstelik bir kişinin dil sürçmesi ya da sinirlenerek ağzından kaçırdığı, “maksadını aşan” diye nitelendirilebilecek sözler de değil bunlar. Zira TBMM Başkanvekili Sadık Yakut "Soru sorabilirsiniz ancak hakaret edemezsiniz" diyerek uyardığında, Hasip Kaplan "Hayvan olmasa o emri vermezdi" diyebiliyor ve bir diğer BDP milletvekili de bu uyarısı sebebiyle TBMM Başkanvekiline tepki gösteriyor! Yani kafa aynı kafa.
Başta BDP'liler olmak üzere herkesin şunu iyi bilmesi gerekiyor. Hiç kimsenin hiç kimseyi “hayvan” diye nitelemeye, kimseye “hayvan” diye hitap etmeye hakkı yoktur. Bu asker de olsa sivil de olsa, çöpçü de olsa vekil de olsa böyle.
İnsanlık halidir; içiniz gerçekten yanmıştır, anlık olarak böyle bir kelime ağzınızdan kaçmış olabilir, belki bu anlaşılabilir ama meclis kürsüsünde ve topluca ise bu durum, hiç olmaz. Asla olmaz. Olursa insanlar size saygı duymaz. Haklı iken haksız duruma düşersiniz. Sevimsizleşirsiniz ve dahası hitap ettiğiniz şekilde hitap bulursunuz.
Şimdi soruyorum Sayın vekile ve aynı düşüncede olanlara: Diyelim ki Hava Kuvvetlerinde bir hata yapıldı (aslında tabii ki bu “bir hata” olarak geçiştirilemez, bunu yukarıda belirttik) ve bu hatayı yaparak 33 insanın ölümüne sebep olanlara siz “hayvan” tabirini layık gördünüz, 33 değil tam 33 bin insanın (hatta daha çoğu) ölümüne sebep olan, üstelik ölüm emirlerini (en azından büyük çoğunluğu için kuvvetle muhtemel ki) hata ile değil bilerek veren Apo için de aynı tabiri kullanabilecek misiniz.
Evet soruyorum:
Bunca insanın ölümüne sebep olan Abdullah Öcalan'a “Hayvan” diyebilecek misiniz?
Cevabı ben vereyim: Diyemeyeceksiniz. Aslında böyle bir söylemin kimseye faydası da yok. O halde, eğer niyetiniz halis ise; kullandığınız kelimelere, kurduğunuz cümlelere, konuştuğunuz yerlere dikkat edin ve temsilcisi olmanız babında, sarf ettiğiniz bu seviyesiz cümlelerden ötürü rencide ettiğiniz halkınızdan-halkımızdan özür dileyin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.