Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

27 Mayıs'ı lanetle ve nefretle andık

27 Mayıs'ı lanetle ve nefretle andık

27 Mayıs manşetlerinin en güzelini, dün Haber Vaktim attı: 27 MAYISI LANETLE ANIYORUZ. Sevgili Fatih’i tebrik ederim; milletin hislerine çok güzel tercüman olmuş.

Dün 27 Mayıs gece baskınının 52. yıldönümü idi. İlkokulun son 2 senesini (1966-1967) İnkılap İlkokulu’nda okumuş biri olarak, bildiğim bütün lânetli cümleleri kurarak ve rahmetli babama Fatihalar okuyarak geçirdim dünü.

Rahmetli babam, çok sıkı bir demokrattı ama onu kendilerine benzetmeye çalıştıklarından mı veya köyün en iyi okuyanı olduğundan mıdır nedir, 27 Mayısçılar, propaganda kitaplarını hep ona gönderirlerdi. Köydeki evimizde, darbeyi destekleyen 8-10 tane kitap vardı; fakat kitaplardaki darbeci fotoğraflarının hepsinin gözleri çıkarılmıştı… O kadar nefret vardı yani!...

Kendimi bildim bileli, hep 27 Mayıs muhalifi olmuşumdur.

1970’lerde, darbenin tok sesli “Kudretli Albayı”nın siyasî hareketinde faaliyet gösterirken, neler çektiğimizi anlatamam. Gençtik… Heyecanlıydık… Bu milletin değerlerini savunuyorduk… Vatandaş da bizi seviyordu ama bir noktaya gelip “27 Mayıs sabahı radyodan duyduğumuz o ses…” deyince, anlattığımız bütün mazeretler boşa gidiyordu.

***

27 Mayıs 1960, gerçekten lanetli bir gündür. O zaman orduya virüs bulaştı; o gün bu gündür, bu virüsü bir türlü temizleyemedik… “Bu virüsü temizleyeceğiz” diyerek iktidara gelenlerin 28 Şubat’ta, tepeden tırnağa virüsleştiğini gördük… Baktık o tür siyasilerle virüs temizlenmiyor, şimdi de tepeden tırnağa sisteme format atmaya çalışıyoruz. Allah bizlere, gelecek günleri, bu yepyeni formatla geçirmek nasip etsin.

***

Biz, ordunun darbeci olmayanını severiz… Darbeyi aklından bile geçirmeyenini, üniversiteli kızların kıyafetlerini kafaya takmayanını, üniversiteye girişte katsayı problemi çıkarmayanını, halkın değerlerine düşman olmayanını, “Çocuklar ilâhî söyledi” diye, gece yarısı e-muhtıra vermeyenini severiz. Biz ordumuzu ülke savunmasındaki başarısıyla, PKK ile mücadeledeki performansıyla ve kışlasında verdiği kaliteli eğitimiyle severiz. Yoksa, orduyla bir alıp veremediğimiz yok… Bizim derdimiz darbe virüsüyle ve bu güne kadar hiç düşmana çevrilmeyip hep halka çevrilmiş tank namlusuyla…

***

Zaman zaman gençlerle sohbet ediyoruz… Bazen konu darbelere geliyor. 27 Mayıs’tan girip 27 Nisan e-muhtırasından çıkıyoruz. Gençler, gözlerini faltaşı gibi açıp dinliyorlar. Bu sohbetlerde şunu gördüm: Gençler, değil 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül’, 28 Şubat’ı bilmiyorlar; 27 Nisan 2007’de ne olduğunun farkında değiller.

Darbe tarihleri, Türkiye’nin son 52 yılı; yani yarım asrıdır. 92 yıllık devletin ömrünün yarısından fazlası demektir kısaca.

Okul müfredatlarında çarpıtılmış tarih okuya okuya beyinleri ve düşünme sistemleri çarpıtılan gençlere, bir de partizan cumhuriyetçi medyanın efsaneleri eklenince, 27 Mayıs ve diğer darbeler masal gibi geliyor. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarını, gençler Kanunî zamanında olup geçmiş bir olay zannediyorlar. 1961 ve 1982 Anayasalarının gökten zembille indiğini falan sanıyorlar. Darbe şakşakçısı gazetelerin yazdıklarına inanıp Silivri’yi ziyaret eden ilk Genel Kurmay Başkanının İlker Başbuğ olduğunu zannediyorlar. Bu gençler, 27 Mayıs darbeci çetelerinin Yassıada’ya gönderdiği Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un adını bile duymamışlar. Yassıada’yı ise yaz tatili geçirilen bir sayfiye adası zannedip orada 3 insanın kanının bulunduğunu bilmiyorlar.

Gençlere, Türkiye’nin son 52 yılını iyi anlatmak lazım… Lise tarih kitaplarında, bu darbeler, belgeleriyle ve isim isim yer almalıdır. Darbe zeminlerinin oluşması için döndürülen dolapları; “kıyma makinasında gençleri kıyma yaptılar” ajitasyonunu; Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’na destek veren 9 Mart cuntacılarını; sokakların kan gölüne döndürülüp darbeye meşruiyet kazandırma gayreti güdenleri; 28 Şubat fişlemelerini; Batı Çalışma Grubu’nu; 27 Nisancıları teker teker anlatmak lazım gençlere.

Türkiye’de darbeler tarihi ders kitaplarında yer almazsa, sağlanmaya başlanan demokratik ortam, yarın öbür gün ufacık bir fiske ile tuzla buz olur gider. Bu, birkaç kuşak sürecek olan bir zihniyet değişimi demektir. Kuşaklar değişip darbeci zihniyet berhava edilmedikçe, darbeci zihniyetin kökü beyinlerde kazınmadıkça, kimse “Ohhh!... Rahatladık!...” falan diyemez.

52. yıldır lânet ve nefretle andığımız 27 Mayıs darbesini, rövanşını almak dâhil, bütün yönleriyle ortadan kaldırmadıkça bu ülkeye rahat yoktur. Çünkü bu millet, 27 Mayıs’ta çok büyük bir sendrom yaşamıştır. Millî iradenin bir gecede yok edilmesi; çok güvendiği ve “Peygamber Ocağı” dediği ordusunun süngüsünün kendisine döndüğünü görmesi, bu “ordu millet”in mâşeri vicdanında büyük bir sendroma yol açmış, o gün bu gündür bu yarayı unutamamıştır.

27 Mayıs, artık kapatılmış bir hesap olmalı, bizler de ikide birde lânet okuyan insanlar olmaktan kurtulmalı, hayırlı şeyler için yazıp konuşmalıyız.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi