Dikkatsizlik utandırır
"Cesaret, biraz da dikkatsizlikle birleşince ortaya böyle utanılacak görüntüler çıkıyor. Ee, dikkatsizlik utandırır"
En ciddi ve endişeli Ergenekon haberlerinin bir iki santimetre altında böyle bir başlık görünce insan, "davayla bir ilgisi mi var" diye meraklanıyor. öyle değil. Sadece bir kısım dinci olmayan basınımızın alışkanlık haline getirdiği "frikik" fotoğraflarının ön sayfa tanıtımı ile karşı karşıyayız. Hadise tamamen apolitik. Netekim diyor ki, "bazı ünlüler ısrarla dekolte giymelerine rağmen bu iddialı giysiyi üstlerinde taşımayı pek de iyi beceremiyorlar..."
Vallahi öyle; dinci olmayan basına katılıyorum.
Bakınız bir itinasız başlık daha vardı dün; dikkatsiz bir okuyucu, bu meraklandırıcı, eski hesapla 185 puntoluk "İddianame fısıltıları" manşetinin yanında görünce yanlış bir mânâya mevzilendirebilir fakat başlık cümlesinin öyle siyasetle, darbeyle filan ilgisi yok; tamamen operasyonel, "pardon magazinel"
Hâşâ huzurunuzdan aynen aktarıyorum: "Keşke kucağa oturmasaydım"
Ne, nerede, ne zaman, niçin, nasıl ve kim? Beş N, bir K!
Bir şarkıcı bayanımız, dargın olduğu sulusepken sunucu ile barışınca sevincinden -yeniden zikrine cesaret edemediğim- o mâhut eylemi yapmış ve demiş ki, "Keşke uzaktan sallasaymışım; o da yetermiş!"
Bunlar gündemle ilgisi olmayan haberler, ancak bunu anlamak için elmayla armudu karıştırmayacak kadar asgari derecede dikkatli okuyucu olmak gerekiyor.
Lâf aramızda, bir kısım dinci olmayan basınımız, pazartesinden bu yana mânidar şekilde ağız değiştirmiş bulunuyor; ilk günün hey heyleri kalmadı pek. "Yahu bu iş biraz ciddi galiba" tereddüdü, gün geçtikçe, "nerede bu iddianame; bu nasıl adalet?" huzursuzluğuna inkılâb etmekte.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın "Cadı kazanı dönemi" başlıklı güzelim demeci bile, aynı sayfada bir kibrit kutusu büyüklüğünde görülürken, oturacağı yeri kestirmekte pek de titiz davranmayan bayan şarkıcının haberi dört misli büyük verilmiş yine bu dinci olmayan gazetemiz tarafından.
Baykal deyince aklıma geldi; Pazartesi günkü grup konuşmasını bağlarken, İstanbul'daki iş ve finans çevrelerini imdâda çağıran cümlelerini hatırladım şimdi; onu hatırlayınca ister istemez Kayserili bir iş adamının ilk gün tehevvürle yağıp gürledikten sonra ertesi gün Sayın Baykal'ın ziyaretini kapıdan geri çevirmesini de hatırladım; üzerime vazife olmasa da içim burkuldu!
Böyle demlerde rövanşist davranmak, mürüvvetmendliğe sığmaz. Şu saat itibariyle iddianame açıklanmadı, gözaltındaki insanlardan kaçının tutuklandığı, kaçının salıverildiği bile belli değil; kaldı ki tutuklama bile kendi başına suçluluk karinesi sayılmaz. Görünen, sadece soruşturmayı yürüten savcılığın, bir kısım dinci olmayan basının ileri sürdüğü gibi, "klasik hikayeler" peşinde vakit geçirmediği, aksine son derece ciddiye alınması gereken olguların izini sürdüğünden ibarettir. Muhtemelen darbecilik ithamıyla suçlanacakların bile adil yargılanacağı, herkesin kendini güvenli ve mutlu hissedeceği bir demokratik idareyi talep ederken, "oh olsun"cu amigoluklardan uzak durmak gerekir, fakat şu kadarını kaydetmeden geçmek olmaz: Şu bizim bir kısım dinci olmayan basınımızın, darbe zanlılarını örtülü ve açık şekilde himâyeye kalkışırken takındığı tavır, darbenin bizatihi kendisinden bile ağır ve menfur! Şu sebepten; eğer bunlar vaktiyle dürüst ve demokratik tavır takınmış olabilselerdi, bu ülkede darbeyle vatan kurtarmaya kalkışmak kimsenin aklından bile geçemezdi.
Keşke oturacakları yerin yanlışlığı konusunda şu şarkıcı bayan kadar otokritik yapacak nâmusları olabilseydi bunların...